Türkiye Barolar Birliği Başkanı V. Ahsen Çoşar, evrensel ceza yargılama ilkeleri bağlamında ve masumiyet karinesi uyarınca, "Ceza niteliğinde olmayan, asıl değil, istisnai olan, sadece son çare olarak başvurulması ve mutlak surette makul sürede sona erdirilmesi gereken bir tedbirdir" dedi.

Konuya ilişkin yazılı bir açıklama yapan Çoşar, kamuoyunun yakından ilgilendiği Ergenekon, Balyoz ve KCK davaları bağlamında şu konulara dikkat çekti.

"Evrensel ceza yargılaması ilkeleri bağlamında ve masumiyet karinesi uyarınca tutuklama, ceza niteliğinde olmayan, asıl değil, istisnai olan, sadece son çare olarak başvurulması ve mutlak surette makul sürede sona erdirilmesi gereken bir tedbirdir.

Yine ceza yargılamasında esas olan ilkelerden bir diğeri de gerekenden daha değerli bir aracın kullanılmamasıdır. Buna göre bir araç, bir tedbir olan tutuklama, en değerli amaç olan insan özgürlüğünü korumanın önüne geçemeyeceği gibi, yurt dışına çıkma yasağı ya da diğer başka adli kontrol araçları gibi daha az değerli bir araçla amacın sağlanmasının mümkün olduğu durumlarda başvurulacak bir yöntem de değildir.

CMK.nun 100/3. maddesinde sıralanan katalog suçlarla ilgili tutuklamalarda, her ne kadar diğer tutuklama nedenlerinden farklı olarak; kaçma, kanıtları yok etme veya karartma, tanıklar üzerinde baskı kurma gibi kuşkular aranmamakta, şüphelilerin/sanıkların serbest bırakıldıkları takdirde kaçacakları veya kanıtları karartacakları varsayılmakta ise de, bu varsayım ile bu varsayıma dayalı olarak tutuklama kararı verilmesi ceza hukukunun temel ilkelerine olduğu kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin bu konudaki kararlarına da aykırıdır."
 

AİHM kararları

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne göre tutukluluğun devamı veya tutukluluk kararı verilmesi için makul bir kuşkunun varlığının yanı sıra kaçma, kanıtları karartma, yeni bir suç işleme gibi olguların bulunması, bunların ciddi kanıtlara dayanması gerektiğini de hatırlatan Çoşar, şöyle devam etti:

"Yine ve bütün bu durumlardan bağımsız olarak, tutukluluğun makul bir süreyi aşmaması, koruma önlemi olmaktan çıkarak cezaya ya da infaza dönüşmemesi gerekir. Savunma makamı, iddia ve hükümle birlikte yargının adil yargılanma ve hak arama özgürlüğünün kurucu unsurlarındandır. Bu bağlamda savunma, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6/b-c maddesi ve Anayasamızın 36/1.maddesi gereğince adil yargılanma hakkının ve hak arama özgürlüğünün vazgeçilmez bir unsuru değil, aynı zamanda yargılama faaliyetini demokratikleştiren bir hak ve özgürlüktür. O nedenle savunma hakkına saygı ve özen gösterilmeden yapılan her türlü yargılama demokratik olmadığı gibi adil de değildir.

Şüpheli yada sanık konumunda bulunan ve savunmasını daha iyi bildiği ana dili olan Kürtçe ile yapma talep ve iradesini mahkemeye bildiren KCK davası şüphelilerinin yada sanıklarının savunmalarını (saikleri sorgulanmaksızın) kendi ana dillerinde yapmaları Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6/3.maddesinin (a-e) fıkralarında düzenlenen adil yargılanma hakkı kapsamında olmakla mahkeme tarafından bu hakka saygı gösterilmesi gerekir."


ANKA