ESKİ YARGITAY BAŞKANI PROF. SAMİ SELÇUK:

DGM’ler ya da ÖYM’ler, adı ne olursa olsun, bu mahkemeler hukukun öngördüklerinin üstünde yetkilere sahiptir. Bu mahkemeler kaldığı sürece Türkiye’de hiç kimse özgür değildir. En sade yurttaştan başbakana kadar! Nitekim bu durum hükümet tarafından da hissedildi, bir değişiklik yapıldı. Ama şimdi daha da kötüsünün yapılma olasılığından korkuyorum!

Çünkü ÖYM’leri daha başka şekillere büründürme ve bunda direnme izlenimi yaratılıyor. Oysa bugünkü uygulamadan ve sıkıntılardan ders almalıydılar. Kimseye olağanüstü, hukukun olması gerektiğini söylediğinin dışında yetkiler veremezsiniz. Verirseniz, bu sefer başka canavarlar yaratırsınız, hukuku ortadan kaldırırsınız...

- Hocam, siz uzun zamandır “Özel Yetkili Mahkemeler hemen kaldırılmalı” diyorsunuz. Sonunda kaldırılıyor...

Burada konu şudur; Türkiye vaktiyle Devlet Güvenlik Mahkemeleri’ni kaldırdı ama aslında kaldırmadı. Özel Yetkili Mahkemelere dönüştürdü. DGM’ler, Türk hukukunun, Türk yargısının başına dertler açmıştır. Neden derseniz, DGM’lere verilen yetkiler, normal, olağan bir hukukun çok üstündeydi. Sorun buradaydı. Şimdi aynı sorun, ad değiştirmek suretiyle ÖYM’lerde devam ediyor. Çünkü Türkiye bu mahkemeleri kurmakla hukukun temel ilkeleriyle bağdaşmayan düzenlemelere gitti. Yani hukukun peşine düşmedi, yasanın peşine düştü.

- Biraz açabilir misiniz?

Hukuk başka şeydir, yasa çıkartmak başka şeydir. Hukuk, yasayı belirler. Yasa, hukuku belirlemez. Siz istediğiniz gibi bir yasa çıkarırsanız onun adı hukuk olmaz, yasal düzenleme olur. Bu mahkemelerin yetkileri çoktu ve bu yetkiler ‘suçsuzluk karinesi ilkesi’, ‘kuşkudan sanık yararlanır ilkesi’, ‘silahların eşitliği ilkesi’ ve ‘adil yargılanma ilkesi’ gibi hukukun temel ilkelerine tersti.

- Suçsuzluk karinesi nedir?

Suçsuzluk karinesi, ‘suçluluğu kesinleşinceye dek her insan suçsuzdur’, eski deyişle ‘beraat-i zimmet asıldır’ ilkesi. Hükümlülük kararı verilmediği sürece bir tutuklu aklanabilir, hüküm de giyebilir... Kuşkudan sanık yararlanır ilkesi ise şudur; eylemli sorunlarda yargıç kanıt konusunda kuşkulanırsa suçlanan kişiden yana davranır. Yani o olayı kanıtlanmış saymaz. Silahların eşitliği ilkesi ise, iddia ve savunma arasındaki dengeyi sağlar. Terazi işlevini görür. Adil yargılanma ilkesi de, herkesin yansız, bağımsız bir yargı organı önünde yargılanma hakkını güvence altına alır. Ama bu ilkeler uygulamada gözetilmiyor. Yakınmalar da bundan doğuyor zaten ve yargıya güven azalıyor. Özetle, adil yargılanma hakkı çiğneniyor. Bu arada en önemlisi de hukukun amacı adaleti kotarmaktır. Ama burada adalet, yasanın emrine girdi. Görünüşte bir adalet vardı. Bugün yapılan düzenlemelerde dikkat ediyorum, düşçü görüşler ortaya atılıyor.

- Ne gibi?

Düş görüyor insanlar. Hayır, hukuk düş görmez. Hukuk düş gördüğü zaman canavarlar yaratır. Türkiye bugün bunun acılarını yaşıyor. Bu bakımdan kesinlikle bu mahkemelerin kaldırılması zorunlu. Nitekim 1975 yılında Anayasa Mahkemesi bu mahkemelerle ilgili düzenlemeyi iptal etmişti. İptal edince Türkiye telaşa kapıldı. Bir grup insan koşa koşa bu mahkemeleri icat eden Fransa’ya geldi. 1975’te ben Fransa’daydım. Orada bir yüksek eğitim kurumunun yüksek lisans derslerini izliyordum. Büyükelçilik tarafından onlara eşlik ve çevirmenlik etmem istendi. Birlikte Fransız Adalet Bakanlığı’na gittik. Gelenler arasında, bir yargıtay üyesi, Adalet Bakanlığı’ndan iki genel müdür ile İstanbul ve Ankara başsavcıları vardı. Orada üç uzman, Devlet Güvenlik Mahkemesiyle ilgili uzun uzun bilgi verdi bize. En sonunda ben, “Bu mahkemeden memnun musunuz?“ diye bir soru yönelttim. “Birçok sorun var” dedi uzmanlardan biri.

- De Gaulle zamanında kurulmuştu bu mahkemeler değil mi?

Evet. Sonra Mitterrand’ın ilk işi, ölüm cezasıyla birlikte bu mahkemeyi kaldırmak oldu 1981’de. Bizse bütün dünyaya karşı hiç utanmadan ‘Adlarına Özel Yetkili Mahkeme diyelim’ dedik ve DGM’leri kaldırdığımızı ilan ettik. Kendimizi mi, dünyayı mı, yoksa hukuku mu kandırıyoruz?

- Sanki şimdi de aynı şey oluyormuş gibi... Özel Yetkili Mahkemeler kaldırılıyor ama başka bir adla bu mahkemeler görevlerine devam edecek gibi...

Türkiye, bu mahkemeleri Fransa’yı taklit ederek aldı. Oysa Fransızlar bu mahkemeden çok yakınıyordu. Ve üstelik Türkiye, Fransa’nın düzenlemesini kötü bir biçimde aldı. Bir kere bu mahkemeler olağanüstü yetkilere sahipti. Ama ‘mahkemeler’ demem yanlış. Çünkü Fransa’da tek mahkeme vardı. Bütün örgütüyle Paris’teydi bu mahkeme. Diyelim ki Cannes’da suç işlendi, bütün örgütüyle oraya gider, olaya el koyardı. Yani mobil, haraketli bir mahkemeydi. İncelemesini, yargılamasını yerinde yapar, bitirirdi. Bizse birçok yerde bu mahkemeleri kurduk.

- Bunun sakıncası nedir?

Birçok yerde mahkeme kurarsanız ve yetkiler de fazla olursa, son birkaç yıldır Türkiye’de yaşanan sıkıntıları yaşarsınız. Sonra, Özel Yetkili Mahkemeler diyorsunuz ama AB hiçbir zaman bunları onaylamadı. Bu mahkemeler yüzünden Türkiye’nin başı çok derde girdi. Çünkü ihlaller oldu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde Türkiye hem çok ağır bir şekilde eleştirildi hem de mahkum oldu. Bütün bunları görerek ve mahkemelerin adını değiştirerek, mesela ‘terör mahkemesi’ diyerek yeni bir mahkeme kurmak benim kanaatimce hukukta düş görmektir. Hukukta düş gördüğünüz takdirde, hukuk yaratmazsınız, canavar yaratırsınız. Bu yanlıştır. Yasalar hukukun hizmetinde olmalı. Hukuku kimse kullanmamalı. Sonuçta yasal bir düzenleme yaparsınız ama bu hukuka uygun olmaz, demin söylediğim ilkelere ters düşer. Bunun için Türkiye bu mahkemeleri derhal kaldırmalıdır!

Cumhurbaşkanı’nı ve Başbakan’ı yanıltıyorlar!

- Ve tümden?

Evet. Kimileri telaşlanıyor, adeta kabus görüyor. “Biz bu mahkemeleri kaldırırsak Ergenekon davası ne olacak?” diye. Yok öyle bir şey. Bu mahkemeleri kaldırdığınız zaman hukuk normal bir biçimde işlemeye başlayacak. Bugün yaşanan sıkıntılar, ki bu sıkıntılar iktidarı da rahatsız edici bir boyuta gelmiştir, bunlar ortadan kalkacak, herkes rahatlayacak ve yargıya güven artacak. Hiçbir suç kovuşturmasız kalmaz. Dolayısıyla, “Bu mahkemeler kalkınca ihtilale teşebbüs suçlarına hiç kimse bakmayacak” demek saçmalıktır. Suç, suçtur. Derhal savcı el koymak zorundadır. Savcının burada takdir yetkisi yoktur. Savcı görevini yapmak zorundadır. Onun için kimse telaşlanmasın, ÖYM’ler kalktığı zaman diğer mahkemeler eldeki davaları sürdüreceklerdir.

- Peki ya hep eleştirilen davaların uzun sürmesi konusu?

Eğer terör suçlarında hızlandırma isteniyorsa, ceza yargılamasındaki bazı maddelere buna ilişkin düzenlemeler getirilebilir, ekler yapılabilir. Ama yeni, başka bir mahkeme kurmak yanlıştır. Bir de sık sık şu söyleniyor; “Efendim bunlar uzmanlık mahkemeleri!” Bu çok saçma bir şey. Suçun uzmanlığı olmaz. Suç, suçtur. Her suçta aranan olmazsa olmaz ögeleri her yargıç bilmek zorundadır. Suç eylemine el koyduğunuz zaman yargılama her zaman aynı biçimde yapılır. Bunlar kamuoyunu aldatıcı bilgilerdir. Eğer bunlar doğru bilgiler diye bazı makamlara iletiliyorsa, ki bence Cumhurbaşkanı ve Başbakan hukukçular tarafından yanıltılmaktadır, bu durum tam bir boşboğazlıktan ibarettir. Aile Mahkemesi ya da Çocuk Mahkemesi ayrı bir konudur. Ama bu öyle değil, suç. Bitti!

- Peki Fransa’da da bizdeki gibi bir örnek yaşandı mı? MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın ifade vermeye çağrılması gibi...

Ben somut örneklere girmek istemiyorum. Genel bir değerlendirme yapıyorum ve şunu söylüyorum; hukuk düş görmez. Hukuk, düş görmeden düzenlenmek zorundadır. Hukuk, düş görmeye başlarsa akıl bir tarafa bırakılmış olur. Aklın yerine duygular geçer ve yeni canavarlar yaratılır. Korkarak, ürkerek, duygusallığa kapılarak hukuk oluşturamazsınız. Yasa çıkarırsınız ama artık o hukuk değildir. Hukuk düş görürse canavarlar yaratır.

- O zaman, eğer söylendiği gibi, ÖYM’ler yerine, terör ve darbe suçlarına bakmakla görevli bölgesel mahkemeler kurulursa yeni canavarlar yaratılabilir?

Evet. Dediğim gibi, böyle bir düzenlemeye gerek yok. Mevcut mahkemeler bunları çözer. Türkiye’de savcının takdir yetkisi yoktur. Herhangi bir suçu hangi yolla olursa olsun, gazetede okur, yanından geçerken kulağıyla birinin konuşmasını duyar, bu durumda derhal eyleme el koymak zorundadır. Biz buna hukukta ‘zorunluluk ilkesi’ diyoruz. Onun için hiç kimse kendisini aldatmasın, yeni canavarlar yaratmaya da yeltenmesin. Bunlar yanlış, Türkiye’yi güç durumda bırakıyor. AB’ye aday bir Türkiye’nin böyle şeylere kalkışması son derece yakışıksız ve tedirgin edici.

- Prof. Ergun Özbudun, “Üzerinde elma çakısı bile olmayan bir kulüp başkanı şiddet örgütünün başı olmaktan 10.5 aydır hapiste. Hangi silah, hangi örgüt? Bu hiç inandırıcı değil!” demişti. Siz ne diyorsunuz?

Sayın Özbudun doğru söylüyor. Demin anlatmak istediğim bu zaten. Ben somut örnek vermek istemiyorum. Ama yetkiler fazla olduğu için maddelerin yorumları da bu doğrultuda yapılıyor. Bakıyorsunuz, şapkadan tavşan çıkıyor! Bu durum zoraki yorumlara, gereksiz tutuklamalara yol açıyor. Bunların hepsi yanlış. Ve tümü bu mahkemelerden ve verilen yetkilerden kaynaklanıyor. Elbette bu yetkileri kullanan insanlar ellerinde büyük yetkiler olunca şu soruyu kendilerine soruyor; “Bu yetkiler bana neden verildi? O zaman benim bu yetkileri kullanmam daha doğru olur!” Yani zaman sürekli olarak suçsuzluk karinesinin, silahların eşitliği ilkesinin aleyhine işliyor. Adil yargılanma ilkesi yerden yere vuruluyor. Daha ne diyeyim! Onun için bence yönetenler gerçek hukuku dile getiren bilim adamlarına kulak versinler.

Bugünkü sıkıntılardan ders almalıydılar

- Özel Yetkili Mahkemeler kaldırıldığında pek çok tutuklunun serbest bırakılacağı söyleniyor...

Hayır, böyle bir şey yok. Yeni mahkeme bakar, ister tutukluluğu kaldırır, ister kaldırmaz. Şimdiden kestiremezsiniz. Bakın, düş görerek düzenleme yapıyorlar dedim. Düş görerek düzenleme yapılmaz. Yok efendim, bu mahkemeler kalkacakmış, Ergenekoncular da kurtulacakmış! Bunlar saçma sapan laflar. Eğer ortada bir suç varsa, hiçbir savcı ve yargıç bu sonucu görmezlikten gelme yetkisine sahip değildir. Gördüğü takdirde suç işlemiş olur. Hukuk yaratılmaz. Ceza usulü, ceza yargılaması, ceza yasası değişmiyor ki! Eylem suçsa o yasalara göre gereği yapılacaktır.

- Silivri’deki mahkeme kalkar mı?

Dediğim gibi, somut üzerinden konuşmak istemiyorum. Normal, bilinen mahkemeler bunları yargılamaya devam edecekler. Kararlar ne olur, bunları şimdiden söyleyemeyiz. Özel Yetkili Mahkemeler kalktı diye ille de beraat kararı çıkacak diye bir şey yok ki, suç varsa gereği yapılacaktır.

- Siz İlker Başbuğ’un hep Yüce Divan’da yargılanması gerektiğini söylüyorsunuz. Onun durumunda bir değişiklik beklenebilir mi?

Bunları şimdiden bilemem. Dosyadaki verilere, kanıtlara bağlı bu. Ama Yüce Divan’da yargılanması zorunlu. Çünkü başsavcı görev ve yetki kavramını birbirine karıştırmıştır. Orada görevi kötüye kullanma diye bir suç yok. Yetkiyi kötüye kullanmadır o. Bir genelkurmay başkanı, görev yaparken kendisine verilen yetkileri aşmışsa, bu yetkiyi kötüye kullanma suçu olur ve görevi nedeniyle sadece Yüce Divan’da yargılanır. İlker Başbuğ, Genelkurmay Başkanı sıfatıyla kendisine verilen bu yetkiyi genişleterek kullanmıştır deniliyor. İddia budur. Onun için bu dava kesinkes Yüce Divan’ın işidir. Bu konudaki görüşümde hiçbir değişiklik yok.

- Peki Özel Yetkili Mahkemelerin hukuk sistemimize en olumsuz etkisi ne oldu sizce?

Özel Yetkili Mahkemeler, adalet sistemini, yargı sistemini çok bunalttı. Bunaltmanın da ötesinde yargıya olan güveni çok sarstı. Ben açıkça bir şey söylemek istiyorum; DGM’ler ya da ÖYM’ler, adı ne olursa olsun, bu mahkemeler hukukun öngördüklerinin, olması gerekenlerin üstünde yetkilere sahiptir. Bu mahkemeler kaldığı sürece Türkiye’de hiç kimse özgür değildir. Bu en sade yurttaştan başbakana, cumhurbaşkanına kadar böyle. Nitekim bu olay hükümet tarafından da hissedildi, bir değişiklik yapıldı biliyorsunuz. Şimdi de daha kötüsünün yapılma olasılığından korkuyorum. Çünkü daha başka şekillere büründürme ve bunda direnme izlenimi yaratılıyor. Oysa bugünkü uygulamadan ve sıkıntılardan ders almalıydılar.

- Yani kötüyü düzeltmeye çalışırken daha kötü bir düzenleme mi yaratılıyor?

Düzeltmek için hukukun dediği bellidir; kimseye olağanüstü, hukukun olması gerektiğini söylediğinin dışında yetkiler veremezsiniz. Verirseniz, bu sefer başka canavarlar yaratırsınız, hukuku ortadan kaldırırsınız. Çıplak bir düzenleme olur o. Hukukla ilgisi olmaz, görünüşte hukuktur o.


Vatan