ntvmsnbc

Adalet Bakanı Sadullah Ergin, NTV Ankara Temsilcisi Nilgün Balkaç’ın sorularını yanıtladı.

Bakan Ergin, askere yönelik “kağıttan kaplan” diyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Süheyl Batum için 301. Madde'den soruşturma izni vermediğini söyledi.

Bu durumun Süheyl Batum’a özel bir şey olmadığını belirten Ergin, “22 ayda gelen izin taleplerinin yüzde 98’ine izin vermedim. Bu oran içinde her kesim vardı. Bizim kriterimiz içtihatlardır” dedi.

Zonguldak Cumhuriyet Başsavcılığı, CHP'li Süheyl Batum hakkında 301. Madde'den soruşturulma açılması için izin istemişti.

Ergin, Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alınan gazetecilerle ilgili ise şunları söyledi:

'BASINA DARBE OLURDU'
Şu anda dosyada ne var ne yok bilmiyoruz. Dün davayı yürüten savcı bir açıklama yaptı ve “Bu gözaltılar gazetecilikten değil” dedi. Sadece gazetecilikten alınırlarsa basına darbe olurdu. Sadece gazetecilikten değil de başka şeylerden alınıyorlasa durum farklı. Bunun için biraz sabretmek gerek.

Tutukluların dosyalarına her ay değerlendirme yapılmak zorunda. Tutukluluk durumu devam ediyor mu etmiyor mu ona bakılır. Tabii burada bunu değerlendirecek olan siyaset kurumu, Adalet Bakanı değil yargının kendi uygulayacılarıdır. Bu anlamda ceza yasamızda tutuklama durumu önemli.

Ben ne zaman bırakılmalı diyemem. Biri suçlu bulunana kadar masumdur. Savcı da açıklamasında buna vurgu yaptı. İddianame hazırlığı hızlı yapılmalı. Bu iddianamede göreceğiz bunların doğruluğunu.

'TUTUKLULUK SÜRELERİ'
Elbette insanların hürriyetlerini kaybetmeleri kimseyi mutlu etmez. Bu süreçte tutuklu olanlar için de geçerli.

Önemli olan tutuklamalarda bunların keyfi olup olmadığıdır. Mevzuatın gertetirdiği şekilde mi? Biri Hrant Dink’i öldürdü 3,5 4 yıldır tutuklu salıverelim mi? Danıştay’ı bastı hakimleri öldürdü. Davası sürüyor salıverelim mi?
Bir trafik kazasında  kaza ile kasten adam öldürmenin durumu farklıdır. Her olayda böyle durumlar olur ve hakimler buna göre karar alır.

CUMHURBAŞKANININ KAYGISI
Cumhurbaşkanı sadece savcılara değil, basın özgürlüğünü hem de demokrasiyi korumak herkesin vazifesi dedi. Umarım hiçbir gazeteci gazatecilik dışı başka işle uğraşmıyordur dedi.

Türkiye hem AB müzakereleri açısından hem kendi insanlarının mutluluğu açısından önemli reformlar yaptı.

Bireysel başvuru, kamu denetliyicisi, sivillerin barış döneminde askeri mahkemelerde yarılanması engellendi. Bu imajın gölgelenmemesi lazım. Cumhurbaşkanı birden çok noktaya vurgu yaptı.
Bu yaklaşımlar doğru değil. Muhtemelen avukatlar bir kısmını yansıttı ama başka şeyler var mıydı? Belki magazin boyutuna taşıyacak sorular söylendi, olayı ciddiyete taşıyacak sorular var mıydı? Mesela  4’ü veriliyor ama geri kalan 51’inde ne soruldu. Şu anda tutuklananlar için suçludur denmez. Demiyorum da.

Yargılama sürecinde cımbızlama yapılması, o soruşturmanın başkalaştırılması çok doğru değil kanımca.

ÇİFTE STANDART
Yargının faliyetleri eleştirilebilir. Soruşturmanın başkalaştırılması, olduğundan başka şekilde gösterilmesi, bunlar yargıyı etkilemeye girer. Tutuklama eleştirilebilir. Bir mahkumiyet verilir, mahkeme böyle bir mahkumiyet vermemeli diye eleştirilebilir. Soruşturmanın yönünü değiştirmek etik de yasal da değil.

BALBAY VE ÖZKAN
Burada bilgi kirliliği var. Tuncay Özkan ve Mustafa Balbay’ın ayrılması insiyatife bağlı deniyor. Ceza İnfaz Yasası'nın 113. maddesi, "Özel yetkili savcıların yürüttüğü soruşturmadaki tutuklular, aralarında husumet bulunanlar, aynı suçu işleyenler, aynı hücrede barındırılmazlar, ayrı ayrı tecrit edilirler" diyor. Yasa hükmü çok açık.

Silivri Cezaevi’nin kapasitesi sınırlı olduğundan Özkan ve Balbay birlikteydi. Yeni bölümler hizmete girince 400 civarı mahkumun yeri değişti. Sadece Balbay ve Özkan’ın yeri değişmedi.

Ayrıca dilekçeler mevcut. Sayın Balbay,” Tuncay Özkan’ın yanına verilmiyorsam kimseyle kalmak istemiyorum” diyor. Can güvenliğini gerekçe gösteriyor. Sayın Özkan da aynı şekilde bir dilekçe verdi. Bu tutukluların kendi isteği. Türkiye’de tutuklu tutulanlar hangi hak ve şartlara sahipse bu ikili de aynılarına sahiptirler.

Biz Silivri’de tek tek incelemeler yaptık ve cezaevlerindeki durumun insanlığa aykırı olmadığını saptadık. Bizim cezaevlerimiz sürekli denetleniyor. Gerek Türkiye gerek dünyadaki kimi kurumlar tarafından. Bunların dışında bir ayrıcalık sözkonusu olmaz. Bütün bunlar soyut şikayetler. Bugüne kadar bir tane somut şikayeti açıkta bırakmadık.

YARGININ SORUNLARI
Türkiye’de hep tartışıldı. Mahkemelerde sürünmek, makeme kapılarında sürünmek algısını değiştirmek lazım. Bu bugün ortaya çıkmış bir sorun değildir ve sihirli bir anahtarla da değiştirilemez. Bunları ortadan kaldıracak değişiklikler yapılıyor.

Türkiye'de yargının dört tane sorunu var; 1- Fiziki mekan ve teknik altyapı kaynaklı sorunlar 2- Yasalardan mevzuattan kaynaklı sorunlar 3- İnsan kaynağından oluşan sorunlar 4-Ceza infaz kurumlarımızın sorunları.  

Teknik altyapı dediğimiz zaman, bilişim teknolojisini artık çok yoğun kullanılıyoruz. Fiziki mekan içinde bir çok adalet sarayı açılmakta. Türkiye’nin temel yasaları tamamen değiştirildi. Mevzuattan kaynaklı sorunlar büyük ölçüde aşıldı. Hakim ve savcı sayısı da değiştirildi. Yargıda hakim savcı dışında çalışanların sayısı yüzde 75’tir, onların sayısında artış yeterlidir. Daha modern ceza infaz kurumlarımız da devreye giriyor.

Şu an ilk derece mahkemelerinde 8 ayda karar veriliyor. Ancak temyizde çok dosya var. Adli yılbaşında bölge adliye mahkemeleri devreye girecek. Yargıtay’daki sıkıntılar giderilmesi için oda ve üye sayısı arttırıldı. İdari yöntemlerle çözülecek altyapı devam ediyor.