Zaman Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı'nın bugünkü yazısı şöyle:

'Umarım hiçbir gazeteci mesleğini başka amaçlar için kullanmıyordur'

Bazı gazetecilerin gözaltına alınması, değişik tepkilerin oluşmasına sebep oldu. Yurt içinden ve dışından yükselen bazı tepkiler meseleyi daha da karmaşık hale getirdi.

İlginç olan da şu: Savcıların hangi bilgi ve belgeler doğrultusunda gözaltı talebinde bulunduğunu, o talebin hâkimler tarafından hangi gerekçeyle kabul edildiğini bilmiyoruz. Kanaatlerine göre konuşan meslektaşlarımız, meslekî dayanışma adına bir şeyler söylüyor ama o sözlerinde de somut bilgi ve belgelerle ne kadar irtibatlı olduğu konusu şüpheli. Siyasetçiler, temsil ettikleri kitle ve yaşadıkları tecrübe üzerinden konuya yaklaşıyor. Tam bu aşamada Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün ne düşündüğü daha bir önem kazanıyor. Bu nedenle Sayın Gül'e ulaşma ihtiyacı hissettim. Kırmadılar, görüşlerini paylaştılar.

Cumhurbaşkanı, devlet adamı olmanın gereğini ortaya koyarak net bir hatırlatma yaptı her şeyden önce ve dedi ki: "Yargının, hâkim ve savcıların işlerine karışmam söz konusu olamaz." Bu muhkem kaziyeyi hatırlattıktan sonra Cumhurbaşkanı, bir takım endişelerini paylaştı. Mesela dedi ki: "İntibaım şu ki, kamu vicdanında kabul görmeyen gelişmeler oluyor. Bu hal Türkiye'nin geldiği ve herkes tarafından takdir edilen görüntüsünü gölgelemektedir. Bundan kaygılanıyorum." Sayın Cumhurbaşkanı'nın kaygısını anlamak mümkün. Avrupa Birliği ve Amerika'dan yükselen itiraz ve istifhamların Türkiye imajına zarar verebileceğinden endişe duyuyor.

Aslında yanlış imajın oluşmaması için herkese büyük sorumluluk yüklüyor Cumhurbaşkanı. En başta da soruşturmayı yürüten savcı ve mahkemelerin dikkatli olmasını arzu ediyor. Geçmişte kendisinin de bazı sıkıntılar yaşadığını, bir dönem siyaset yaptığı partinin ve o partiye sıcak bakan kitlelerin de katlandığı problemleri hatırlatıyor. Benzer şeylerin yaşanmamasını; ya da aynı şeyler yaşanıyormuş gibi bir algının ortaya çıkmamasını istiyor ki tecrübeli bir devlet adamının bundan daha tabi bir beklentisi olamaz. Cumhurbaşkanının yargıdan beklediği en kritik konu şöyle de özetlenebilir: "İnsanlar ve kurumların onur ve hukuklarının zedelenmesine yol açmayacak bir şekilde davranmak."

Madalyonun bir yüzü yukarıda özetlediğim manzarayı ortaya koyuyor. Yani, bağımsız ve tarafsız yargı, "titiz davranmalı" ki ülkemizin geldiği nokta üzerine gölge düşmesin.

Madalyonun diğer yüzüne de dikkat çekiyor Sayın Cumhurbaşkanı. Tam bu noktada anlıyorum ki Cumhurbaşkanı acı tecrübeler eşliğinde meselenin bir başka boyutunu daha işaretliyor: Gazetecilerin gazetecilik mesleğini kendi çerçevesinde yapıp yapmaması. Sayın Cumhurbaşkanı hakkında yalan, iftira, karalama gibi pek çok yayınlar yapıldı ve bazı dönemlerde adeta psikolojik harp ilan edildi. Belki de bu acı tecrübelere binaen önemli bir uyarı yaptı Sayın Cumhurbaşkanı: "Umuyorum ki ülkemizde hiçbir gazeteci, mesleğini başka amaçlar için kullanmaz."

Yukarıda birebir alıntıladığım bu cümle hayatî önem taşıyor. Çünkü gazeteciliğin sınırları, gerçeği aramaktaki dürüstlüğü bu mesleği yapanların omzuna bir sorumluluk olarak yüklüyor. Maalesef belli dönemlerde bu ülkedeki gazeteciler o sınavı doğru veremedi; belki de hala veremiyor.

Sayın Gül'ün "mesleği başka amaçlar için kullanmama" uyarısını doğru anlayabilmek için bir sonraki cümleye de çok dikkat etmek gerekiyor: "Hem demokrasiyi hem basın özgürlüğünü korumak herkesin vazifesi."

Kelimesi kelimesine iktibas ettiğim demokrasi ve basın özgürlüğü vurgusu tecrübeli bir devlet adamının dikkate alınması gereken bir uyarısıdır. Unutmamak gerkeiyor ki bu ülkede hemen her mesele kutuplaşma vesilesi sayılıyor ve herkes madalyonun sadece bir yüzüne bakarak (hatta herkesi oraya bakmaya davet ederek) bir kısım gerçekleri göz ardı ediyor. Keşke herkes fotoğrafın tamamına Sayın Gül kadar cesur bakabilse...