Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) 1. Daire Başkanı İbrahim Okur, savcılık mesleğinin Ergenekon soruşturmasını başlatan Savcı Zekeriya Öz ile tanınır hale geldiğini söyledi. Yargının görevinin 'devleti korumak' olmadığını belirten Okur, "'Yargı, devletten yana taraftır' deniliyor. Bu düşüncenin değiştirilmesi gerekiyor. Hakim olarak son sözü söyleyen biri olarak siz taraflıysanız ben vatandaş olarak nereye gideceğim?" diye konuştu. Okan Üniversitesi Hukuk Fakültesi tarafından düzenlenen "Hukuk Söyleşileri" kapsamında Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 1. Daire Başkanı İbrahim Okur, öğrencilerle bir araya geldi. Cumhuriyet başsavcıları, hakimler ve avukatların da takip ettiği "Hakimlik ve Savcılık Mesleği" konulu söyleşide İbrahim Okur, ilginç bir anısını şöyle anlattı: "Ben tesadüfen hakim, savcı oldum. İdealim avukat olmaktı. İlkokuldan itibaren hukukçu ve avukat olmayı çok istemiştim. Fakültede, 1. sınıfta tanıştığım, aşık olduğum kızla evlenebilmek için hakim, savcı oldum. Birlikte hakimlik sınavını kazandık. Ailenin tek erkek çocuğuydum. O da ailesinin tek kızıydı. Onlar İzmir'de, biz Konya'da yaşıyorduk. Nerede yaşayacağımıza karar veremedik. Tarafsız bir saha olsun istedik. 'Devlet nereye gönderiyorsa orada yaşayalım' dedik. Hakimlik sınavlarına girdik. Birlikte kazandık." 

"HAKİM VE SAVCI NE İŞ YAPAR?"


Meslekte 20. yılını doldurduğunu dile getiren Okur, "Ne iş yapar hakim ve savcı? Savcıyı kamuoyu biraz daha yakından tanır? Olaya ilk müdahale eden. Suç şüphesini öğrendiği anda ilk harekete geçen kişi savcıdır. Sanırım Ergenekon soruşturması başladıktan sonra Zekeriya Öz'ün ismiyle savcılık biraz daha tanınır hale geldi, biraz daha prestijli hale geldi. Hukukçular arasında hakimlik savcılığa göre daha çok tercih ediliyor. Bunun sebebi savcının iddia eden, hakimin karar veren olmasıdır. Karar verdiği için daha caziptir." diye konuştu. Yargının görevine de atıfta bulunan Okur, şöyle konuştu: "İstiklal Mahkemeleri ile yargıya, yeni kurulan rejimi ayakta tutmak gibi bir görev verilmişti. Kişisel kanaatim öyle olmasa da 'kısmen kabul edilebilir' diyelim. Bundan sonra demokrasi her kesintiye uğradığında, her muhtıra, darbe vesaire girişimlerden sonra yargı bu görevine daha da pekiştirerek devam etti. Öyle bir noktaya geldi ki, yargının devleti korumak görevi olduğu gibi bir algı başladı. 'Yargı, devletten yana taraftır' deniliyor. Bu düşüncenin değiştirilmesi gerekiyor. Arkadaşlar, hakim olarak son sözü söyleyen biri olarak siz taraflıysanız ben vatandaş olarak nereye gideceğim. Devlet zaten güçlü. Benim haklarımı kim koruyacak. Vatandaş olarak beni devlete karşı kim koruyacak? Bu soruyu cevapsız bırakmamalıyız." 

SAVCI, LEHTE DE DELİL TOPLAMALI 

Türkiye'deki hukuk alanında yaşanan kavram kargaşasına da değinen Okur, "Savcı hem lehte hem aleyhte delilleri toplayacak. Türkiye başlangıçta savcılık ve avukatlık mesleğinin farkını ortaya koymak zorunda. Bizde kavramlar, müesseseler tam olarak oturmuş değil. Cumhuriyet tarihinden bugüne bakarsak sık sık kanunlarımızda, anayasamızda değişiklik yapmışız, sistemimizi değiştirmişiz. Ama sistemin içerisindeki bu kavram kargaşasını çözememişiz. Başsavcı – savcı ilişkisini henüz çözmemiş Türkiye. Başsavcının savcılar üzerindeki denetim ve gözetim yetkisinin sınırları nedir? Şu anda buna ilişkin bir düzenlememiz yok." ifadelerini kullandı.