Balyoz Davası’na verilen hükümlere ait gerekçeli kararın 7 Ocak 2013 tarihinde açıklandığını belirten Balanlı yazılı açıklamasında, "Açıklanan sözde gerekçeler maalesef bizleri hiç şaşırtmamıştır. Yaptığımız savunmaların ve hatta Genelkurmay Başkanlığı’nın resmi açıklamalarının dahi dikkate alınmadığını dava sürecinde olduğu gibi şimdi de tekrar görmekteyiz. 24 Ekim 2011 tarihli savunmamda ’Bu hukuk dışı davanın kendisi gibi iddianamesi de dünya hukuk tarihine geçecektir. Ama maalesef bir hukuk metni olarak değil, içi boş, delilsiz, hezeyan bir düşüncenin ürünü olarak geçecektir’ ifadelerini kullanmıştım. Maalesef mahkeme heyeti de hazırlamış olduğu bu gerekçeli kararı ile bizlere verdiği ağır hapis cezalarının gerekçelerini değil, savcılık makamı gibi neden aynı tarihi kaderi paylaşacağının gerekçelerini açıklamıştır. Bir mahkeme, davadaki hukuki gerçekleri ortaya çıkarmak ile mükelleftir. Ancak 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nce ortaya konan Gerekçeli Karar savcılığın hazırlamış olduğu iddianame ve esas hakkındaki mütaaladan farklı olmayıp, karar metninde de "sanık savunmalarına itibar edilmediği’ açık bir şekilde dile getirilmiştir. Sanık lehine hiçbir delilin dikkate alınmadığı çok aşikardır" ifadelerini kullandı. 
"GEREKÇELİ KARAR, MAHKEMENİN BU HUKUK TANIMAZ TAVRINDA ISRARCI OLDUĞUNU GÖSTERMEKTEDİR"

"Dava süreci boyunca da mahkeme aynı taraflı tavır içerisinde, sanıkların delillerin incelenmesi ve tanıkların dinlenmesi taleplerini defalarca makul bir gerekçe göstermeden reddetmiştir" denilen açıklamada şu ifadelere yer verildi: "Bu sözde Gerekçeli Karar, mahkemenin bu hukuk tanımaz tavrında ısrarcı olduğunu göstermektedir. Davanın esasını oluşturan ve en önemli delil olarak gösterilen dijital veriler ile ilgili olarak, tüm sanıklar için genel bir değerlendirme yapan ve gerçeklikleri konusunda kesin kanaate varıldığı için bilirkişi heyeti oluşturulmamış olduğunu savunan bir mahkemenin, tarafsız olduğunu iddia etmesi inandırıcı değildir. 

Gerçek belgelerle sahteleri karıştırarak kimi kandırdığınızı sanıyorsunuz? Karar metninde, ’Dijital dökümanların Genelkurmay Başkanlığı’nda imzalı asıllarının bulunduğu’ şeklinde bir ibare yer almaktadır. Ancak bu ifade gerçekleri yansıtmamakla beraber, adeta bizlerin ve bu davayı takip edenlerin zekası ile alay eden, davayı yakından takip etmeyen kamuoyunun çoğunluğunu da aldatmayı amaçlayan bir ifadedir. 

Davayı takip edenlerin çok iyi bildiği ve bizlerin de defalarca açıkladığımız üzere, Genelkurmay Başkanlığı tarafından varlığı teyid edildiği belirtilen belgeler, aramalarda ele geçirildiği için dava dosyasına giren ancak dava konusu olmayan ve suç unsuru içermeyen gerçek istihbarat raporları ve resmi yazışmalardan ibaret olup, bu belgelerin sonradan üretilmiş sahte dijital belgeler ile karıştırılarak özellikle sözde Balyoz Harekat Planı’nın bir parçasıymış gibi algılanmalarına gayret gösterildiği anlaşılmaktadır. 

Bilinmelidir ki dava süresince hiç bir sanık bu gerçek belgelerin sahte olduğunu iddia etmemiştir. Mahkeme, aynı iddianamede olduğu gibi, şuç unsuru taşımayan gerçek belgeler ile asıl suçlamalara konu olan sahte belgeleri harmanlayarak kamuoyunda kafa karışıklığı yaratmak peşindedir. Üzücüdür ki, bugün bazı basın-yayın organları da bu ifadeleri manşetlerine taşıyarak bilinçli veya bilinçsiz bu aldatmacaya çanak tutmaktadırlar. 

Zira Kara Kuvvetleri Komutanlığı Bilirkişi Raporunda, Hava Kuvvetleri Komutanlığı Bilirkişi Raporunda, Donanma Komutanlığı Askeri Savcılığı Bilirkişi Raporu’nda ve 1. Ordu Komutanlığı Bilirkişi Raporu’nda iddialara dayanak dijital belgelerin ve eklerinin TSK’ya ait bilgisayarlarda oluşturulmadığı ve hayal ürünü olduğu şeklinde değerlendirmeler bulunmaktadır. 

Daha geçen hafta Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’ın bir soru önergesine verdiği yanıtta da bu dokümanların TSK bilgisayarlarında oluşturulmadığına dair bilgiler yer almaktadır. Son olarak Genelkurmay Başkanlığı’nın bugün konu ile ilgili yaptığı basın açıklaması da bu ifadeleri net bir şekilde yalanlar niteliktedir."

"GÜNCELLEMEYE DAİR HİÇ BİR DELİL ORTAYA KONAMAMAKTADIR"

Açıklamada, "Tüm suçlamalara kaynak olan 11, 16 ve 17 No’lu CD’ler içinde yer alan bilgilerin güncellendiği hususunda gerekçeli kararda yapılan açıklamalar hiçbir bilimsel gerçeğe dayanmamaktadır. Zira dosya içerisinde yer alan TÜBİTAK ve Emniyet Bilirkişi Raporları’nda son kayıt tarihi 2003 yılı olarak tespit edilmiştir. 

CD yazıcısı kullanan bir çocuğun bile artık bildiği üzere, CD’ler içinde kayıtlı dokümanların güncellenmesi ise teknik olarak mümkün değildir. Bütün bu teknik imkansızlıkların ötesinde, güncellemeye dair hiç bir delil ortaya konamamaktadır. 

Medeni dünyada dijital veriler tek başına delil bile sayılamazken Türkiye’de müebbet hapis için yeterlidir. Uluslararası hukukta dijital veriler tek başına delil sayılamazken, tarafıma 18 yıl mahkümiyet kararının verilmesine dayanak oluşturan deliller,sadece imzasız dijital veriler olup, ne iddianamede ne de gerekçeli kararda belirtilmiş başkaca tek bir ek delil yoktur. 

Bu dijital kayıtlar sahte olup, benim tarafımdan düzenlenmemiştir. Bu belgelerin sahte oldukları bilirkişi raporlarının haricinde, Hava Kuvvetleri tarafından düzenlenen cevabi yazılarla da sabittir. 

Ayrıca bu dijital veriler ile benim aramda da bir illiyet bağı ortaya konamamıştır. Tarafımca alındığı ve verildiği iddia edilen sözlü ve yazılı emirlerin ikinci sahışlarla ne şekilde irtibatlandığına dair bir kanıt da söz konusu olmamıştır. 

Herhangi bir ses veya görüntü kayıdı, belge çıktısı, olay tanığı ve dijitallerin hazırlandığı iddia edilen "Bilgin İffet Balanlı" şirket isimli bilgisayar gerekçeli karar metninde ortaya konamamıştır, konması da mümkün değildir, zaten gerçekte de yoktur. Kesinkes reddettiğim bir olayı meğer doğrulamışım! 

Gerekçede "Bilvanis Çiftliği ile ilgili olarak sanık adına imzaya açılmış 2007 tarihli belgede …… yeralan çalışmaların sanık tarafından doğrulandığı" şeklinde bir ifade yer almakta olup, yine kamuoyunu aldatmaya yönelik olduğu aşikar, manipulatif bir amaca hizmet eden bu ifade kesinlikle doğru değildir. Gerektiği taktirde bu konu mahkeme kayıtlarından da anlaşılacaktır. Mahkeme somut belge ve delillere dayanan savunmamı dikkate almadığı gibi söylediklerimi bile çarpıtmada beis görmemektedir" ifadelerine yer verildi.

"HUKUK GARABETİ SÖZDE "GEREKÇELİ KARAR"

Balanlı açıklamasını şu şekilde tamamladı: "Savunmamda olduğu gibi burada bir daha net bir şekilde ifade ediyorum: bu faaliyet Milli Güvenlik Kurulu kararı ile 2003 senesinde başlatılmış, benim Eskişehir’de göreve geldiğim 2006 yılı Ağustos ayından önce sonlandırılmıştır. 

Benim bu faaliyetle hiçbir ilgim yoktur. İddianamede ve aynı şekliyle Gerekçeli Karar metninde sözü geçen Nisan 2007 yılına ait evrak sahte ve imzasızdır. Bu dijital evrağın "Gerçek dışı" olduğu Genelkurmay Başkanlığı’nın 2 Mayıs 2011 gün ve BA-06/11 nolu Basın Açıklaması ile kamuoyuna duyrulmuş (EK-1), ayrıca Hava Kuvvetleri Komutanlığı’nın da 27 Mayıs 2012 tarihli cevabi yazısı ile mahkemeye bildirilmiştir (ilgili bölüm EK-2). 

Bu basit, net ve belgeli gerçeklerin mahkeme tarafından neden bir türlü anlaşılamadığını kamuoyunun takdirine bırakıyorum. Bu dava üç senede hayal ürünü bir iddiadan öteye gidememiştir. 250 kişinin yaklaşık iki senedir ve halen 310 kişinin tutuklu bulunduğu Balyoz Davasına ait Gerekçeli Karar, mevcut hali ile, hukuki ve haklı gerekçelerle hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde, delilleri değerlendirmiş olmaktan çok uzaktır ve Türk Hukuk’u adına utanç vericidir. 

Bu hukuk garabeti sözde "Gerekçeli Karar", davanın üç senede iddianameden bir adım öteye gidemediğinin tek bir somut delilin ortaya konamadığının ve Balyoz Darbe Planı’nın kanıtlanmak bir yana, hala sadece lime lime dökülen bir iddiadan ibaret olduğunun en açık kanıtıdır. Sahte delillerle başından ölü doğmuş bu davayı diriltecek güç değil bu Özel Yetkili Mahkemelerde, kainatta bile mevcut değildir! Kamuoyuna saygı ile duyurulur."