Konferansın açış konuşmalarını Türkiye Barolar Birliği Başkanı Av. Prof. Dr. Metin Feyzioğlu ve UNHCR Türkiye Temsilci Yardımcısı Jean Marie Garelli yaptı.

Jean Marie Garelli konuşmasına Türkiye’de bulunan mülteci sayısına dikkat çekerek başladı. Türkiye’nin uluslararası ve geçici koruma için kapsamlı bir yasal çerçeve oluşturduğunu kaydeden Garelli, “Bu çerçeve, yasal koruma için temel oluşturuyor ve mültecilerin ulusal, yerel düzeyde, sağlık, eğitim ve sosyal hizmetler dâhil olmak üzere kamu sisteminde geniş bir hizmet yelpazesine erişimini sağlıyor. Aynı zamanda resmi istihdam ve serbest meslek fırsatları için temel oluşturuyor. Ayrıca mültecilerin adalete erişimini sağlıyor” dedi.

Türkiye Barolar Birliği ile 2016 yılında Dünya Mülteciler Günü'nde imzalanan bir mutabakatla resmiyet kazanan ve halen devam eden işbirliği kapsamında bu konferansı planladıklarını söyleyen Garelli şöyle devam etti:

TÜRKİYE DÜNYANIN EN BÜYÜK MÜLTECİ NÜFUSUNA EV SAHİPLİĞİ YAPIYOR

“Türkiye dört yıldır dünyanın en büyük mülteci nüfusuna ev sahipliği yapıyor. Her şeye rağmen, Türk halkı ve kamu kurumları Suriye krizinden önce bile çok güçlü bir mülkiyet sergilemişlerdir. Bu bağlamda, Türkiye Barolar Birliği ve barolar, mültecilerin yasal yollara erişebilmeleri için bu süreçte etkili rol oynamışlardır.

İnsanların haklarının güvence altına alındığı ve bir ihlal durumunda yasal yollara erişebildikleri zaman sistemlere karşı güvende ve kendinden emin hissettikleri yaygın olarak kabul edilmektedir. Bu açıdan bakıldığında, baroların rolü, hukukun üstünlüğünü korumak ve olumsuz kamuoyu durumunda bile aklın sesini sağlamak için gereklidir.

Tüm bunların ışığında, bu konferansın aslında bu konunun merkezini ve ona bağladığımız önemi temsil ettiğini düşünüyoruz.”

4 MİLYON SIĞINMACIYA BAKAN TEK ÜLKEYİZ

Feyzioğlu ise konuşmasında, Türkiye’nin çağdaş zamanların en büyük sığınmacı hareketiyle karşı karşıya olduğunu, dünyada Türkiye kadar büyük bir sayıyı sınırları içine alıp misafir etmek zorunda kalan hiçbir ülke olmadığını söyledi. Feyzioğlu, “4 milyon sığınmacıyı çok kısa sürede ülkesine alıp, bu çok büyük sayıyı sindirmek için topyekûn mücadele veren tek ülkeyiz. Bu sadece hükümet meselesi değildir; devlet meselesidir, toplumu, milleti doğrudan doğruya ilgilendiren bir sorundur” diye konuştu.

SIFATLARIN ÜÇ KURUŞLUK DEĞERİ YOKTUR

Faydalı bir iş yapıldığı için katılımcılara teşekkür eden Feyzioğlu, “Ama faydasının ne olduğunu bir kez daha yüreğimizde hissederek şu işe girelim istiyorum. Hep söylediğim bir cümle var: Bu ülkede kendimizi çok süslü sıfatlarla ifade edebiliriz. Siyasi yelpazede kendimizi tanımlarken milliyetçi, sosyal demokrat, liberal gibi bir sürü sıfatı kullanabiliriz. Ama işimizi, görevimizi iyi yapmadığımız ve bunu yaparken Türkiye’nin milli menfaatlerini her türlü menfaatin üzerinde görmediğimiz takdirde vatan sevgimiz eksiktir, kendimize taktığımız sıfatların da üç kuruşluk değeri yoktur” dedi.

ÇOK BÜYÜK BİR MİLLİ MESELE İLE KARŞI KARŞIYAYIZ

Feyzioğlu, “Avrupa Birliği üyesi ülkeler için çok önemli olmayabilir ama biz burada 4 milyon sığınmacıyı misafir ediyoruz, sorunlarıyla boğuşuyoruz, bize yansıyan sorunlarını çözmeye çalışıyoruz, kendi toplumumuza yönelik çok büyük bir teklifi en insani şekilde, sınırdan yavrusuyla kaçana çelme takarak değil; yavrusuyla birlikte kucaklayarak, çözmeye çalışıyoruz. Ve dolayısıyla aslında çok büyük bir milli meseleyle karşı karşıyayız” ifadelerini kullandı.

Feyzioğlu, Türkiye’deki 4 milyon sığınmacıya adli yardımda bulunmak ve yargı güvenliklerini sağlamak amacıyla Birleşmiş Milletler Yüksek Komiserliği (UNHCR) ile ortak yürütülen hukuk klinikleri projesini eleştirenlere şu yanıtı verdi:

TBB VE BAROLAR GÖREVİNİ YAPIYOR

“Sorun şudur: Ülkemizde 4 milyon sığınmacı vardır; Suriyeli, Afgan, Pakistanlı… Ve bu 4 milyon sığınmacının anlamlı bir kısmı potansiyel olarak suç mağdurudur, suç failidir. Bu projeyi paylaştığımızda sosyal medyada bazı klavye kahramanları, ‘ülkemizin bu kadar büyük derdi varken, milletimiz inim inim inlerken Suriyelilere ne klinik açıyorsunuz?’ diye bizi ağır bir saldırının hedefi de yapmışlardır. Bunlar bilmezlerdir ki; suç mağduru olan, yarın suç işler. Dayak yiyen çocuk, kamçıyla işe koşulan evlat yarın bıçakla birini öldürür. Bunların kriminolojiden, adli psikoloji biliminden zerre kadar haberi yoktur. Sosyoloji bilmezler, bilim bilmezler ama lafa söze geldiğinde hepsi büyük milliyetçidir, büyük sosyal demokrattır, büyük muhafazakârdır. Görevini yapmayan hiç kimse yüreğinde beş kuruşluk vatan sevgisi taşımaz. Siz görevinizi yapıyorsunuz. Türkiye Barolar Birliği ve barolar görevini yapıyor.”

AYRIŞTIRAN DEĞİL, BİRLEŞTİREN GÜCÜZ

Türkiye Barolar Birliği ve baroların bu ülkenin ayrıştırıcı değil, marjinalleri alkışlayan gücü değil, birleştiren gücü olduğunu kaydeden Feyzioğlu şöyle devam etti:

“Türkiye Barolar Birliği, Türkiye’nin birliğidir ve Türkiye’nin birliğini korumak için şu anda 4 milyon sığınmacıyı yargı güvenliğine ve Türkiye Cumhuriyeti’nin şefkatli adaletine sahip kılmak zorundayız. İnsanlık için zorundayız, kendi milletimizin milli menfaatlerini korumak için zorundayız. Hamasetle hiçbir yere varılmaz. Yelpazenin o tarafından da hamaset yapsanız zarar verirsiniz, bu tarafından da hamaset yapsanız zarar verirsiniz. İş yapan, görevini yapan bu millete hizmet edendir.

BU, DÜNYANIN MESELESİDİR

Ben bu vesileyle bu çok değerli projede ortaklarımıza teşekkür etmek istiyorum. Projenin fonlanması önemli ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti hiç kuşkusuz bu fonları kendi de bulabilir. Ama bu fonun bu projede harcanıyor olması meselenin sadece Türkiye’nin meselesi değil, Ortadoğu’da olanlara yıllarca sırt çevirmiş olan dünyanın da meselesi olduğunun güvendiğimiz sivil toplum örgütleri ile güvenmek istediğimiz Birleşmiş Milletler ve Avrupa Konseyi tarafından da sahiplenildiğini gösteriyor. Bu, dünyanın meselesidir. Dünyanın meselesinde Türkiye önde, cephede bir kaledir. Bu bakımdan ben değerli ortaklarımıza teşekkür ediyorum.

ADLİ YARDIM SİSTEMİMİZİN EMSALİ YOKTUR

Bitirirken şunu da kıymetli meslektaşlarımla paylaşmak istiyorum. Türkiye Cumhuriyeti’nin Avukatlık Kanunu’ndaki adli yardım düzenlemeleri ve Ceza Muhakemesi Kanunu’ndaki baro tarafından görevlendirilen ve bu toplantılarda adli yardım kapsamında ifade edilen ‘baro tarafından avukat görevlendirmeleri sistemi’ dünyanın en ilerisidir. Adli yardım sistemimizin dünyada emsali yoktur. Şu halde Türkiye’de meslektaşlarımızın ve barolarımızın sahip olduğu birikimin de emsali yoktur. Buradan Adalet Bakanlığı’na da teşekkür ediyorum, destekleri için. Ancak Napolyon’un dediği gibi: İhtiyacımız para, para, para. Çünkü bu ülkenin gönüllü çalışan adli yardım avukatları dünyada hiçbir ülkenin avukatının yapmayacağı bir büyük fedakârlığı yapmaktadır. Yüz binlerce adli yardım davasında üç kuruşluk ücretlerini, KDV’lerini, yani devlete vergilerini aylar önce ödeyip, 1,5-2 sene sonra almaktadır.

ADLİ YARDIM ANGARYA OLMAKTAN ÇIKARILMALI

Bana gelmiş birileri diyor ki, İngiltere’de bu işler parasız yapılıyor. Siz de bize İngiltere’deki gibi yılda sadece 5 bin müracaatı sağlayın, biz de parasız yapalım. Ama yüz binlerce adli yardıma müracaat edilen bir ülkede, refah seviyesi bu düzeyde olan bir ülkede elbette ki adli yardım sosyal devletin, modern devletin bir yükümlülüğüdür ve avukatlar için bir angarya olmaktan da çıkarılmalı, avukatlar ücretlerini bir ay içerisinde alır hale getirilmelidir. Çünkü bu ülkenin avukatları görevlerini iyi yapmaktadır, bu ülkenin avukatları bu ülkenin gerçek vatanseverleridir.”

Açış konuşmalarının ardından panellere geçildi. Konferansın ilk gününde “İltica Usullerinde ve Kanun Yollarında Hukuki Usuli Güvenceler” ve “Mültecilerin ve Sığınmacıların Adalete ve Adli Yardıma Erişi: En İyi Uygulamalar”; ikinci gününde ise “Mültecilerin ve Sığınmacıların Adalete ve Adli Yardıma Erişimi: Gelişme Kaydetmek İçin Neler Yapmalıyız?” ve “Mültecilerin ve Sığınmacıların Adalete Erişiminde Avukatların Rolü” başlıklı paneller gerçekleştirildi.