“Asker beni seviyor, sevme mi diyeyim ! “ diyen Ümit KOCASAKAL, içinde olduğu KOLCUOĞLU liderliğindeki küskünler hareketini kastederek, kendilerinin “Bölünmenin değil arınmanın adresi” olduğunu, kendine illa Roma’dan bir şey dense Brütüs değil, Spartaküs denmesi gerektiğini söylüyordu.

Gazete, Türkiye Cumhuriyeti’nin “hukuk devleti” kimliğini tehdit eden hemen her gelişmeye karşı “sivri çıkışları” nedeniyle gündeme gelen Kocasakal’ın kaçınılmaz olarak “hedef tahtasında” olduğunu belirterek ona övgüler düzüyordu. O da bu övgüden pek memnun olmuş ki, vatan uğruna her şeyi yapabileceğini söylüyordu.

Devamla, “AKP’lileşerek iktidar olmanın, “Önce İlke”nin ilkelerden sapan yapısıyla baro yönetimini almanın hiçbir anlamı olmadığını, artık ilkelerden kopmuş bir yönetim olarak bir anlam ifade etmeyeceklerinden dolayı Muammer AYDIN başkanlığındaki Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu’na karşı aday çıktığını ifade ediyordu. En küçük korku duymadığını, bilim adamlığının gereğini geçmiş, adamlığının gereğini yaptığını söylüyor, eşi ve çocuklarına onurlu bir ismi miras bırakmak istiyordu.  



'BRÜTÜS DEĞİL SPARTAKÜS!'



Değerli Hocam;

Sizin de ifade ettiğiniz gibi “yandaş” ların “tetikçi” lerin “iktidarın uşağı” olanların ortalıkta cirit attığı, gazetelere de yansımıştır, cumhurbaşkanlığı makamında bulunan kişinin, dışişleri bakanı iken o dönemki mevkidaşı ABD Dışişleri Bakanı  Colin Powell ile imzaladığı iki sayfa dokuz maddelik gizli anlaşmanın bir bir uygulanarak ülkemizin parçalanmaya doğru götürüldüğü, buna karşı savaşan vatanseverlerimizin de Silivri zindanlarına atıldığı, Danıştay katillerine saldırtıldığı şu günlerde, Silivri yargılamalarındaki hukuksuzluklara karşı “sivri çıkış” larınızla benim de gözüme girmiş, asker gibi ben de sizi sevmiştim. Sevme deseniz de sevmiştim sizi. Sizin elinizde olan bir şey değildi bu.

Sevgili Hocam;

Çok değerli bir bilim adamısınız. Bizler, hepimiz Anadolu topraklarında doğduk, Anadolu’nun katığını yedik, sütünü, suyunu içtik. Bizi Anadolu büyüttü. Bizler, işçisi, köylüsü, çiftçisi, esnafı, sanayicisi  bütün  milletin emeğiyle, vergisiyle okuduk, büyüdük, bu günlere geldik. Bu bakımdan Sayın Hocam, yalnızca eşimize, çocuklarımıza değil, milletimize, üzerinde yaşadığımız topraklarımıza borcumuz var. Anadolu’ya borcumuz var.

Hocam, vatanın her karış toprağını babasının malı gibi satanların başka gidecekleri yerler, çifte vatandaşı oldukları ülkeler olabilir. Ama bizim bu topraklardan başka gideceğimiz bir yer yoktur. Olası bir işgal anında tek bir seçeneğimiz var. O da Ulusal Kurtuluş Savaşımızda sınandığı gibi, Mustafa Kemal’lerin yaptığı gibi, “Ya istiklal, ya ölüm”.



Hocam, anlıyorum. Çok heyecanlısınız. Yerinizde duramıyorsunuz. Övgülere değer “Sivri çıkış”larınızla dikkat çekiyorsunuz.  Kıpır kıpırsınız. Bu iyi bir şey. Güzel bir şey.

Ama, hocam, vatan millet meselelerinde, toplumsal meselelerde çok heyecanlı,  çok “sivri çıkış” lar, muhaliflikler yapıp ta sonradan keskin bir dönüşle BOP eşbaşkanları gibi iktidar liderleriyle sarmaş dolaş olan, yandaşlaşan gazetecileri, aydınları, toplum önderlerini….Ne bileyim işte. Bu tür insanlar bana hep, 68’in çiçek çocukları gibi sistemin muhaliflerinin gazını alan, haylaz, şımarık çocukları gibi gelmiştir de nedense. Ne demiştim ben. Yani hocam şey demiştim. Sizin dediğiniz gibi, hani çok güzel söylüyorsunuz ya, “bugünler de geçer, acılar çekersiniz, ama onurunuzla tarihe geçersiniz” işte ben bu sözünüze bayıldım hocam. Ne büyük söz. İşte ilke adamı. Bana güç verdiniz.  

Yine diyorsunuz ya “Menfaat uğruna saygınlığından vazgeçen kişilerin aynı rahatlıkla uyuduğunu düşünmüyorum” . Ah ah ah ! Ne yaptım ben! Ah bu kafam. İçi kör azgın bir şeytanla dolu. Ah. Bu lanet kuşku. Bu beynimi kemiren, varoluşumu esir alan, beni köle eden kör, karanlık kuşku ! Ne yüce, ne soylu bir söz bu hocam. Bu sözünüzü o gün gazeteden okudum ya, tamam dedim, işte bu dedim. Daha ne olsun dedim. Sen bu alçak kuşkuya niye yenik düştün dedim. Kendi kendime kızdım. Yine işte bu dedim. Bu kendini vatana adamışlık, bu kendinden vazgeçmişlik, bu kendini aşmışlık, bu arınmışlık, ermişlik.   Bir hırka bir lokma. Bir “Vatan Yahut Silistre” örneği.        

Neyse hocam, araya yanlışlıkla soktuğum işbu yeraltından notlarımı duymamış olun.

Nerede kalmıştık?

Sayın Hocam, eşiniz ve çocuklarınıza şerefli bir hayatı hazine olarak bırakmaktan bahsediyorsunuz.  Çok güzel. Çok iyi umdeler bunlar hocam.   

Ya milletimize, gelecek kuşaklara bırakmak istediklerimiz ?

Bireysel kahramanlıklarla vatan kurtarılamıyor, devrimler yapılamıyor. Bunu siz bir bilim adamı olarak iyi bilirsiniz. Hiç bireysel kahramanlıklarla imparatorlukların, devletlerin kurulduğunu, devrimlerin yapıldığını tarih yazmış mıdır ? Tarih örgütlü mücadelelerin sahnesidir. 

Spartaküs olmaktan bahsediyorsunuz. Spartaküs, benim de hayranı olduğum bir kahramandır. Hatta bu günlerde bir televizyon kanalında yayınlanan Spartaküs dizisini hiç kaçırmıyorum.Hepimizin içinde bir Spartaküs idolü var. Herkesin kendine göre bir Spartaküs’ü vardır.

Spartaküs hareketi, kölelik üzerine kurulmuş Roma’yı derinden sarsarak dünya üzerinde devrimci tarihsel birikimin ilk basamaklarından birini oluşturmuştur.

Kölelerin ayaklanmasına önderlik eden Trakyalı Spartaküs’ün kişiliğinden, önderliğinden, bireysel kahramanlığından öte, bu hareket sonuçları itibarıyla neden başarılı olmadı, neden hazin bir trajedi ile bitti ? Herkesin kendi yaşam biçimine göre yaratıp içselleştirdiği bir Spartaküs’ü vardır dedik ya, Spartaküs hareketini bu bakımdan değerlendirecek olursak;

Romantik (Sivri çıkışçı)lere göre Spartaküs hareketi, bir isyandır, özgürlüktür, anarşistliktir, duygusallıktır. Bunların Spartaküs’ü, başkaldırışları saman alevi gibi sönse de anarşist ruhlu, kıvrak zekalı, heyecanlı, yerinde duramayan asi bir gençtir. Acelecidir. Maceracıdır.  Haylaz, kibirli, şımarık bir çocuk gibidir. Ama bu çocuk çok “kırılgan”dır da. Gerçekle yüzleşince, çabuk pes eder, topluma küsüp kenara çekilirler.

Realist (Akılcı çıkışcı) lere göre ise, Spartaküs zihinlerimizdeki, başlangıçta kölelerin kendilerini sömürenlere karşı haklı bir özgürlük mücadelesi ile başlayan ancak sonu acı bir trajedi ile biten stratejisizliğin, amaçsızlığın, örgütsüzlüğün, başıbozukluğun, yağmalamaların, harekete önderlik eden komutanlar arasındaki kavgalar, ayrışmalar sonucu dağılmışlığın, disiplinsiz başkaldırışların adıdır. Öznel koşulların nesnel koşullara karşı ümitsiz çırpınışı, hazin yenilgisidir Spartaküs hareketi. 

Kimin Spartaküs'ü ? (2)

Romantiklerin (Sivri çıkışçı) Spartaküs’ü, vatansever olmakla birlikte, Sarıkamış’ta 90.000 askerimizi ölüme sürükleyen heyecanlı, duygusal, sivri, kibirli, maceracı, kırılgan   Enver Paşa’dır.   Realistlerin (Akılcı çıkışçı) Spartaküs’ü ise Mustafa Kemal’dir.

Siz, siz olun, Mustafa Kemal olun hocam. Mustafa Kemal olun ki “sivri çıkış”lar değil “akılcı çıkış” lar yapın. Mustafa Kemal olun ki, gerçekçi olun. Mustafa Kemal gibi devrimci olun. “Arınma”, “İlkeli durma” safsatalarıyla ancak ve ancak bölünmeye hizmet edersiniz. Baroyu Cumhuriyet karşıtı güçlere teslim edersiniz.

Zaten sizler, Muammer AYDIN başkanlığındaki Önce İlke Çağdaş Avukatlar Grubu gelmesin de kim gelirse gelsin demiyor musunuz ?

Sahi, kim gelsin sizce ?

ARKASI YARIN….

 

HUKUK VE YAŞAM DERGİSİ

GUCU BAGIMSIZLIGINDA