Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) darbe girişiminin ardından tutuklanan ve meslekten çıkarılan eski Anayasa Mahkemesi Başkanvekili ve üyesi Erdal Tercan'ın bireysel başvurusuna ilişkin kararının gerekçesi yazıldı.

Darbe girişiminin ardından FETÖ üyesi olmak suçundan tutuklanan ve meslekten çıkarılan Erdal Tercan, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunmuş, Yüksek Mahkeme, tutukluluğa itirazın hakim önüne çıkarılmadan yapılması iddiasıyla ilgili oy çokluğu ile ihlal kararı vermiş, diğer şikayetleri ise kabul edilemez bulmuştu.

Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun bu kararının gerekçesi, Resmi Gazetede yayımlandı.

Gerekçede, tutuklamanın hukuki olmadığına ilişkin iddia yönünden yapılan incelemede, başvurucu hakkında düzenlenen fezlekede, başvurucunun isnat edilen suçu işlediğine dair delil olarak, gizli tanık ve şüpheli beyanları ile diğer kişiler arasında ByLock üzerinden yapılan haberleşmenin içeriğine dayanıldığı belirtildi.

İddianamede bunlara ek olarak başvurucunun telefon sinyal bilgilerine de değinildiği kaydedilen gerekçede, başvurucu dışındaki bazı kişiler arasında ByLock programı üzerinden yapılan haberleşmenin içeriğinde başvurucuyla ilgili bazı olguların bulunduğunun belirtildiği aktarıldı.

Gerekçede, eski Anayasa Mahkemesi raportörü Recep Ünal'ın, "Anayasa Mahkemesi veya yüksek yargı imamı olan sivil kişi ile irtibata geçtiği ve başvurucunun gelen talimat doğrultusunda hareket ettiği, FETÖ/PDY içinde başvurucu için 'Ertan' kod adının kullanıldığı, hakimlerle ilgili başvuruda başvurucunun FETÖ/PDY'den gelen talimat uyarınca karşı oy kullandığı, FETÖ/PDY'ye mensup raportörlerin de karşı oy gerekçesinin hazırlanmasında başvurucuya yardım ettiği" yönünde beyanda bulunduğu hatırlatıldı.

Başvurucu Tercan'ın, cep telefonunun, FETÖ/PDY'nin sivil imamları oldukları iddiasıyla haklarında soruşturma yürütülen bazı kişilerin kullandıkları cep telefonlarıyla farklı tarihlerde aynı baz istasyonundan sinyal bilgisi aldığı, bu sivil imamların FETÖ/PDY ile bağlantılarının olması nedeniyle meslekten çıkarılan çok sayıda yüksek mahkeme üyesiyle de farklı tarihlerde bir araya geldiklerinin tespit edildiği kaydedildi.

Gerekçede, "Bu itibarla başvurucu yönünden suç şüphesinin varlığını doğrulayan belirtilerin soruşturma dosyası kapsamında bulunduğu anlaşılmıştır. Somut olayda soruşturma makamlarının tutuklama nedenlerinin varlığı ve tutuklamanın ölçülü olduğu yönündeki değerlendirmeleri de temelsiz değildir." denildi.

Tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiası

Tutukluluğun makul süreyi aştığı iddiası yönünden yapılan incelemede de Tercan'ın, kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edilmediğine karar verildi.

Gerekçede, başvurucunun üyesi olduğu iddia edilen örgütün özellikleri, yargıdaki yapılanmasının boyutu ve faaliyetlerinin niteliği, bu türdeki soruşturmaların yürütülmesinin zorluğu, çok sayıda kişinin uzun bir süreçteki telefon sinyal bilgilerinin eşleştirilmesi gibi toplanması güç delillerin bulunması dikkate alındığında genel olarak soruşturma ve kovuşturma süreçlerinin yürütülmesinde bir özensizlik gösterildiğinin tespit edilmediği bildirildi. Ayrıca başvurucu hakkındaki tutukluluğun devamına ilişkin kararların gerekçelerinin hürriyetten yoksun bırakılmanın meşru nedenlerinin belirtilmesi bakımından ilgili ve yeterli olması dikkate alındığında yaklaşık 1 yıl 9 aylık tutukluluk süresinin makul olduğu sonucuna varıldığı kaydedildi.

Tutukluluk incelemelerinin hakim önüne çıkarılmadan yapılması

Erdal Tercan'ın başvurusunda, tutukluluk incelemelerinin hakim önüne çıkarılmadan yapıldığı iddiası yönünden yapılan incelemede ise ihlal kararı veren Anayasa Mahkemesinin gerekçesinde, başvurucunun tutukluluk durumunun, tutuklanmasına karar verildiği 20 Temmuz 2016'dan itibaren duruşma yapılmaksızın dosya üzerinden yapılan incelemeler sonucunda verilen kararlarla devam ettirildiği belirtildi.

Başvurucunun bu süreçte, tutukluluğa itirazlarını, beyanlarını, tahliye taleplerini hakim veya mahkeme önünde sözlü olarak dile getirmesinin mümkün olmadığı ifade edilen gerekçede, "Dolayısıyla başvurucunun tutukluluk durumunun yaklaşık 21 ay boyunca duruşmasız olarak incelenmesi olağan dönemde 'silahların eşitliği' ve 'çelişmeli yargılama' ilkeleri ile bağdaşmamaktadır." denildi.

Gerekçede, bu iddianın, olağanüstü dönemlerde temel hak ve özgürlüklerin kullanımının durdurulmasını ve sınırlandırılmasını düzenleyen Anayasa'nın 15. maddesi kapsamında meşru olup olmadığının da incelenmesi gerektiği kaydedildi.

Mahkemenin daha önce verdiği bir kararında, darbe teşebbüsü kapsamında suçlanan başvurucuların tutukluluk incelemelerinin 8 ay 18 gün boyunca duruşmasız yapılmasını "durumun gerektirdiği ölçüde" bir tedbir olarak karara bağladığı hatırlatılan gerekçede, somut olayda ise başvurucunun tutukluluk incelemeleri kapsamında hakim önüne çıkarılmadığı sürenin (21 ay), söz konusu kararda incelenen sürenin iki katından fazla olduğu vurgulandı.

Darbe teşebbüsü sonrası süreçte yaklaşık altı bin hakim ve savcı göreve başladığı, hakim ve savcıların meslekten çıkarılmasından kaynaklanan açığın kapatıldığı, darbe teşebbüsüne ilişkin soruşturmaların tamamına yakınının sonuçlandırıldığı ve şüpheliler hakkında kovuşturma evresine geçildiği hatırlatılan gerekçede, darbe teşebbüsü veya FETÖ/PDY ile bağlantılı soruşturma veya davalarda önemli bir merhale katedildiğinin söylenebileceği ifade edildi.

18 aya kadar makul

Gerekçede, bu durumda başvurucunun tutukluluk incelemelerinin yaklaşık 21 ay boyunca hakim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılmasının "durumun gerektirdiği ölçüde" bir tedbir olup olmadığı değerlendirilirken, hakim/mahkeme önüne çıkarılmama süresiyle birlikte olağanüstü dönemin süreç içinde değişen bu koşullarının da dikkate alınması gerektiğine işaret edildi. Yüksek Mahkemenin gerekçesinde, şu tespitler yapıldı:

"Söz konusu koşullar dikkate alındığında, FETÖ/PDY veya terörle ilgili olarak yürütülen soruşturma veya kovuşturma süreçlerinde tutukluluk incelemelerinin hakim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılmasının ve tutukluluğun dosya üzerinden verilen kararlarla devam ettirilmesinin 18 aya kadar durumun gerektirdiği ölçüde bir tedbir olarak kabul edilebileceği değerlendirilmiştir. Ancak bu değerlendirmenin olağanüstü halin başlangıcından bugüne kadarki koşulların ve bu koşullardaki değişikliklerin dikkate alınması sonucu yapıldığı gözardı edilmemelidir.

Dolayısıyla bu değerlendirme, soruşturma ve kovuşturma mercilerinin bundan sonra her zaman tutukluluk incelemelerini 18 ay boyunca dosya üzerinden yapmalarına imkan sağlayan açık bir ruhsat olarak görülmemelidir. Dolayısıyla başvurucunun tutukluluk durumunun yaklaşık 21 ay boyunca duruşmasız olarak incelenmesi olağan dönemde 'silahların eşitliği' ve 'çelişmeli yargılama' ilkeleri ile bağdaşmamaktadır. Açıklanan nedenlerle Anayasa Mahkemesi, tutukluluk incelemelerinin hakim/mahkeme önüne çıkarılmaksızın yapılması nedeniyle kişi hürriyeti ve güvenliği hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir." (AA)

ANAYASA MAHKEMESİ KARARI

––  Anayasa Mahkemesinin 12/4/2018 Tarihli ve 2016/15637 Başvuru Numaralı Kararı