Coşar, Türkiye Barolar Birliği yönetim kurulu üyeleri ve İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal'la İstanbul Barosu'nda basın toplantısı düzenledi.

İstanbul Barosu'na destek vermek amacıyla İstanbul'da olduklarını belirten Coşar, "Yargıya karşı saygının, yargıçların yapılan eleştirilerden, adil yargılanmayı etkilemek olarak nitelenen kimi eylem ve söylemlerden korunmasıyla sağlanacağını zannetmek, ciddi bir yanılgıdır. Zira mahkeme kürsüsünün haysiyetini koruma adına zorla dayatılan suskunluk, yargıya olan saygıyı artırmaktan ziyade, ona yönelik düşmanlığı, kuşkuyu ve itaatsizliği besler" diye konuştu.

Coşar, yargılama faaliyeti de dahil, kamu işleri hakkında her türlü tartışmanın, sınırsız şekilde özgür, sağlıklı ve herkese karşı açık olması gerektiğinin altını çizerek, şöyle devam etti:

"Bu türden tartışmalar ve söylemler, hiddetli, iğneleyici ve bazen de hükümet, yargı ve diğer kamu görevlilerine hoş gelmeyecek derecede keskin olabilir. Bunları olağan saymak, yararlı görmek veya en azından zararlı ve suç olarak görmemek gerekir. Esas tehlikeli olan; suskun kalmaktır. Diğer taraftan bir konunun tartışılmasının sürmekte olan bir davayı etkileyebileceği gerekçesiyle ve yasal düzenleme yapmak suretiyle engellenmesi, toplumdaki kimi sürekli rahatsızlıkların hiçbir zaman tartışılmaması ya da en azından o konunun kamuoyunda tartışılmasına en fazla ihtiyaç duyulduğu zamanda tartışılmaması anlamına gelir. O nedenle yargıya yönelik eylem ve ifadeleri, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirmek ve suç saymamak gerekir."

İstanbul Barosu ve yönetim kurulu üyelerinin görevi

Coşar, İstanbul Barosu ve yönetim kurulu üyelerinin görevleri ile ilgili olarak ise "İstanbul Barosu ve yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin kendiliğinden sona erip ermediği hususuna gelince, açıklıkla ve kesinlikle ifade edeyim; sona ermemiştir" dedi.

İstanbul Barosu Başkanı ve yönetim kurulu üyelerinin somut olaya konu eyleminin, Avukatlık Kanunu'nun 95. maddesinin 1 ve 2. fıkraları kapsamında olmakla görevleri kapsamında olduğunu ve suç olmadığını savunan Coşar, şunları kaydetti:

"Diğer taraftan Avukatlık Kanunu'nun 90/2. maddesi 'haklarında avukatlığa engel bir suçtan dolayı son soruşturma açılmasına karar verilmesi durumunda yönetim kurulu üyeliği kendiliğinden sona erer' hükmünü içermektedir. Buradaki ince nokta son soruşturmaya konu suçun 'avukatlığa engel bir suç olup olmadığı' ve 'son soruşturma açılmasına karar verilip verilmediği' noktasıdır. O nedenle avukatlığa engel suçları düzenleyen Avukatlık Kanunu'nun 5/a maddesine bakmak gerekir. Anılan madde hükmünde İstanbul Barosu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyelerinin işledikleri iddia edilen ve TCK'nın 277. maddesinde düzenlenen 'adil yargılanmayı etkileme' suçu yoktur.

Gerek İstanbul Barosu Başkanı ve yönetim kurulu üyeleri hakkında 'son soruşturmanın açılmasına karar verilmemiş olmasına göre, İstanbul Barosu ve yönetim kurulu üyelerinin görevleri bu aşamada kendiliğinden sona ermemiştir. Şu kadar ki açıklanan dava sonunda haklarında iki yıldan fazla bir mahkumiyet kararı verilmesi durumunda, Avukatlık Kanunu'nun 5/a maddesi hükmü gereğince görevleri kendiliğinden sona erecektir. Ne var ki İstanbul Barosu Başkanı ve yönetim kurulu üyelerinin eylemi az yukarıda ifade edilen çerçevede suç niteliğinde olmamakla bu olasılığın gerçekleşmesi de son derece zayıftır. Beraat etme olasılıkları yüksektir. Böyle olmasını da diliyor ve bekliyoruz."



Kocasakal: "Vicdanen müsterihiz"

İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal da Coşar'ın konuşmasının üzerine fazla bir şey söylemeye gerek görmediğini belirterek, "Birlik başkanımıza ve yönetim kurulu üyelerimize desteklerinden dolayı teşekkür ediyoruz. Biz vicdanen müsterihiz, herhangi bir suç falan da işlemiş değiliz" dedi.

Davanın zorlama olarak açılmış bir dava olduğunu savunan Kocasakal, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Mahkemedeki tavrımız, mahkemenin bize olan yaklaşımı, bize söz vermesi, sonuna kadar dinlemesi, CMK 203'teki yetkisini kullanmamış olması ve bizzat mahkeme başkanının bizim bir hakkımızı kullandığımızı açıkça beyan etmiş olması, zaten ortada suç oluşturan bir fiilin olmadığını, hele ki 277. maddenin asla olamayacağını çok açık göstermektedir. Bu dava zorlama olarak açılmış bir davadır. Soruşturma adil yargılamayı etkilemeye teşebbüsten başlatılmış, o suçun cezası üçüncü yargı paketiyle sadece adli para cezasına dönüştürülünce amaca uygun olduğu düşünülmüş olacak ki hiçbir unsuru oturmadığı halde 277. maddeden dava açılmıştır."

Kocasakal, 277. maddenin kendi açılarından işlenemez bir suç olduğunu belirterek, şunları ifade etti:

"Çünkü 'emir veren, talimat veren, nüfuz icra eden' demektedir madde. Bizi tanımlamamaktadır. Ceza Genel Kurulu kararları da var. Bir astlık üstlük aranmaktadır. Buradan dava açılması aslında yargıya karşı bana göre bir saygısızlıktır. Çünkü bu şekilde bizi mahkemenin üstünde bir anlamda kabul etmektedir. Biz mahkemenin üstünde değiliz, altında da değiliz. Biz tıpkı hakim ve savcı gibi ceza kanunu 6. maddeye göre yargı görevi yapan konumundayız. Bu anlamda yargı görevi yapan diğer bir yargı görevi yapanı etkileyemez. Kaldı ki hukuken ve yasal olarak da bir tek avukatlara tanınan bir haktır. Avukatın görevi zaten yargı görevi yapanı etkilemektir. İyi etkileyebildiğiniz zaman davayı kazanırsınız."

Coşar ve yönetim kurulu üyelerine desteklerinden dolayı teşekkür eden Kocasakal, "17 Mart'ta biliyorsunuz olağanüstü genel kurulumuz var. Bu meselelerin konuşulacağı. 17 Mayıs'ta da duruşmamız var" şeklinde konuştu.