Ali Natık Buda 1961 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi’ni üçüncülükle kazanmış ancak mahalleden tanıdığı dönemin bakanlarından Tunca Toskay ve Mahir Kaynak’ın ısrarı üzerine İktisat Fakültesi’ne kayıt yaptırmıştı. 1968’de bir kez daha Hukuk Fakültesi’ni kazandı. Kayıt yaptırdı ancak işlerinin yoğunluğu nedeniyle okula devam edemedi. 2011 yılında çıkan afla İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne dönen Buda 2015’te mezun oldu. Daha sonra Ekonomi Hukuk alanında yüksek lisans eğitimine başladı. Kayıt yaptırana kadar ailesine haber vermediğini anlatan Buda, okuldaki yaşantısını şöyle anlattı:

EŞİM KIZDI, KIZIM TEBRİK ETTİ

“Artık emekli olmuştum. Eşimle tam gezecek zamanlarımızdı. Ancak affı duyunca dayanamadım. Hukuk içimde kalmıştı. Kızım Amerika’da doktorasını yapıp gelmişti. Tam bir gün boyunca arşivden okul numaramı arattım. 50 yıl geçmiş üzerinden, öğrenci numaramı hatırlayamadım tabi. Neyse yaptılar kaydımı. Eve geldim ve haberi eşimle kızıma verdim. Eşim kızdı bu yaştan sonra olacak iş mi diye. Ancak kızım tebrik etti. Hukukta öğrenciyken dede de oldum. Şimdi iki torunum var. Öğrenciler ilk başta amca diyordu. Kızdım; ya abi deyin ya da bey. Amca diyenlerle arama mesafe koydum. Şimdi hedefim gelir dağılımdaki eşitsizlik ve ülke ekonomisindeki eşitsizliğin giderilmesi üzerine doktora yapmak. Bunu da Anadolu’yu dolaşarak kendi ölçümlemelerimle yapmak istiyorum. 

Okulun meşhur havuzlu bahçesinde İstanbul Hukuk öğrencisi Deniz Gezmiş’le hatıra fotoğrafı çektirmiştim. Ancak o dönem İsrail İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom rehin alınmış ve İstanbul’daki tüm evlere baskın düzenlenmişti. Baskın esnasında Deniz ile fotoğrafım bulunursa başım yanabilirdi. Bu yüzden fotoğrafı yakmak zorunda kaldım. 50 yıl sonra hukuk öğrencisi olarak geri döndüğümde Deniz Gezmiş’in kardeşinin burada öğrenci olduğunu duydum. Kendisiyle yine aynı yerde fotoğraf çektirmek istedim ama bulamadım.”

ÖĞRENCİLER ESKİYE GÖRE KORKAK

“Ben bu üniversitede iki kere yaşadım. 60’lı yılların talebesi dik durmayı, sorgulamayı bilir ve hakkını arardı. Talebenin talebelikten haz aldığı, üniversite talebesinin itibar gördüğü yıllardı. Bu dönemin talebelerinde cesaret yok. Hocaya soru sormaya bile çekiniyorlar. Anlamadıkları yerleri bana söyleyip ‘Sen sorar mısın Natık Abi’ diyen çok oldu. Ancak bu dönemin çocukları daha zeki, daha kaliteli o döneme göre. Çünkü benim dönemimde bazen kontenjan doldurmak için bile öğrenci alırlardı. Bu dönemin talebeleri bu okula girebilmek için zaten belli bir ortalamanın üstüne çıkıyor. Hepsi seçilmiş çocuklar.”


HABER: CEYLAN SEVER / HÜRRİYET