İşte Erdoğan’ın konuşmasından satır başları:

Sözlerimin hemen başında kurucu üyelerimizden, bizlerle beraber bu yolculukta işin başından itibaren yola çıkan çok değerli insan kıymetli dost, dava arkadaşımız İTO Başkanı sayın İbrahim Çağlar’ın ani vefat haberini almış olmamız üzüntü sebebimiz olmuştur. 

Kendisine Allah’tan rahmet diliyorum. Sayın Çağlar, hayatı tam bir başarı hikayesi olan, iş dünyasında yükselirken insani vazifelerini asla ihmal etmeyen örnek bir arkadaşımızdı. Kendisi ticaretin, siyasetin, sivil toplum faaliyetlerinin velhasıl hayatın içinde bizlerle beraber sürekli olarak bu mücadeleyi sürdürebileceğini ete kemiğe bürünmüş bir örneği olarak bu yolculukta devam etti. 

“SAYIN ÇAĞLAR’DAN BEKLEDİĞİMİZ ÇOK HİZMETLER VARDI” 
Ülkemizin en eski ve en büyük ticaret odasında uzun yıllardır üstlendiği sorumlulukları başarıyla yerine getiren Sayın Çağlar’dan beklediğimiz çok hizmetler vardı. Bu sabah erken saatlerde kaybettiğimiz Sayın Çağlar’a Allah’tan rahmet, ailesine yakınlarına, İTO camiasına, iş dünyamıza, tüm sevenlerine ve milletimize başsağlığı diliyorum.

“BUGÜN KENDİLERİNİ KUDÜS’ÜN SAHİBİ SANANLAR, YARIN ARKASINA SAKLANACAK AĞAÇ DAHİ BULAMAYACAKLARINI BİLMELİDİRLER”
Kudüs’te sergilenen vandallığın, zulmün, hoyratlığın ilelebet devam etmesi mümkün değildir. O Kudüs ki her taşında, toprağının her bir zerresinde ayrı hikayeyi barındırır. Uğruna her şeyi feda etmeye hazır kimlere yar olmamıştır? 

Bugün kendilerini Kudüs’ün sahibi sananlar, yarın arkasına saklanacak ağaç dahi bulamayacaklarını bilmelidirler. Biz bugün Kudüs’ü aldığında, kadın çocuk ihtiyar demeden 70 bin Müslümanı katledenlerle, aynı şehri fethederken tek kişinin burnu kanamasın diye hareket eden Selahaddin-i Eyyubi’yi çok iyi hatırlıyoruz. Sırf kutsal mekanları tahrip olmasın diye Kudüs’ü savaşsız teslim eden Osmanlı’nın nezaketiyle, şehrin sakinlerinin evlerini başlarına yıkanları aynı şekilde kaydedecektir. 

“KUDÜS’Ü MÜSLÜMANLARA VE DİĞER DİNLERİN MENSUPLARINA ZİNDAN EDENLER ELLERİNE BULAŞAN KANI ASLA TEMİZLEYEMEYECEKLERDİR” 
İkinci dünya savaşından bu yana Filistin özellikle de Kudüs, öyle büyük acılara maruz kalmıştır ki yüreklerden hep işte böyle feryatlar yükselmiştir. Mavi göklere giden güvercinler hep tertemiz döneceklerdir. Ama Kudüs’ü Müslümanlara ve diğer dinlerin mensuplarına zindan edenler ellerine bulaşan kanı asla temizleyemeyeceklerdir. 

“SEN ÇALARSIN SEN OYNARSIN; OLAY BUDUR”
Amerika Kudüs’ü İsrail’in başkenti olarak tanıma kararıyla dökülen bu kana da ortak da olmuştur. Biz bu kararı asla tanımıyoruz, tanımayacağız. Başkan Trump’ın bu açıklaması bizi bağlamaz. Kudüs’ü de bağlamaz, İslam dünyasını bağlamaz. Sen çalarsın sen oynarsın; olay budur. 1967 sınırları içerisinde başkenti Doğu Kudüs olan egemen ve bağımsız bir Filistin devleti kurulana kadar bu mücadele bitmeyecektir, bu böyle bilinmeli.

Esasen bugün yaşanan sorunların temelinde Amerika’nın ve Avrupa’nın en başından beri İsrail’in önüne açan haksız işgalini destekleyen politikaları vardır. Şayet bu ülkeler, BM kararlarına sahip çıkmış olsaydı bölgede on yıllardır süren acıların, haksızlıkların, katliamların önüne geçilebilirdi. Sene 1947, Filistin’de aslında neredeyse İsrail diye bir yer yok gibi. Ama ondan sonra başladı ve Filistin lime lime bölünerek BM’nin 67 kararı da buna dahil, öyle bir noktaya gelindi ki şu anda Filistin noktacıklar halinde ve genelini adeta İsrail’e vermiş durumdalar. Bunu kim yaptı? Batı. 

Şimdi de 1980 yılı 478 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararını o zamanlar Amerika çekimser bir havada. İsrail bunun dışında hiçbir ülke tanımadığı halde bunlar o günden bugüne ‘biz yaptık oldu’ mantığıyla buraya geldiler. Amerika’nın Kudüs kararına karşı ortaya konan tepkilerin, Batı ülkelerinin tutarsız İsrail politikasında bir kırılma noktası teşkil etmesini temenni ediyorum.

“BİR DÖNÜM NOKTASI TEŞKİL EDECEĞİNE İNANIYORUM”
Türkiye olarak bu konudaki tepkimizi ve hayata geçireceğimiz politikaları, hem kendi adımıza hem İslam İşbirliği Teşkilatı’nda dile getiriyoruz. Çarşamba günü düzenlenecek liderler zirvesinin bu bakımdan bir dönüm noktası teşkil edeceğine inanıyorum. 

“İNSAN VE DOLAYISIYLA İNSAN HAKLARI MESELESİ KÜRESEL BİR KONUDUR”
Filistin ve Kudüs konusundaki beyanları yakından takip edecek ona göre de herkese notunu vereceğiz. Bugün dünyada insan hakları batı ülkelerinin belirlediği standartlar ve onların ürünü olan kavramlar üzerinden tartışılıyor. Esasen insan ve dolayısıyla insan hakları meselesi küresel bir konudur. Her toplumun, kültürün, medeniyetin bu konuda söyleyecek sözü, ortaya koyacak bir duruşu vardır.

“BANA GÖRE İNSAN HAKLARININ ZİRVESİ BİZİM MEDENİYETİMİZİN ‘İNSAN YARATILMIŞLARIN EN ŞEREFLİSİDİR’ HÜKMÜDÜR”
Biz bir yandan dünyadaki hakim kavramlar üzerinden bu meseleyi tartışırken, bir yandan da kendi ölçülerimizi ihmal etmemekle mükellefiz. Bana göre insan haklarının zirvesi bizim medeniyetimizin ‘insan yaratılmışların en şereflisidir’ hükmüdür. Bunun daha üzerinde daha hak tanımı yapmaya uğraşmak beyhudedir. 

“BİZİM İNANCIMIZDA DİNİMİZİN HATTA DEVLETİN BEŞ TEMEL GAYESİ VARDIR”
Bizim inancımızda dinimizin hatta devletin beş temel gayesi vardır. Ne demek bu? İnsanın canını, aklını, neslini, inancını, malını korumak ile devlet sorumludur, görevlidir. Burada haksız yere bir insanın öldürülmesini tüm insanlığı öldürmek olarak gören bir ölçüden söz ediyorum. Aklı en büyük nimet olarak gören, bunun korunması için çok net ve sert hükümler getiren bir anlayıştan söz ediyorum. Burada neslin korunması başta olmak üzere, insanın namusunun, iffetinin, haysiyetinin üzerine adeta titreyen bir yaklaşımdan söz ediyorum.

“KURAN VE SÜNNET TERBİYESİ ALMAMIŞ KENDİNİ BİLMEZLER ASLA İSLAM’I TEMSİL EDEMEZLER” 
Görüldüğü gibi bizim ölçülerimizde eksik yok, sıkıntı yok. Bunların BM ve AB gibi dünya çapında kriter koyan kuruluşların insan hakları anlayışından fazlası var, eksiği yok. Bizim tek sorunumuz kendi ölçülerimize kendimizin riayet etmiyor olmasıdır. Kuran ve sünnet terbiyesi almamış kendini bilmezler asla İslam’ı temsil edemezler. Tam tersine bu konuda bizim çok sağlam referanslarımız var. Ecdadımız insana dair her konuda öylesine hassasiyetler ortaya koymuştur ki bugün dahi örneklerine rastlamak mümkün değildir. 

“SON 15 YILDA VAKIFLARIMIZI İLAVE FONKSİYONLARIYLA İHYA ETMEK İÇİN YOĞUN ÇABA SARF ETTİK” 
Örneğin vakıf müesseselerimiz dünyanın her yerinde uygulanırken, ülkemizde uzun süre yok sayılmış, üzeri örtülmeye çalışılmıştır. İnsandan hayvana kadar tüm canlıların ihtiyaçlarını karşılamaya haklarını korumaya yönelik vakıflarımız mevcuttur bizim. Son 15 yılda vakıflarımızı ilave fonksiyonlarıyla ihya etmek için yoğun çaba sarf ettik. 

“BİZİM BU ÇIKIŞIMIZI BATI ‘SESSİZ DEVRİM’ DİYE NİTELEDİ” 
Ülkemizde insan haklarının her alanı gibi ‘sosyal devlet’ ilkesi için reformlar gerçekleştirmek bize nasip oldu. Dini, kültürel, sosyal, siyasi, ekonomik alanlarda devrim niteliğinde pek çok reforma biz imza attık. Ve bizim bu çıkışımızı Batı ‘sessiz devrim’ diye niteledi. İnşallah önümüzdeki dönemde tüm bu çalışmaları kesintisiz şekilde sürdürecek, daha ileriye taşımak için gayret edeceğiz. 

“KAPIMIZA GELEN HERKESİN BAŞIMIZIN ÜZERİNDE YERİ VARDIR” 
Türkiye’nin, Suriye ve Irak’ta yaşanan insani dramlar karşısındaki duruşu başlı başına bir insan hakları efsanesidir. Daha önce körfez savaşları döneminde Irak’tan gelenlere kapımızı açmış ve durum normale dönene kadar sahip çıkmıştık. Suriye’de 7 yıldır süren kriz döneminde sınırlarımıza gelen herkese yine kucak açtık. Milyonlarca kardeşimizin bir kısmını kamplarda, diğer kısmını da şehirlerimizde misafir ediyoruz. Yaklaşık 3,5 milyon kişi. Halen Suriyeli ve Iraklı sığınmacı ülkemizde hayatını sürdürüyor. Var mı dünyada örneği; yok. Bugün Türkiye dünyada sınırları içinde en çok sığınmacı barındıran ülke durumundadır. Kapımıza gelen herkesin başımızın üzerinde yeri vardır.

“BUGÜN HER KİM SURİYE’DEN IRAK’TAN VEYA BAŞKA BÖLGEDEN GELENLERE KEM GÖZLE BAKIYORSA, GEÇMİŞİNDEN BİHABER DEMEKTİR”
Rabbim kimseyi evinden yurdundan etmesin. Anadolu bir göçmenler diyarıdır. Asırlar boyunca doğudan, batıdan, kuzeyden, güneyden her istikametten bu coğrafyaya akın akın insanlar gelmiştir. Başı dara düşen herkes inancına, kökenine, meşrebine bakılmaksızın bu topraklarda kendine yer bulmuş gelecek kurma imkanı elde etmiştir. Bugün her kim Suriye’den Irak’tan veya başka bölgeden gelenlere kem gözle bakıyorsa, geçmişinden bihaber demektir. Bu kişilerin birkaç kuşak gerisine gidersek onlarda da bir muhacirlik bulacağımızdan ben eminim. Kimsenin mazlumları niçin ülkemizde barındırdığını sorgulamaya hakkı yoktur. Bizim herkese kapımız da kalbimizde açıktır, açık olmaya devam edecektir.

“AYLAN BEBEĞİN KIYILARIMIZA VURAN MİNİK BEDENİNİ ASLA UNUTMAYACAĞIZ”
Asıl üzülmemiz gereken, asıl yüreğimizi parçalamamız gereken buraya gelenler değil. Bu yolculuk sırasında hayatlarını kaybedenler olmalıdır. Aylan bebeğin kıyılarımıza vuran minik bedenini asla unutmayacağız. Aile fertlerinin tamamını kaybettikleri için el ele tutuşarak askerlerimize sığınan kardeşleri asla unutmayacağız. Ülkesinde en iyi eğitimi alıp, çalışırken bir anda her şeyini kaybedip hayata sıfırdan başlamak zorunda kalan kariyer sahibi kadınları-erkekleri asla unutmayacağız. Eğer dünyada mültecilere sahip çıkma konusunda bir ödül verilecekse bunu en fazla hak eden ülke Türkiye’dir.

Tabi bize böyle bir ödülün asla verilmeyeceğini gayet iyi biliyoruz. Çünkü dünyada her konu gibi insan hakları meselesi de politik konumla ilgilidir. Filistinlileri katleden İsrail’e, terör devletine böyle bir ödül verilmesi bizi şaşırtmaz. Bunlar YPG’ye PYD’ye ödül verecek kadar ödülsüzlükten nasibini almışlardır. Bunlar bir terör örgütünü bir başka terör örgütüyle yok etme gafletine girecek kadar barıştan uzak tiplerdir. Şunu unutmayın, istediği kadar silahları olanlar olsun, nükleer başlığı olanlar olsun. Güçlü olan onlar değil, güçlü olan haklı olandır. Biz bu düzeni kabul etmiyoruz, bunun için de dünya beşten büyüktür diyerek itirazımızı tüm dünyada dile getiriyoruz.

İnsanlığın vicdanında her gün biraz daha gür bir şekilde yankı bulduğunu gördüğümüz bu gayretimiz, inşallah uzak olmayan bir tarihte, BM’nin Güvenlik Konseyi’nin reformuyla neticelenecektir.