ANKARA (AA) – Gaziantep’teki bir mahkemenin yargıcı hakkında, Adalet Bakanlığı’nın izniyle HSYK tarafından soruşturma açıldı. Soruşturmanın 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 82. Maddesi uyarınca başlatıldığı, bunun, emlak simsarlığı yapan XXX adlı vatandaşın açmak için başvurduğu bir davanın yargıç tarafından Türk hukukuna aykırı biçimde kabul edilmesinden kaynaklandığı anlaşıldı. 


Davacı XXX, 1919-20’deki Fransız işgali sırasında dedesinin babasının öldürüldüğünü, 3,5 kg altının ve yüzlerce büyük ve küçükbaş hayvanın gasp edildiğini ileri sürerek, gösterdiği hasımlardan (Sarkozy, Fransa, Diaspora, Ermeni vakıfları) 45 bin avro maddi ve 5 bin avro manevi tazminat talep etmişti.
 
A.A.’ya bu sabah yurdun farklı bölgelerinden ulaşan haberlere göre, yargıç ve davacı hakkında Türk Ceza Kanunu (TCK) uyarınca çeşitli suç duyurularının yapıldığı da öğrenildi. 
 
Niçin soruşturma açıldı? 
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Dava Şartları” başlığını taşıyan 114. maddesinin (a) şıkkına göre, bir davanın açılabilmesi için her şeyden önce “Türk mahkemelerinin o davada yargı yetkisinin bulunması” gerekiyor. A.A.’nın bilgisine başvurduğu hukuk uzmanı Prof. Danış Danışmangil konu hakkında şunları söyledi: “HSYK’nın 114. madde uyarınca soruşturma açması hukukumuza uygundur. Çünkü uluslararası hukuktaki ‘Devletin Yargı Bağışıklığı’ ilkesine göre, hiçbir ülkenin milli mahkemesi başka bir devleti yargılayamaz. Nitekim İtalyan mahkemelerinde Almanya’nın II. Dünya Savaşındaki kimi eylemlerine karşı açılan ve İtalyan Yargıtayı’ndan da geçen bir dava, Almanya tarafından Lahey Uluslararası Adalet Divanı’na götürülmüş ve Divan geçtiğimiz 3 Şubat’ta Almanya’yı haklı bulmuştur.” 
Prof. Danışmangil şöyle devam etti: “Yalnız, gösterilen hasımların mantıklı olmamasının yanı sıra, dava dilekçesinde ilginç bir nokta dikkatimi çekti: Davacı 3,5 kg altının ve yüzlerce hayvanın gasp edildiğini ileri sürüyor. Altının kg’si 78.725 TL’den işlem gördüğüne göre, hayvanlar hariç sadece bu altın tam 275.537 TL tutar. Davacı maddi tazminat olarak 45 bin avro talep etmiş ki, yalnızca 103.500 TL eder. Sırf bu tutarsızlık bile davacı beyanının samimiyeti hakkında bende şüphe uyandırdı.” 
 
“Son kertede absürd” 
A.A. muhabirinin bilgisine başvurduğu Ankaralı başka bir uzman hukukçu ise farklı bir görüş dile getirdi: “Yargıç bu davayı, asıl, son kertede absürd olduğu için derhal reddetmeliydi. Dava dilekçesinin tamamı gülünç ötesi.” Uzman, görüşünü şöyle açıkladı: “Bir kere, hasımlar gülünç. Davayı Sarkozy’ye açmış. Makamına açsan, cumhurbaşkanları sorumsuzdur. Şahsına açsan, 1919 yılında değil Sarkozy, onun babası bile henüz ana rahmine düşmemişti. ‘Ermeni Diasporası’na açmış. Dünyada ne böyle bir gerçek kişi var, ne de tüzel kişilik; herhalde ‘Diaspora’ diye bir dernek olduğunu sanmış. Ayrıca, dört Ermeni vakfına açmış. 5 Kasım 1919’da başlayan Fransız işgaline yurtdışından gelen Ermeni Lejyonu da katıldı ama, bu vakıflar İstanbul’da; Gaziantep’le ne ilgileri olabilir? Ayrıca 38 Ermeni vakfı varken niye bu dördü, hiç belli değil. Adreslerini bulduklarını koymuş olabilirler. İki tanık göstermişler; bunlar 1919’da doğmuş olsalar 93 yaşındadırlar ama, doğdukları yılın olayını ne bilecekler? Nüfus tashihi davalarında bile yargıç, tanıkların durumu bilecek kadar yaşlı olmalarını ister. Tabii, bir de gösterilen ‘deliller’ arasında, aynen şöyle deniyor: ‘Her türlü bilimsel gerçekliği kanıtlanmış tarihî kitaplar’. Bütün bunlar gayriciddi. Sadece adaleti oyalamaya yarar.” 
İstanbul Üniversitesi’nden bir hukuk doçenti şöyle konuştu: “Davacının resmini gazetelerde gördüğüm için kendisini anlayabiliyorum, ama hukuk mezunu avukat bu kadar hukuksuzluğu bir araya getirmeyi nasıl başarmış, çıkaramadım. Bu avukatın, mesleği küçük düşürmekten Gaziantep Barosu’na bildirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Hatta kendisinin mezun olduğu hukuk fakültesi saptanmalı ve YÖK bilgilendirilmelidir.” 
 
‘Dava Türk milletini aşağılar’ 
Diğer yandan, yargıç ve davacı hakkında TCK hükümlerine göre çeşitli suç duyuruları yapıldığı ortaya çıktı. Ermeni vakıflarının davada hasım gösterilmesinin Türkiye’deki Ermeni kin ve düşmanlığından kaynaklandığı, bunun bir nefret söylemi olduğu, davacının “halk arasında kin ve düşmanlık yayma”yı cezalandıran TCK Md. 216/1 ve 2’yi ihlal ettiği savunuldu. Suç duyurularından birinde şöyle denildi: “Bir hafta önce Malatya’da belediye Ermeni mezarlığını iş makineleriyle yıkmıştır. Hıristiyanların seri halde öldürüldüğü ve azmettiricilerin ortaya çıkarılmadığı bir ülkede şimdi bu vakıflara bomba atılması ihtimali vardır. Burada, 216/2’nin öngördüğü ‘kamu güvenliği açısından açık ve yakın tehlike’nin ortaya çıkması söz konusudur.” 
Daha ilginç olarak, bir başka suç duyurusunda, dilekçede “Türk milletini aşağılama” olduğu ileri sürüldü. Buna göre, davacı ile yargıcın TCK md. 301/1 ve 2’den yargılanması istendi. A.A. muhabirinin görüştüğü suç duyurusu sahibi şöyle konuştu: “Davacı, bu absürd davayı açarak Türk milletini dünya kamuoyu nezdinde gülünç duruma düşürmüştür. Delil olarak ‘bilirkişi’ ve ‘keşif’ zikredilmiştir. Herhalde bu bilirkişiler 1919’a giderek keşif yapacaklardır. Türk ve dünya basınında bu haber ‘İster inan ister inanma, bu dava gerçek!’ manşetleriyle çıkmıştır. Davacı ‘Türk milletini aşağılama’yı cezalandıran TCK 301/1’den yargılanmalıdır. Yargıca gelince, o da bu absürd davayı kabul ederek ülkemizi uluslararası alanda küçük düşürmüştür. Oysa görevini yapsaydı yani HMK md. 114’ün amir hükmünü uygulayıp baştan reddetseydi, dünya kamuoyuna alay konusu olmamızı önleyecekti. Kendisine ayrıca TCK md. 301/2’den, yani ‘devletin yargı organlarını aşağılamak’tan, ayrıca, resmî kurumları oyalamayı cezalandıran TCK 271 uyarınca suç duyurusunda bulundum.” 
Muhabirimizin bugün telefonla konuştuğu emekli bir uluslararası hukuk profesörü de şunları söyledi: “Bu dava dilekçesinin sonunda şöyle diyor: ‘Burada zamanaşımı uygulanamaz çünkü Fransızlar bu yeni yasayı 2001’de çıkardıkları yasaya dayandırmışlardır’. Bunca yıllık hukukçuyum, zamanaşımını bu gerekçeyle reddedeni ne gördüm ne duydum.” (b.o./a.a. – Ankara) 
“Geleneksel” zorunlu not: Bu yazıda, Gaziantep’te açıldığı belirtilen dava tamamen gerçek, gerisi tamamen benim uydurmamdır. İronidir. Haber gibi gözükmesi için de, kadim gazeteci Aydın Engin tarafından gözden geçirilmiştir. Yargıcın, mahkemenin ve davacının isimleri hukukçu dostlarımın “Aman, burası Türkiye!” uyarılarıyla silinmiştir. Bizimki gibi ülkelerde mizah bile işte böyle otosansürlü yapılır.