Diyarbakır, Batman, Hakkâri, İstanbul, Ankara ve Almanya’da satılan ve 1250 adet basılan "Qijika Reş" dergisini 10 kişilik bir kolektif çıkartıyor. Kürt siyasal hareketine içerden eleştiriler getiren "Qijika Reş", iktidarı, hiyerarşiyi ve otoriteyi sorguluyor. Bölgede ciddi tartışmalara yol açan ve "Önderlik" kurumunu sorguladıkları için kimi kesimlerce “hain” ilan edilen Kürt anarşistlerinin dergilerinin satışı birçok yerde de yasaklanıyor. Buna rağmen sözlerini söylemekten çekinmeyen "Qijika Reş"i çıkartan Kürt anarşistler çarpıcı açıklamalarda bulundu.

Kürt anarşistler dergilerini t24 sitesine verdikleri röportajda anlattı. Zozan Özgökçe, Rawin Sterk, Ramazan Kaya ve Belma Yıldıztaş'ın t24'ün sorularına verdiği bazı çarpıcı yanıtlar şöyle:

- Anarşizmin ana akım Kürt siyasetiyle çakıştığı ve çatıştığı noktalar neler?

Ramazan Kaya: Bu sorunun cevabı, Kürt siyasal hareketinin hangi dönemine baktığımıza bağlı olarak değişir. Hareketin son dönemde ortaya koyduğu ideolojik paradigma, anarşizmin özgürlükçü literatüründen önemli oranda beslenen, anarşizmin tarihsel mücadele yöntemlerinden esinlenen bir doğrultuda görünüyor. Komünalizmden, doğrudan demokrasiden, öz-yönetim kültürünü geliştirmekten söz eden, devlet ve kapitalizm karşıtı bir siyasal çizgi esas alınmaya çalışılmakta. Yüksekova’daki köy komünleri, yine Viranşehir’de hayata geçirilmeye çalışılan komün deneyimi özgürlüğün deneysel mekânlarını yaratmak adına heyecan verici gelişmeler. Buradan baktığımız da özgürlük tahayyülümüzle Kürt hareketinin ideolojik yönelimi arasında önemli fark yokmuş gibi gözükmektedir.

Ancak hareketin özgürlükçü ideolojik çizgisiyle hareketin siyasal pratikleri arasında gözle görülür bir paralellikten söz etmek zor görünmektedir. Hareketin siyasal ve askeri aktörlerinin hareket üzerinde hâlâ çok ciddi bir hegemonyası söz konusudur. Küçük bir beldenin belediye başkanının kim olacağını bile merkez belirlemektedir. Yürütülen savaşta ve önemli siyasal kararlarda tabanın belirleyici rolünden söz etmek mümkün değildir. Hiyerarşik ve merkeziyetçi siyaset kültürü ve tartışılması teklif bile edilemez olan liderlik kültü olduğu gibi varlığını sürdürmektedir. Kürdistan’daki doğal kaynakların talanı, baz istasyonları, Türk burjuvazisinin bölgeye yatırımlar yapmasına yönelik çağrılar, Kürt orta sınıfını palazlandıran ihaleler, kentlerin belli semtleri arasındaki keskin uçurumlar, ekolojik ve anti-kapitalist bir belediyecilik politikasıyla bağdaşmamaktadır.

- Öcalan’sız bir Kürt hareketi hayal edebiliyor musunuz?

R. Kaya: Öcalan, hareketin ruhani lideri ve Kürt ulusal kimliğinin kurucu miti olarak tarihteki yerini alacaktır. Bütün toplumların benzer süreçlerden geçerek uluslaştığını söylemek mümkün. Bu saatten sonra hiçbir Kürt artık Abdullah Öcalan’dan daha önemli ve daha değerli olamaz. Nasıl Türkiye Cumhuriyeti var olduğu sürece hiç kimse Atatürk’ten daha değerli olamayacaksa, Kürtler açısından da bu böyle kalacaktır. Ayrıca Kürt hareketi zaten şu an Öcalan’sız yürüyor. Ortada devasa bir organizasyon var. Bugün PKK’nin savaş konseyi artık savaş kararı aldığı zaman Öcalan’dan gelecek kararları çok da beklemiyor. Hareketin sosyal, siyasal ve ekonomik alanlarında çok nitelikli kadroları var. Öcalan, davanın sembolü ve moral kaynağı konumunda ama Öcalan yarın fiziksel olarak ortadan kalksa bile hareketin varlığını sürdüreceğini düşünüyorum.

Zozan Özgökçe: Bence Öcalan mitinin varlığını sürdürme biçimi Atatürk gibi olmayacaktır. Atatürk’ün kültü, dondurulmaya çalışılan bir toplumsallık üzerinden üretilmeye çalışılmaktadır. Ancak Öcalan ruhani lider olarak varlığını sürdürse de Kürt hareketinin kendi dinamiklerini üretme ve belli bir siyasal rotayı takip etme kararlılığı kolay kolay son bulmayacaktır. Kürtlerin gündemi, bakış açısı ve durduğu yer tarihsel ve güncel ihtiyaçlar doğrultusunda sürekli değişmektedir. Bir tek Öcalan’ın söyledikleri hareketi belirlemiyor, farklı siyasal bileşenlerin yarattığı enerji de hareketin rengini, söylemini ve taleplerini etkilemektedir.


"Bize karşı 'bizden değiller bakışı' var"

- “Vatan haini” ilan edildiğinizi söylüyorsunuz, neden?

R. Sterk: Aslında Kürt hareketinde anarşizme karşı önyargı yok, çünkü zaten hareket zaten anarşist öğeler barındırıyor. Şu an KCK'den tutuklananlar DTK mensupları ve Kürt hareketinin buradaki batıdan görünmeyen aktörleriydi. Anarşizmi uygun biçimde pratiğe döken radikal demokrat insanlardı. Devlet onları toparlamasının ardından siyaset daha acemi, daha duygusal, zaman zaman liberalizme kayabilecek kişilere kaldı. Bize gelince Kürt hareketinin bize yönelik eleştirileri biraz da bizim üslubumuzdan kaynaklı. Çatışma yer yer uygun olmayan üsluplarla ve ortamlarda yaptığımız eleştiriler yüzünden çıkıyor. Bu normal bir durum. Biz de aslında anarşizmi yeni öğreniyoruz.

B. Yıldıztaş: Anarşizm ilk bakışta insanlara korkunç gelen bir şey ama bir süre sonra onun olumlu taraflarını içselleştirebilecekler.

Z. Özgökçe: Kürdistan’da eğer bağımsız işler yapıyor ve var olan ağ içinde yer almıyorsanız, “bizden değiller” bakışı doğuyor. Böyle bir durumda bir yok sayılma süreci yaşanıyor zaten. Qijikareş için de “bize karşı bir şeyler yazıyorlar”, “bu dönem bu olmamalıydı, şu yazılmamalıydı” benzeri geri dönüşler alıyoruz.

R. Sterk: Örneğin, dergiyi satılması için Mezopotamya Kültür Merkezi'ne götürmüştüm. 1. sayıyı aldılar ama 2. sayıyı almadılar. Birçok yerde bu uygulamalarla karşılaşıyoruz. Hatta Van'da biri kitapevine gidip kimse okumasın diye 30 dergi satın alınıyor.

Mezopotamya Kültür Merkezi'nin gösterdiği gerekçe neydi?

R. Kaya: “Hareketin ve Öcalan’ın şahsına yönelik bir karalama kampanyası yürütüyorsunuz. Hareketin eleştirisi üzerinden kendinizi var etmeye çalışıyorsunuz” dediler.

- Öyle misiniz?

R. Kaya: Hayır, öyle bir tavrımız yok.


"PKK’dan 5000 infazın hesabını kim soracak?"

- Peki, bu bir paranoya mı?

R. Kaya: Evet. Tüm sol örgütlerde görülen klasik bir paranoyadır. İnsanların kafalarında soru işaretleri oluşmasından, sorgulamalarından ve hareketin öncü kadrolarının taban üzerindeki hâkimiyetini yitirmesinden korkuyorlar. Öcalan’ın kendisinin de itiraf ettiği gibi, hareketin tarihinde haksız yere infaz edilmiş sayısı beş binlerle ifade edilen kadrolar var. Bu infazların hesabını kim verecek, çok merak ediyorum. Her türlü eleştiriyi yıkıcılık ve hizipçilik olarak algılayan, farklı söylem ve duruşlardan korkan, biat kültürünün hâkim kılınmaya çalışıldığı ortamlarda bu infazlar maalesef kaçınılmaz oluyor. Öcalan, avukatlarla görüşmesinde “parti içi infazların üzerine gidilsin” dedi ama kim gidecek? Hangi siyasal güç veya özneler bunun hesabını lider kadrolarına sorma kudretine sahip ki?

- Aynı zamanda PKK’ya bu infazları hatırlatan, hesap sorulmasını isteyen bir grup musunuz?

R. Kaya: Hatırlatmaların bir yaptırıma dönüşmesi veya sonuç verme ihtimali mümkün gözükmemektedir. Her hareketin bir resmi tarihi olduğu gibi bir de gayri resmi tarihi vardır. Tarihi kazananlar yazdığı için, kaybedenlerin tarihinin başka türlü bir isyanın mayasını oluşturması ve iktidarlara musallat olan bir lanete dönüşmesini temenni etmekten başka şansımız yok.


"Farklı yapılanmaların hepsi tehlike altındadır"

- Siz benzer bir tehlikeyle karşı karşıya mısınız?

R. Kaya: Açıkçası bir gün o aşamaya evrilebileceğini düşünüyorum ama henüz onların otlaklarına daha girmedik. Olur da bu özgürlükçü akıntılar bir gün güçlü bir çağlayana dönüşürse, 2000-3000 kişi kara bayraklarla sokaklarda isyan halayını oluşturursa, birileri gelir “siz ne yapmaya çalışıyorsunuz, derdiniz nedir?” diye hesap sormaya başlar. Ancak, şu an biz onlar için daha çok kafası karışık, mızmızlık yapıp ayak direten birkaç şımarık çocuk olarak gözükmekteyiz.


R. Kaya: Egemenlerin şiddetiyle, ezilenlerin başvurmak zorunda kaldığı şiddetin aynı kefede tartılabileceğini düşünmüyorum. Ezilenlerin şiddeti, yasa-koyucu devlet şiddetine karşı bir anlamda Walter Benjamin’in “ilahi şiddeti”dir. Ancak her “ilahi şiddet”in, günün birinde siyasi elitlerin iktidarlarını sağlamlaştırma terörüne dönüşme ihtimali de her zaman mümkündür. PKK, elbette karşı-şiddeti daha farklı kullanabilirdi. Bu kadar devasa hiyerarşik bir ordu yapılanmasına dönüşmek yerine daha esnek ve iktidarın belli ekonomik kurumlarına yönelik sabotaj eylemlerini ve sivil itaatsizliği etkili kılarak sonuç alması mümkündü. Şiddette bu kadar uzun süre ısrar etmeyebilirdi. Savaşın, insanları keskin saflara böldüğü bir iklimde farklı bir derdi dillendirmenin imkânları da ortadan kalkıyor. Savaş karşıtlığı veya şiddet karşıtlığı devletin şiddet tekeline ve militarist aygıtlara yönelik kitlesel bir muhalefete dönüşmediği sürece ezilenlerden silahlarını bırakmasını talep etmek her türlü eşitsizlik ve sömürü ilişkisini onaylamaktan veya üstünü örtmekten başka bir sonuç vermez.

Qijika Reş" (Kara Karga) dergisine şu adresten ulaşabilirsiniz: http://qijikares.blogspot.com/



Cnn Türk