Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, NATO, Libya konusunda devreye girecekse Türkiye'nin bazı şartları olduğunu belirterek, ''NATO, Libya'nın Libya'lılara ait olduğunu tespit ve tescil için oraya girmelidir. Yer altı kaynaklarının, zenginliklerinin birilerine dağıtımı için değil. Libyalı kardeşlerimiz, güçlü, istikrarlı, huzurlu bir geleceği inşa etmek için her türlü imkana sahipler. Libya halkına bu fırsat tanınmalı, operasyon işgale dönüşmeden, Libyalıların kendi kararlarını vermeleri için fırsat tesis edilmelidir'' dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Libya başta olmak üzere Müslüman coğrafyasında yaşanan karışıklıklara dikkat çekerek, 'Kardeş kardeşi öldürüyorsa fesat odaklarının oyununa gelinmiştir' dedi.

Başbakan Erdoğan'a, Mekke Ümmü'l-Kurra Üniversitesince fahri doktora unvanı verildi. Düzenlenen törende konuşan Erdoğan, başbakanlığı süresince gerek Türkiye'nin değişik üniversitelerinden, gerek Türkiye dışındaki birçok üniversiteden kendisine fahri doktora unvanları tevdi edildiğini belirterek, ''Elbette her birisinden dolayı büyük gurur duydum. Ancak, bugün burada tevdi edilen fahri doktora unvanı benim için çok farklı bir anlam taşıyor ve çok farklı bir gururu, heyecanı yaşamama vesile oluyor'' dedi.

Mekke'nin birçok vasfı bulunduğunu ifade eden Erdoğan, Mekke'nin, Hazreti İbrahim'in, Hazreti İsmail'in, Hazreti Hacer'in şehri olduğunu söyledi.

Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

''Mekke, Beytullah şehri. Mekke, Hazreti Peygamber'in doğduğu, büyüdüğü, hicret etmek zorunda kaldığı ve ardından fethettiği şehir. Miladi 622'de, Peygamberimiz Mekke'den çıkarken, devesini Harem-i Şerif'e doğru döndürüp, mahzun bir şekilde Mekke'ye şöyle seslenmişti; 'Ey Mekke, vallahi sen Allahü Teala'nın yarattığı yerlerin en hayırlısı, Rabbim katında en sevgili olansın. Bana senden daha güzel, daha sevgili yurt yoktur'... En önemlisi de, Mekke bir Kur'an şehri, vahiy şehri...

'İlim, müminin yitik malıdır, nerede bulursa almalıdır' diye buyuruyor Hazreti Peygamber...

O dönemde, Darü'l-erkam ile ilim yolculuğumuz yine burada, Mekke'de başladı ve 14 asır boyunca da Mekke, dünyanın en büyük ilim merkezlerinden biri oldu.

Her çağda, her dönemde, neredeyse tüm alimlerin yolu mutlaka Mekke'ye uğradı ve gelenler, kendilerinden bir şeyler bırakıp gittiler, daha çok da buradan ilim almak suretiyle ilmi çoğaltarak gittiler.

Allah Resulu'nün, 'ilim şehrinin kapısı' dediği, Hazreti Ali'den İbn-i Arabi'ye, İmam Şafi'den İbn-i Batuta'ya, Ebu Hüreyre'den İbn-i Cüreyc'e kadar nice alim Mekke'den gelip geçtiler.

İşte böyle mükerrem bir şehirden, böyle bir şehrin üniversitesinden fahri doktora unvanı alıyor olmak, beni tarifsiz şekilde heyecanlandırıyor ve gururlandırıyor. Üniversite yönetimine, değerli hocalara, sevgili öğrencilere, bu fahri doktora unvanından dolayı en kalbi şükranlarımı sunuyorum. Bu doktora unvanını, nefes alıp verdiğim sürece büyük bir gururla taşıyacağımı da burada ifade etmek istiyorum.''

-''GEÇMİŞİN İHTİŞAMIYLA YETİNEMEYİZ''-

Konuşmasını, ''Bizim ortak medeniyetimizin gerçekten son derece parlak bir geçmişi var'' ifadesiyle sürdüren Erdoğan, ''Siyasi, askeri, iktisadi başarılardan öte, bizim medeniyetimizin, dünya bilim ve sanatına her asırda önemli katkılarda bulunduğunu'' belirtti.

''Mekke-i Mükerreme, Medine-i Münevvere, Bağdat, Şam, Kahire ve İstanbul'un'', bugünün bilgi birikimine eşsiz katkılar sağladığını anlatan Başbakan Erdoğan, ''Öyle bir ilim aşkı vardı ki Endülüs'te, bir kitabın varlığına ilişkin sadece bir söylenti duyan alimler, o kitabı bulmak için, deve üstünde, at üstünde, yaya olarak aylarca, yıllarca sabırla seyahat ediyorlardı. İskenderiye'de, Kurtuba'da, Bağdat'ta, Konya'da, İstanbul'da dillere destan, emsali olmayan kütüphaneler oluşmuştu'' dedi.

Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü:

''Şimdi ben şunu burada açık açık söylemek durumundayım... Geçmişin ihtişamıyla yetinemeyiz. Mazi ile övünerek, tarihimizle gururlanarak, atalarımıza övgüler düzerek bugünü geçiştiremeyiz. Bugün yapmamız gereken şudur sevgili kardeşlerim; bir tarihe bakacak, bir de bugüne bakacak ve kendimize 'neden' sorusunu kuvvetli şekilde soracağız. Şunu görmek durumundayız; Hazreti Peygamber, Kabe içindeki Hübel'i kırmadan önce, zihinlerdeki Hübel'i parçalamıştı. Zihinlerde, gönüllerde, kalplerde putlar kırılınca, arkasından Mekke fethedilmiş ve Kabe putlardan temizlenmişti. İşte bugün, 'neden' sorusunu sorarak, eğer varsa, zihinleri putlardan temizlemek gerekiyor.''
 
Konuşmasında 19'uncu Yüzyıl sonlarında yaşamış olan Türk Şairi Ziya Paşa'nın dizelerini anımsatmak istediğini ifade eden Başbakan Erdoğan, şöyle konuştu:

''Diyor ki Ziya Paşa; Diyarı küfrü gezdim, beldeler, kaşaneler gördüm. Dolaştım mülk-i islamı, bütün viraneler gördüm.

Evet... Çok acıdır ki, geçmişi bu kadar ihtişamlı olan İslam coğrafyası, bugün yoksullukla, sefaletle, açlıkla, terör ve çatışmalarla adeta bir virane görüntüsü vermektedir.

Ben dün 11'inci Cidde Ekonomik Forumu'nda da ifade ettim; Biz, bu tabloyu asla ve asla hak etmiyoruz. Afganistan'ın durumu ortada. Irak'ın durumu ortada. Filistin, Sudan, Pakistan, Bangladeş ortada. Bahreyn, Yemen, Cezayir, Fas her yerde aynı sıkıntı. Bütün bunların üzerine, şimdi artık bir de Libya meselemiz var. Hiç kimseyi suçlamayalım değerli kardeşlerim, kimseyi itham etmeyelim... 'Neden' sorusunu, başkalarına sormadan önce, dönüp kendimize soralım. Neden bu haldeyiz sorusunun cevabını, başka yerlerde değil, kendimizde, kendi nefsimizde arayalım. Birileri fitne peşinde olabilir, birileri aramıza nifak tohumları ekmek için çaba harcıyor olabilir. Eğer kardeş kardeşi katlediyorsa, kardeş kardeşe kastediyorsa, biliniz ki fesat odaklarının tuzağına düşülmüştür, oyuna gelinmiştir... Ve bunun çözümünü de fesat odaklarında aramanın da anlamı yoktur.

Biz, Irak'tan, Afganistan'dan, Bosna Hersek'ten edindiğimiz tecrübe ile Libya'daki mesele dışardan değil, içerden çözüme ulaşsın istedik. Mısır, Tunus nasıl başarılı bir değişimi gerçekleştirdiyse, Libya da aynı şekilde kansız, olaysız şekilde değişsin istedik. En başından itibaren, Türkiye olarak, Mısır ve Tunus'a yaptığımız uyarı ve tavsiyeleri Libya'ya da yaptık. Yoğun bir diplomasi trafiği yürüttük. Libya Lideri Kaddafi'ye ben en son 1 Mart'ta, göreviyle alakalı madem ki resmi lider değil, böyle bir sıfatı taşımadığınızı söylüyorsunuz o zaman halkın üzerinde ittifak edecek isme Libya'yı terk etmekte çok büyük faydalar olduğunu söyledim. 3 kez kendisiyle görüştüm, bir kez oğluyla, iki kez mevcut başbakan ile görüştüm ve bu uyarılarımızı, bu düşüncelerimizi kendilerine ilettim. Bu arada muhalif kesimlerle görüşmelerimiz devam etti. Ne yazık ki uyarılarımız dinlenmedi, bize verilen sözler tutulmadı ve önce kardeş katliamı, ardından da uluslararası operasyon geldi.

Şu anda en büyük arzumuz, bu operasyonun mümkün olduğu en kısa sürede sonuçlandırılması ve şu mevcut can kaybının en kısa sürede neticelendirilmesidir.

Libya halkının kendi geleceğini belirlemesi bizim en büyük arzumuzdur. Şu anda NATO'nun devreye girmesi söz konusudur. NATO devreye girecekse bizim bazı şartlarımız var. Biz, NATO Libya'nın Libya'lılara ait olduğunu tespit ve tescil için oraya girmelidir... Yeraltı kaynaklarının, zenginliklerinin birilerine dağıtımı için değil...

Libyalı kardeşlerimiz, güçlü, istikrarlı, huzurlu bir geleceği inşa etmek için her türlü imkana sahipler. Libya halkına bu fırsat tanınmalı, operasyon işgale dönüşmeden, Libyalıların kendi kararlarını vermeleri için fırsat tesis edilmelidir.''

***

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Gençler artık daha fazla sorguluyor, daha fazla değişim arzuluyor. Liderler de, bu değişimi görerek, gençlerin değişim arzularına cevap üretmek zorundalar'' dedi.

Erdoğan'a, Mekke Ümmü'l-Kurra Üniversitesince İslam'a katkılarından dolayı fahri doktora unvanı verildi. Düzenlenen törende konuşan Erdoğan, değişimin iki yönü olduğunu, belirterek, ''Değişim, olumlu yönde de olabilir, olumsuz yönde de seyredebilir'' diye konuştu.

Değişimin, gücünü bilgiden alması gerektiğine vurgu yapan Erdoğan, şöyle devam etti:

''Dirayetli liderlerin öncülüğünde olumlu yönde seyretmelidir. Bu noktada, üniversitelerimizin en büyük sorumluluğu yüklendiğini ifade etmeliyim. Biz, kökü mazide olan bir ati; yani gücünü geçmişten alan bir gelecek tasavvurunu şekillendirmek zorundayız. İhtişamlı geçmişimizle sadece övünmekle kalmayıp, oradan alacağımız ilhamla bugünün sorularına cevaplar üretmeli, geleceği bugünden inşa etmeliyiz. Bunu da yapacak olan hiç şüphesiz, işte bu üniversitelerden yetişecek olan ilim adamları olacaktır. Dün, Cidde Ekonomik Forumu'nda genç bir arkadaşımız, 'Gençlere ne tavsiyede bulunursunuz' diye sordu. Ona da söyledim. Müslüman'a, küçük düşünmek asla yakışmaz. Böyle ihtişamlı, böyle zengin bir medeniyetin çocukları, gençleri asla küçük düşünemez. Gençler; büyük düşünecek, yıldızları hedefleyeceksiniz. Vagon olmayacak, lokomotif olacaksınız. Mukallit değil taklit edilen olacaksınız. Siz üreteceksiniz ve takip edilen olacaksınız. Takip eden her zaman arkadadır. Taklit eden her zaman bir adım geridedir. Bize geride durmak yakışmaz, her zaman en yükseği hedefleyecek ve bunun için mücadele edeceğiz.''

-''BİZ KAYDIHAYAT ŞARTIYLA KİMSEYE GARANTİ VEREMEYİZ''-

Asla umutsuz olmadığını ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:

''Gerçekten son derece birikimli, donanımlı, ahlaklı ve idealleri olan bir gençlik yetişiyor. Gençler artık daha fazla sorguluyor, daha fazla değişim arzuluyor. Liderler de, bu değişimi görerek, gençlerin değişim arzularına cevap üretmek zorundalar. Bunu başardığımız anda, sadece bölgesel ölçekte değil, küresel ölçekte barışa, refaha, huzura daha fazla katkı sağlıyor olacağız.

Bizim partimizin tüzüğünde bir kaide var. '3 kez arka arkaya Milletvekili olan 4. kez ara verecek. 4. kez ara verecek, daha sonra tekrar aday olabilecek. Genel Başkan 5 kez arka arkaya aday olabilir, ama 6. kez ara vermek zorunda. Biz kaydıhayat şartıyla kimseye garanti veremeyiz. İnsanlığa hizmet vereceksek hizmet alanlarımız çok. Bunun alanı çok geniş. Bu doğrultuda, üniversitelerimizin, uluslararası iş birliklerini artırması da ayrıca hayati önem arzediyor. Ümmü'l-Kurra Üniversitesinde Türkiye'den çok sayıda öğrenci bulunuyor. Bu öğrenciler, Suudi Arabistan ile Türkiye arasında, ilim ve sanat üzerinden güzel bir gönül köprüsü teşkil ediyorlar. Biz, Türkiye'nin üniversitelerinde de daha fazla Suudi öğrenci ağırlamak isteriz.''

-ÖĞRENCİLER TÜRK BAYRAKLARIYLA HATIRA FOTOĞRAFI ÇEKTİRDİLER-

Türkiye ile Suudi Arabistan'ın birbirine uzak ülkeler olmadığını ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:

''Biz, aramızdaki mesafe ne olursa olsun, birbirimizin komşusuyuz, birbirimizin kardeşiyiz. Ne diyor Araplar? 'El-car, kable'd-dar'... Ev alma, komşu al. Komşunuz olarak, yatırım noktasında, ticaret noktasında, en önemlisi de ilim ve sanatta iş birliği noktasında çok daha ileri seviyelere ulaşmak durumundayız. İnşallah bunu başaracak, kardeşliğimizi daha da pekiştireceğiz. Gelişimde 'Esselamü aleyküm ve rahmetullahi ve berekatüh' dedim. Şimdi de 'Allah'a ısmarladık' diyorum. Ben bir kez daha, şahsıma tevdi edilen Fahri Doktora unvanından dolayı şükranlarımı sunuyorum. Bu unvanı büyük bir gururla taşıyacağımdan emin olmanızı istiyorum. Ümmü'l-Kurra Üniversitesi yönetimine, öğrencilere şükranlarımı sunuyor; Allah yar ve yardımcımız olsun, Allah tüm öğrencilerimize zihin açıklığı versin diyor, hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Esselamü aleyküm ve rahmetullahi ve berekatüh.''

Başbakan Erdoğan'ın salona gelişinde, ayrılışında ve konuşması sırasında öğrenciler, yoğun sevgi gösterisinde bulundular. Ümmü'l-Kurra Üniversitesi öğrencileri, salonda bulunan Türk bayraklarının yanında hatıra fotoğrafı çektirdiler ve 'Türkiye' diye tempo tutarak sevgi gösterisinde bulundular.