2016'nın ilk ayında Türkiye'de 11 kadın öldürüldü. Kadın cinayetleri artık adli bir vaka değil, ülkedeki siyasi iktidarların politikalarının doğrudan bir sonucu. Sol, Türkiye'nin kadınlar için nasıl bir ülke haline geldiğini, her gün çeşitli şekillerde ifade edilen kadın düşmanlığınının kaynaklarını, toplumsal yapının kadınlar için neler vaat eder hale getirdiğini hukukçu, sağlıkçı, akademisyen, gazeteci kadınlara sordu. 
 
Hukukta Sol Tavır Derneği üyesi avukat Özge Demir'in Sol Haber'de yayınlanan röportajından bazı kesitler şöyle;

'MODA, ANNELİK, ŞEFKAT VURGUSU İLE KUŞATMA ALTINDAYIZ'

Müvekkillerinin kaderiyle aynılaşan bir hukukçu kaderi var mı? Dinselleşme kadınların hukuk mücadelesine hangi cisimler altında sızıyor?

“Kadın” başlığı özel bir anlam ifade ediyor. Eve kapanan, çocuklarına bakan, okumayan, namus ile çerçevelenen; şiddete, çocukken aile içinde cinsel istismara maruz kalan veya evlenince eşinin tecavüzüne uğrayan ama yine de ailesini korumak adına ses çıkarmayan, herhangi bir konuda görüşü olmayan “yok hükmünde - hep mağdur olan” bir kadın istiyorlar. Kadınların toplumun her alanından çekilmesi gibi hukuk alanından da çekilmesi gerek iktidarın oluşturduğu ideolojiye göre.

HACİZLERDE MASAYA YUMRUĞUNU VURACAK ERKEK AVUKAT ARIYORLAR

Kadın olmaktan kaynaklı avukatlıkta yaşadığınız genel sıkıntılar nelerdir? Ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz? 

Sadece avukatlıkta değil, kadınların ekonomik yaşama katıldığı her yerde benzer sıkıntıları yaşadığının tahmin ediyorum.

Bunlardan ilki sanırım sık sık gördüğümüz hukuk bürolarının askerliğini bitirmiş erkek avukat talebidir. Ülkenin her yerine gönderebileceği, hacizlerde masaya yumruğunu koyarak borcu söke söke alabileceği veya erkeğin egemenliğini kullanarak hukuki sorunları halledebileceği fikri yaygın.

Bir diğer mesele, kadınlara verilen ücretlerin düşüklüğü, genelde kadın avukatlara erkeklere oranla daha düşük maaş verildiği gerçeği var.

Okulu yüksek ortalama ile bitirmiş, çalışkan ve disiplinli bir arkadaşımın işe girdikten bir süre sonra sevgilisi olmuştu ve patronu ne zaman arkadaşımı elinde bir telefonla görse, sevgilisi ile konuşmakla suçluyordu. Sevgilisi olduktan sonra dikkat hatası yapmaya başladığını söylemişti pek çok kez. Aslında bunun iş dünyasında ve hukukta tanımı açık, mobbing.

Elbette kadının iş dünyasında tacize uğradığı, mobbinge maruz kaldığı zaten bilinen bir gerçek.

Tabii çok önemli bir sorun da kadınların hamilelik dönemi. Birçok işçi avukat olan arkadaşıma iş görüşmesinde 2-3 yıl evlenmeme ve hamile kalmama şartı sunulduğunu biliyorum. Sonra yakın bir süre içinde hamileliği üzerine yasal ücretli izin kullanması istenmediği için işten çıkartılan bir arkadaşım oldu.

'TECAVÜZE UĞRAYAN KADINA HALA BEKARET TESTİ YAPILIYOR'


Mahkemelerden oldukça yaygın bir şekilde kadın düşmanı kararların çıkıyor olması genelde "erkek adalet" ya da "eril yargı" gibi kavramlarla açıklanmaya çalışılıyor. Sizce bu kavramlar üzerine şekillenen bir mücadele yolu yeterli olur mu?

Yapılan yargılamada erkeğin, “erkeklik” duygusunun, ataerkil yaşam biçiminin merkezde olduğunu biliyoruz. Yargılayanların kadına böyle bir bakış açısı olduğunu kim inkar edebilir? 

Şiddet veya tecavüz mağduru kadınlara kolluk ya da adli makamlar tarafından haklarınının bildirilmemesi, kadınların sosyo-ekonomik güçlerinin yetersizlikleri, devlet yetkililerinin bilhassa kolluk kuvvetlerinin tavrı daha baştan kadını yaftalaması, elbette mağduriyetin açıklanmasını ve mücadeleyi zorlaştırıyor. Hakimlerin, savcıların yaklaşımı da pek farklı değil. Kadının türbansız oluşu, gece dışarda oluşu, alkol almış olması, birden fazla erkekle birlikte zaman geçirmesi zaten sanığın cezalandırılmaması için sebep. Böyle bir kadının zaten erkeği tahrik ettiği fikri var. Hala tecavüze uğrayan kadınların bekaret testine tabi olabildiğine tanık oluyoruz.

13 yaşında cinsel istismara uğrayan kızın rızası olur mu, olmaz ama bundan hüküm kuruluyor. Utanmasalar 13 yaşında kıza dönüp, 26 tane erkek ile niye birlikte oluyorsun diye soracaklar. İstismarcısından hamile kalsa, bizzat hükümet yetkililerinin baskısı ile doğurmak zorunda kalacak.

Ancak hedef tahtasına eril yargı mekanizmasını koyduk diyelim ve sorunu bu eril yargıyı yıkarak çözmeye and içtik! Nasıl bir çözüm önereceğiz? Hakimleri, savcıları çağırıp kadın sorunu üzerine mi eğiteceğiz, yoksa mahkemelere daha çok kadın hakim savcı atanmasını mı sağlayacağız?

Bunları yapmayalım demiyorum, elbette el birliği ile yapalım ama yanına bazı şeyleri de eklemek zorundayız. Örneğin, eril yargılamanın kökenini oluşturan ve baskısını her geçen gün daha da hissettiğimiz toplumsal baskı karşısına da çıkmak gerekiyor. Toplumu “daha iyi” yönetebilmek ve emekçi halkın üzerinden daha çok kazanç elde edebilmek için dinselleşmenin boyutu her geçen gün daha fazla artırılmakta. Tüm bunlarla savaşmadan yalnızca eril yargı mekanizmasını görmek ve onunla savaşmak sonuç getirmez.

Hukuk alanında kadınların verdiği mücadeleyi nasıl değerlendiriyorsunuz ve sizce neler yapılabilir? 

Tek sorunumuz Ak Parti de değil, sistemin tamamı, ataerkil düşünme biçimini yaratan ekonomik ve politik sebeplerle toplumsal alanda mücadele etmeliyiz. Ancak diğer yandan bizler, avukatlar olarak hukuki nihilizmin boşvermişliğine de düşemeyiz. Modern hukukun büyük bir kazanım olduğunun farkına vararak, mücadelemizde onların silahlarını da onlara karşı kullanmalıyız.  Her alanda ama kendi alanımızda birbirimiz ile dayanışma içinde olmak ve omuz omuza yükselmek zorundayız.

Kaynak: Sol Haber