UZUN YILLAR HAKARET ETTİ
Ceyhan Mumcu için kardeşini yitirmiş olmasının üzücü bir durum olduğunu anlatan Fincancı, 'Yargılama süreci var ve süreçte kişiler birtakım insanların yakalandığını düşünüyorlar. Bizim işkence olabileceği ve dolayısıyla araştırılması gerektiği şeklinde rapor düzenlememizi, bu davanın akamete uğraması ve eldeki sanıkların elden kaçması kuşkusuyla değerlendirip kaygı duyuyorlardı. Belki başka nedenleri vardır, bilemem' ifadelerini kullandı. Mumcu'nun hakaretlerine 'yakınını kaybetmiş olmasından ötürü' uzun yıllar boyun eğdiğini kaydeden Fincancı, 'Sonra 2006 yılında bir televizyona çıkıp, 'o kadın' deyince ben de kendisine dava açtım. Ne yazık ki hakaret olarak değerlendirilmedi' diye konuştu. Umut Davası'da sanıklarda işkence izine rastladığını belirten Fincancı, 'Sanıkların el ve parmaklarında uyuşmalar vardı. Bu da, askılı işkence yapıldığını kanıtlıyordu' şeklinde konuştu.
'İşkence var' dedim baskılar başladı
Prof. Fincancı, Umut Davası'nda sanıklarda işkence izlerinin olduğunu belirttiği rapor sonrası kendisine yönelik baskıların arttığına dikkat çekti. Hem mensubu olduğu İstanbul Üniversitesi'nden hem de yargıdan baskılar gördüğünü anlatan Fincancı, 'O dönemde yargı, sorunu çözmek bir yana beni suçlamıştı' dedi. Fincancı, şöyle konuştu: 'Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Sabih Kanadoğlu yargıyı etkilemekten hakkımda suç duyurusunda bulundu. Bir şey olmadı ama... Zaten bizim raporlarımızın amacı yargıyı etkilemek. Yargının bir görüş oluşturmasına tıbbi bilimsel bilirkişiliğimizle destek veriyoruz. Umut Davası yüzünden Kanadoğlu suç duyurusunda bulundu. Ayrıca Kemal Alemdaroğlu'nun rektörlüğü döneminde hakkımda soruşturma da başlatıldı. Alemdaroğlu, beni çağırıp, 'Sen bilmiyor musun bunlar kim? Bunlara nasıl işkence raporu verirsin' dedi. Ben de 'kimseye işkence yapılamaz' dediğimde 'Bazılarına işkence yapılabilir' dedi. Tabi ne üzücüdür rektörümüz bir sabaha karşı apar topar gözaltına alındı. Ben bu tavra da karşı çıkmıştım.'