Batı Çalışma Gurubu (BÇG) hakkında yargı iki ayrı soruşturma yaptı. 1997’deki soruşturmada savcı takipsizlik kararı verdi ve BÇG yapılanmasına ilişkin övgüler yaptı. 2013’te ise savcı TSK’yı eleştirdi, BÇG’yi yasadışı ilan etti.

Yeniden Doğuş Partisi Genel Başkanı sıfatıyla Hasan Celal Güzel 1997 yılında BÇG hakkında suç duyurusunda bulundu. Ankara DGM Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel, Güzel’in dilekçesinde BÇG hakkında ileri sürdüğü iddiaların doğru olmadığı gibi, söz konusu grubun ‘devlet düzenini korumak amacıyla yapılan çalımalar’ olduğu gerekçesiyle takipsizlik kararı verdi. 2013’te ise Ankara Cumhuriyet Savcısı Mustafa Bilgili, 1997’dekinin tam tersi değerlendirmelerde bulundu.

1997
Laliklik aleyhtarı faaliyetlerçok büyük gelişme kaydetmiştir.
TSK’nın görevi sadece ülke sınırlarını yabancı devletlerin ordularına karşı korumak değildir.
TSK İç Hizmet Kanunu’nun 35. maddesinde ‘silahlı kuvvetlerin vazifesi Türk yurdunu ve anayasa ile tayin edilmiş bulunan Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamaktır’ denilmektir.
2206 yıllık mazisi olan büyük Türk Ordusu tarihi boyunca ülkesinin bütünlüğü ile birlikte düzenine sahip çıkmıştır. Bu husus ordumuzun tarihi misyonunun gereğidir.
Laik demokratik devlet düzenini korumak TSK ile birlikte Türküm diyebilen herkesin görevidir.
Bölücü ihanet hareketlerine karşı girdiği mücadelede yüzlerce belki binlerce şehit veren büyük Türk Ordusu ülkesinin rejimine karşı yönelen ciddi tehlikelerin de karşısına dikilmek zorundadır.
BÇG illegal faaliyet gösteren bir yapılanma değildir.
TSK ve BÇG devletimizin anayasal düzenini yıkmak amacıyla değil, demokratik, laik, sosyal hukuk devletini korumak amacıyla çalışmalar yapmıştır.”

2013

Asker kişi devletin bir hizmetkârı olarak, devletin meşru yetkiye sahip organlarının hizmetindedir. Asker kişi devlet adamının yasalara uygun verdiği emri yerine getirir.
Milli bayramlarda ve şehirlerin kurtuluş günlerinde yaşanan seremoni ve törenlerde silahları ve disiplinli yürüyüşleri herkesin zihninde bir güç izdüşümü oluşturur. ‘Kurtarıcı meşru güç’ olarak, tankları ve top arabaları gibi her türlü askeri araç ve silahla teçhiz edilmiş vaziyette kamuoyunun önünde arzı endam eden bu güç geçekleştirdiği 1961 ve 1982 darbeleriyle, son kertede neler yapabileceğini de herkese göstermiştir. TSK’nın kuruluş görev, hizmet ve faaliyetlerine ilişkin kanun, yönetmelik, ve yönergelerde, irtica ve irticai faaliyet tanımlarına yer verilmediği gibi, söz konusu mevzuat hükümlerine irticayla mücadelenin iç güvenlik harekâtının konusu olmayacağı sonucuna varılmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının vergileriyle alınarak, vatan savunmasında kullanılmak üzere TSK’nın hizmetine verilen silahlar milletin temsilcisi TBMM , Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve toplumu oluşturan tüm bireylere karşı cebir, şiddet ve tehdit unsuru olarak kullanılmıştır. İç Hizmet Kanunu’nun 35. Maddesi Türk Silahlı Kuvvetleri’nin hiçbir unsuruna demokratik düzeni ortadan kaldırma, askeri dikta kurulmasına yol açabilecek askeri müdahalede bulunma yetkisi vermemektedir.

Yasadışı olarak kurulan ve bilahare TSK’nın kurumsal hiyerarşisini ele geçiren BÇG öncelikle yapılacak askeri bir müdahaleye karşı çıkabileceğini düşündüğü TSK personelini asılsız ihbarlar, gerçek dışı raporlarla ve tehditlerle emekliliğe zorlayarak TSK ile irtibatı kesilmiştir. BÇG, TSK’nın komuta kademesini tamamen kontrolü altına aldıktan sonra hükümet ve toplumun diğer kesimleri üzerinde baskısını giderek arttırmıştır.


Haber: MESUT HASAN BENLİ / Radikal