Savcının iddianame hazırlaması ve mahkemenin de hüküm vermesi için teknik unsurlarda görüş bildirir.

Çoğu soruşturma ve davada bilirkişilik müessesesine başvurulur. Adli Tıp Kurumu bu konuda muteber olduğu için savcılar ya da hakimler başkaca bir yola başvurmaya gerek dahi duymaz. Albay Dursun Çiçek imzalı 'İrtica ile Mücadele Eylem Planı'na ilişki soruşturma bundan istisna! Askerî savcılık, belgeyle ilgili yayınlandığı 12 Haziran 2009'da soruşturma başlatmış, 12 gün sonra fotokopi olduğu gerekçesiyle takipsizlik kararı vermişti. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ da, takipsizlik kararının hemen ardından suça konu belge için 'kâğıt parçası' nitelendirmesinde bulunmuştu. Askerî savcılığın bu kararı hukukî süreci bitirmedi. Çünkü 'Kaos Belgesi'nde yapılması planlanan eylemler 'darbe teşebbüsü' suçunu oluşturuyordu. Bu nedenle İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın başlattığı soruşturmada, Emniyet, Jandarma ve TÜBİTAK'ın raporları dikkate alındı. Raporlarda, 'belgeye sonradan eklenen bir unsurun bulunmadığı', 'imzanın Albay Çiçek'in elinin mahsulü olduğu' aktarıldı. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, 'kuvvetli suç şüphesi' gerekçesiyle Çiçek'i tutuklamaya sevk etti, hakim tutukladı heyet serbest bıraktı. Ekim ayında bu kez belgenin orijinal ıslak imzalı hali savcılığa ulaştı. Bu kez Adli Tıp Kurumu ilgili dairesini yaptığı incelemede belgedeki imzanın Çiçek'in eli ürünü olduğu bildirildi. Çiçek, tekrar tutuklanıp itiraz üzerine serbest bırakıldı. Çiçek'in avukatı talep etti ve belge bu kez 11 kişiden oluşan Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi'ne gönderildi. İhtisas Dairesi'nden de bu kez 4'e karşı 7 oyla imzanın Çiçek'e ait olduğu kararı çıktı. En son belgenin aslını alan askerî savcılık, Jandarma'dan tekrar imzanın Çiçek'e ait olduğu yönünde rapor alarak 1 Mart 2010 tarihinde askerî mahkemeden tutuklama talebinde bulundu. Askerî savcılığın da kanaatinin bu yönde gelişmesine ve sayabildiğimiz kadarıyla 2 Adli Tıp, 1 Emniyet, 2 Jandarma ve 1 TÜBİTAK olmak üzere 6 rapor aynı şeyi söylüyor: İmza Çiçek'in. Son olarak dün Milliyet Gazetesi'nde yayımlanan röportajında Başbuğ, Jandarma Kriminal'in askerî savcılığa "belge üzerindeki parmak izlerini araştırırım ama bunu yaptığım zaman belge üzerinde bazı hasarlar olabilir" dediğini belirtiyor.

GENELKURMAY SIZDIRANI MI ARIYOR?

Belgedeki parmak izlerinin araştırılması soruş-turmanın ana konusu değil. Bu daha çok Genelkurmay'ın belgeyi sızdıranı tespit etmeye yönelik bir girişimi olarak görülüyor. Suça konu belgenin ana soruşturmayla ilgili olmayan bir konuda tahrif edilmek pahasına incelenmesi doğru değil. Çok önemli bir suç delilini sızdıranı bulabilmek için tahrif edilmesi kanuna aykırı. TCK'nın "Suç delillerini yok etme, gizleme ve değiştirme" başlıklı 281'inci maddesi de şöyle: "(1) Gerçeğin meydana çıkmasını engellemek amacıyla bir suçun delillerini yok eden, silen, gizleyen, değiştiren veya bozan kişi altı aydan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. (2) Bu suçun kamu görevlisi tarafından göreviyle bağlantılı olarak işlenmesi hâlinde verilecek ceza yarı oranında artırılır." Yani Genelkurmay Askerî Savcılığı'nın, göreviyle bağlantılı olarak bu suçu işlemesi halinde 7,5 yıla kadar hapis cezası olan bir suçu işlemiş olması gündeme geliyor.

Zaman