Tarhan, dernek merkezinde düzenlediği basın toplantısında Erzurum'da süren davayla ilgili açıklamalarda bulundu. Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesi'nin Erzincan Cumhuriyet Başsacısı İlhan Cihaner'in de aralarında bulunduğu "silahlı terör örgütü" davası ile İstanbul'da görülen ve Kurmay Albay Dursun Çiçek'inde yargılandığı "İrtica ile Mücadele Eylem Planı" davasını birleştirme kararı verdiğini anımsatan Tarhan, çağdaş demokrasilerde ve hukuk devletlerinde ceza yargılamasına ilişkin yöntem kurallarının sanığın adil yargılanmasına ilişkin bir güvence olduğunu kaydetti.
Tarhan, bu kuralların evrensel hukukun temel ilkeleri olduğunu dile getirdi ve "Yargılama gücünü elinde bulunduranların keyfiliğini önleyen ve uymaları zorunlu olan kurallardır" diye konuştu.

-"YAPILAN YOK HÜKMÜNDEDİR"-

Davaların birleştirilebilmesi için mahkemenin "muvafakatının" aranması gerektiğini vurgulayan Tarhan, şöyle konuştu:
"Mahkemenin muvafakatının varlığını aramasına karşın, dosyaların birleştirilmesiyle bu yöntem hükmü yok sayılmış, ilgili mahkemenin muvafakatı alınmadan dosyanın alelacele İstanbul'da birleştirilmesine karar verilmiştir. Bu yapılan da yok hükmündedir. Öte yandan eğer birleştirmenin gerekli olduğu ve tüm koşulların gerçekleştiği varsayılsa bile davaların ancak Erzurum'da birleştirilmesi söz konusu olabilecekken hiçbir geçerli gerekçe gösterilmeksizin İstanbul'da birleştirilmesine karar verilmiştir. Uygulamada daha önce açılan davada kanıtların toplanması aşamasına gelindiği dikkate alınarak, daha önce açılan dosyada birleştirme, yani Erzurum'daki dava daha önce açıldığından dosyaların orada birleştirilmesi ceza yönteminin yerleşik uygulamalarındandır."

-"YETKİ GASPI"-

Söz konusu kararın "yönteme uygun olmadığını" savunan Tarhan, kararın teknik anlamda bir birleştirme kararı sayılmasının da mümkün olmadığını öne sürdü. Tarhan, "Bu nitelikte bir kararın da iddianamenin okunmasından sonra verilebilmesine ayrıca hukuksal olanak yoktur. Yeni bir hukuk ihlali daha açık açık ortaya konulmuştur" diye konuştu.
"Davaya ilişkin soruşturma aşamasında görev ve yetkinin aşılarak Yargıtayca yargılanacak kişilerden olan birinci sınıf bir başsavcının hakkında özel yetkili mahkemede dava açılması da ve bunun üzerine inşa edilen tüm işlemler de yok hükmündedir" diyen Tarhan, "yetki gaspı" yapıldığını ileri sürdü.

-"BİLİNMEZ BİR MACERA"-

Dosyanın İstanbul'a gönderilmesi kararıyla dosyanın "bilinmez bir maceraya sürüklendiğini" dile getiren Tarhan, "Dosyadaki tutuklu kişilerin adil yargılanma hakları, masumiyet karinesi hiçe sayılarak ne pahasına olursa olsun, hangi masumun hakkı ihlal edilirse edilsin yüksek görevli mahkemeden kaçırılması olayı ile karşı karşıya kalınmıştır" dedi.
Erzurum'da yaşanılan sürecin "politik yargı" yarattığını da öne süren Tarhan, şöyle devam etti:
"Yasadışı cemaatlerin özellikle siyasi ve parasal bağlantılarına ilişkin bir soruşturmanın sanıkları ile bakan düzeyinde yakından ilgilenen siyasal iktidarın, görevini yapmak isteyen bir savcıyla keskin çelişkisinin nedeni, 87 yıllık cumhuriyetle 8 yılda hesaplaşma kararlılığı ve bunun nasıl gerçekleştirileceğinin de mutlak manzarası Erzincan/Erzurum hattında gizlidir.
Erzincan/Erzurum hattından gelen sesler demokrasi ve özgürlük açılımının sesi değil, aksine demokrasinin ve özgürlüklerin baş düşmanı olan ve parti devletlerinin destekleyicisi ve onaylayıcısı, ileriyi gören yandaşlarına da "daha binlerce insan tutuklanacak' dedirten politik yargının sesidir.

-"BİAT KÜLTÜRÜ"-

Oradaki anlayış, hukukun üstünlüğü ve egemenliği değil, biat kültürünün üstünlüğü ve egemenliğidir. Oradan gelen ve adil yargılanmanın güvencesi yöntem kurallarını tanımaz anlayışın çıkardığı sesler, Türkiye Cumhuriyetinin temellendirildiği laik hukuk sistemine alternatif "kendi hukukunun' ve Türk yargısına alternatif bir "kendi yargısının' yaratılmasının hazırlığının sesleridir."

Anka