HANDE KÖSEOĞLU / HABERTURK.COM

Hükümet, Yargıtay ve Danıştay'da daire sayısını ve dolayısıyla üye yapısını değiştiren; Anayasa Mahkemesi'nin çalışma usullerini yeniden düzenleyen tasarıyı TBMM'ye sevk etti ve HSYK tartışmalarından sonra, yargıda yeni bir tartışma başladı.

Dün Başbakan Erdoğan ve Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker arasında gerçekleşen görüşme buzları eritse de tasarı daha çok konuşulacak gibi görünüyor.

Yargı kanadının tasarıya itirazları, genel olarak "hantallaşma" riski üzerinde yoğunlaşıyor: Hem Bölge Adliye Mahkemeleri'nin kurulması hem de Danıştay ve Yargıtay'da daire sayısının artırılması çözümden ziyade sorun yaratır; elindeki yükten 1 – 1.5 senede kurtulacak Yargıtay'ı hantal bir kurum haline getirir.

Bir diğer itiraz, 'Anayasa Mahkemesi'ne yüksek yargının kararlarına iptal yetkisi verilmesi' hakkında.

Yargının asıl endişesi ise bu tasarının bir "hükümetin yargıyı tamamen ele geçirme planı" olduğu yönündeki iddialar...

Gerçeker: 'Yasa o şekilde çıkarsa gereğini uygulayacağız'

Peki bu endişe ve argümanlar ne kadar geçerli? Tasarının olumlu ve olumsuz yönleri neler?

Hukukçular, HABERTURK.COM'a değerlendirdi...

YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ ÜYESİ M. NİHAT ÖMEROĞLU
"Hükümet yargıyı ele geçirecek, endişesi çok subjektif, halk için de yargı için de olumlu olacak"

Yeni yasa taslağını çok ayrıntılı incelemedim. Ancak bana göre Anayasa Mahkemesi'ne, yüksek mahkemede verilen kararların iptali veya yeniden yargılama yapılması şeklinde yetki verilmesi gerçekten yüksek mahkemeleri fiilen ortadan kaldırır, ayrıca kesin hükmün otoritesini sarsar, yüksek mahkemeler arasında astlık-üstlük gibi bir huzursuzluğa neden olur.

Anayasa'nın ilgili hükümlerine de aykırı olur bu. Çünkü adli yargıda verilen kararları son inceleyen merci Yargıtay'dır. Bölge idare mahkemelerinde verilen kararların da son incelenme mercii Danıştay'dır. Bu konuda Anayasa'da net hüküm vardır.

Benim kişisel kanım, Anayasa Mahkemesi'ne sadece hukuka aykırı olan hususlar ve tazminata hükmetme konusunda yetki vermenin doğru olacağı yönünde. Zira biz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin hükmettiği tazminatları doğal karşılıyoruz.

Yargıtay kanununda yapılan değişikliğe gelince... Yargı reformu olduğu çok kesin, artık bizim eski yargı kültürüyle bu yeni düzende yargıyı düzeltmemiz zor. Yeni söylemler, yeni uygulamalar geliştirmemiz gerekir.
Hükümetin Yargıtay'ı ele geçireceği şeklindeki değerlendirmeleri ben sübjektif olarak görüyorum. Buraya seçilecek hakim arkadaşların Anayasa'daki bağımsızlık ve tarafsızlıklara uyacağına ön kabul olarak ben inanıyorum. Bu ancak uygulamayla belli olacak, bilginin sınanması gerekir. Biz bunları bir sınayalım, gerekirse hep birlikte eleştirelim, gerekirse yasayı değiştirelim.
Sayın Gerçeker'in dediği gibi dosyaların aşağı yukarı dört-beş yılda eritilmesi mümkün. Bu nedenle dairelerin ve üye sayısının arttırılmasını ben şahsen özellikle halkımız için, yargı için olumlu görüyorum.




YARGITAY ONURSAL CUMHURİYET BAŞSAVCISI SABİH KANADOĞLU
"Yeni tasarıyla yargı YÖK'leştirilmeye çalışılıyor"

Yeni yasa tasarısını doğrudan doğruya siyasi iktidarın Yargıtay'ı ve Danıştay'ı YÖK'leştirme programına dair bir çalışma olarak nitelendiriyorum. Yargıyı hükümete tabi tutacak, hükümete bağlayacak bir düzenleme; yapmak istedikleri bu: YÖK'leştirme.

Yapılması gereken herhalde bağımsız yargıyı ortadan kaldıracak her harekete karşı gerekli direnişi göstermek. Direnişten kastım elbette ki anayasa ve hukuk içerisinde yapılabilecek işi yapmak. Hepsi o kadar, başka yapılabilecek bir şey yok zaten.

ESKİ ADALET BAKANI HİKMET SAMİ TÜRK
"Süper temyiz mercii yaratılmak isteniyor, bu da Anayasa hükümleriyle çelişiyor"

Anayasa Mahkemesi ile ilgili kanun tasarısında tartışma konusu olan, özellikle Anayasa Mahkemesi'ne kesinleşmiş yargı kararlarını dahi iptal etme, bireysel başvuru çerçevesinde iptal etme yetkisinin tanınmasıdır. Bilindiği gibi 12 Eylül 2010 günü kabul edilen Anayasa değişikliğiyle
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki temel hak ve özgürlüklerin kamu gücü tarafından ihlal edilmesi durumunda Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru yetkisi tanınır. Bu aslında Türkiye'den bu konularda AİHM'e giden davaların bir ölçüde önünü kesme amacına yönelik bir düzenleme. Şimdi hükümetin getirdiği tasarıda yargı kararları, idari kararlar bütün bunların hukuk yolları çekilmiş. Yargıtay kararı, Danıştay kararı, Askeri Yargıtay kararları iptal edilebilecek. Böylece Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru kapsamında bir çeşit süper temyiz yani en üst düzeyde temyiz mahkemesi konumuna getirilmektedir. Anayasa Mahkemesi'ne tanınan yüksek mahkeme kararlarını iptal yetkisi Anayasamızın diğer hükümleriyle çelişmektedir.

Yargıtay: Yeni daire kurmaya gerek yok

Tasarının 50. maddesinin 2. fıkrasında şöyle bir hüküm var: "İhlal bir mahkeme kararından veya idari işlemden kaynaklanmışsa kararın veya idari işlemin iptaline karar verilir. Kararın iptali kendiliğinden olmazsa yargılamanın yeniden yapılmasına hükmedilir."

Benzeri bir yetki Alman Anayasa Mahkemesi'nin kuruluş kanununda da var ama bu hüküm bizim Anayasamızın diğer hükümlerine aykırı. Anayasamıza göre Yargıtay, Danıştay, Askeri Yargıtay son inceleme merciidir. Şimdi bu tasarıyla onların da üstünde bir süper temyiz mercii yaratılmak isteniyor, bu da Anayasa hükümleriyle çelişiyor. Kesin hüküm ilkesiyle bağdaşmayan bir durum yaratılıyor.

Yargıtay daire sayılarının artırılması ise yeterli çözüm değil. Yargıtay, Danıştay ağır iş yükü altında ama bunu gidermenin yolu sadece daire sayısını artırmak değil. Asıl yapılması gereken sürekli ertelenen bölge adliye mahkemelerinin bir an önce hizmete girmesidir. İdari yargıda da bölge idare mahkemelerinin, istinaf mahkemeleri konumuna getirilmesidir.