Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, kalabalık bir işadamı grubuyla Gana'ya gitti. Hareketinden önce ve uçakta önemli açıklamalarda bulunan Cumhurbaşkanı Gül, Muammer Kaddafi'ye tarihi bir çağrıda bulundu. Gül, "Libya'yı yönetenlerin bir an önce görevlerini bırakmaları bu işi kolaylaştıracak ve kendi ülkelerinin başkaları tarafından talan edilmesine de fırsat vermeyecektir." dedi. Libya'nın yeni bir Irak'a dönüşmesinden endişe duyduğunu belirten Gül, Irak'ta yaşananları ve Saddam Hüseyin'in davranışlarını hatırlattı. Batı dünyasını, 'ben ateşi yakayım, nasıl olsa gerisi gelir' diye hareket etmekle eleştiren Gül, Paris toplantısını 'çıkarcı ve art niyetli' olarak nitelendirdi ve Fransa'yı ima ederek bazı ülkelerin 'fırsatçılık' peşinde koştuğunu söyledi.

Cumhurbaşkanı Gül, "Türkiye'nin Lib-ya'ya ilişkin kırmızı çizgisi nedir?" şeklindeki soruya ise şu cevabı verdi: "Türkiye olarak biz daima halkların özgürlüğünü, temel hak ve özgürlükleri, hukukun üstünlüğünü savunmuşuzdur. Baskıcı rejimlerle baskıcı liderlerin daha uzun bir süre bugünkü dünyada yönetimde kalamayacaklarını açıkça söylemişizdir. Libya ile ilgili gelişmenin aslı budur." Cumhurbaşkanı'nın son uyarısı İslam dünyasındaki muhtemel Şii-Sünni çatışması üzerine oldu. Gül, "Böyle bir basiretsizlik gösterilirse hem kendi insanlarını hem de kendi kaynaklarını tüketmiş olur." dedi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, uçakta gazetecilerin Libya ve Türkiye gündemine ilişkin sorularını şöyle cevaplandırdı:

Libya'da yaşananları, Türkiye'nin Libya'ya dönük müdahalede izlediği politikayı nasıl değerlendiriyorsunuz?

Problem aslında gayet açık. Problem temel hak ve özgürlüklerin patlaması, temel hak ve özgürlüklerin kısıtlanmasına olan dayanılmazlığın tepkisi. Dolayısıyla bugünkü dünyada baskıcı ve otoriter rejimlere yer yok. Hele Avrupa'ya yakın Akdeniz ülkeleri dünyaya çok açık olduğu için kabullenmeleri mümkün değil. Türkiye daima değişimlerden yana olmuştur, temel hak ve özgürlüklerden yana olmuştur ve hiçbir zaman otoriter rejimlerle beraber olmamıştır. Dolayısıyla bunlar kaçınılmaz olaylardır.

Uzun yıllar çıkarları icabı bu rejimleri destekleyenler, son dakikaya kadar destekleyenler bugün birdenbire farklı roller üstlenme çabası içindeler. Bu biraz sırıtıyor (Fransa'yı kastediyor). NATO'da yaşanan sıkıntı da bu. Sabaha kadar siyasi ve askeri komite toplantıları yapılıyor maalesef. Tam bir politika belirlenmemiş vaziyette. Çünkü böyle büyük olaylarda çıkış stratejisi tespit edilir. Bunda çıkarcı amaçlı davrananlar oldu. Ve tabii ki gizli ajandalar, ayrı düşünceler farklı çıkarlarla hareket edildiğini gösterdi (Yine Fransa'yı kastediyor). Libya halkının özgürlüğünden ziyade başka çıkarlar için hareket edildi. Ama bu böyle bırakılamaz. Libya ikiye bölünür. Ne Libya'nın bölünmesine ne kan dökülmesinin devamına ne de mevcut yönetimin devamına izin verilemez. Onun için uluslararası toplumun samimiyetle ve gerçeklerle bundan sonraki politikayı tespit etmesi gerekir.

NATO İÇİNDE, HAREKATLA İLGİLİ AÇIKLAYAMAYACAĞIM NOKTALAR VAR

Biz devlet ve hükümet olarak samimi olarak Libya halkının acı çekmemesi ve Libya'nın talan edilmemesini amaçlıyoruz. Bizim tavrımız çıkarcı değil. Dışarıdan tereddütlü görenler olabilir. Ama bunun altındaki amaç bu. Umarım bir politika birliğine varılabilir. Çünkü hâlâ NATO mu devralacak, bir karargah mı olacak, iki şapkayla mı idare edilecek gibi şeylerin tartışılıyor olması eleştirilmesi gereken ve çok aceleci, çıkarcı hareket edilmesinden kaynaklanan durumlardır.

NATO'nun devralması tartışmalarına nasıl bakıyorsunuz?

NATO içinde harekatla ilgili açıklayamayacağım noktalar var. Açık konuşmak doğru olmaz şimdi. Nihayetinde bu bir savaş ortamı. Silahlı müdahale ortamı. Gerekli planlamayı yapmadan aceleye getirildi. Zaten kara harekatı olmadan değişimi nasıl sağlayacaksınız? Değişimi sağlamanın yolu ya kara harekatı ya muhaliflerin kendi güçleriyle değişimi yapmaları sağlanacak ya da Kaddafi'nin gitmesi için oturulup konuşulacak, ikna edilecek. Batı dünyası 'ben ateşi yakayım nasıl olsa gerisi gelir' diye hareket etti. Ben ateşi yakayım gerisi gelir demek çıkarcı düşünceyle başka amaçlarla hareket edildiği anlamına gelir.

Türkiye'nin Paris'teki toplantıya davet edilmemesi?

Bu çıkarcı ve art niyetli bir hareket. Libya halkından ziyade başka düşünceleri olan kişilerin davranışı olarak görüyorum. Türkiye'nin davet edilip edilmediğini bile bilmeyen insanlar var. Bu, samimiyetsizliği gösteriyor. İnsanların canının söz konusu olduğu, bir ülkenin kaderinin söz konusu olduğu ortamda böyle laubali davranış olabilir mi?

BÜTÜN KORKUM, LİBYA'NIN IRAK'A DÖNÜŞMESİ

Benim bütün korkum Irak'ta yaşananların Libya'da da yaşanması. Libya şu anda fiilen bölünmüştür. Libya halkı perişan. Irak nasıl talan edildiyse, bel kemiği nasıl kırıldıysa... Belki de amaçları buydu. Libya'yı şu anda yöneten, halkını, vatanını seviyorsa inat ettiği sürece Irak'ın başına gelenler Libya'nın başına aynen gelir. Daha fazla zarar vermeden çekilmesi gerekir. Bazıları onun sonuna kadar durmasını, en dehşet işleri yapmasını arzu edebilir (Kaddafi kastediliyor).

BDP'Lİ VEKİLİN YAPTIĞI ŞUUR KAYBIDIR

BDP'li vekillerin Nevruz'da polise karşı tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir milletvekilinin kamu düzenini korumakla görevli olan kişilere karşı böyle bir davranışı asla tasvip edilemez. Polis şüphesiz düzeni koruyacaktır. İzinsiz, kanunsuz gösteri ve faaliyet varsa izinsiz ve yasal olmadığını söylecektir. Ben televizyonda görmedim, gazeteden okudum. Polis orada karşısında kadın olduğu için asil davranmıştır. Benim bu olayla ilgili aklımda polisin asil davranışıdır. O vekilin yaptığı şuur kaybıdır. Yaptığı olacak şey mi? Vekil örnek olacak, kendi toplumuna da, seçmenine de örnek olması gerekir. Yasadışı bir şey varsa uyarması gerekir.

Bireyi öne çıkaran bir anayasa olmalı

TÜSİAD'ın anayasa taslağındaki başörtülü vekil ve idari model önerilerine ne diyorsunuz?

Okumadığım için bir şey diyemem. Ama herkes düşüncesini serbestçe, doğru gördüğü şekilde ifade edebilir. Bu tartışmalara girmek istemem. Polemik olur. Benim söyleyeceğim gayet açık. Bireyi ön plana çıkartan gelişmiş Avrupa ülkelerinin anayasası olmalı. Başındaki Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ifadesini silip, İngilizceye tercüme edip halka sorsanız bu hangi ülkenin anayasası derseniz 'demokratik, kalkınmış, özgüveni olan bir ülke anayasası' denebilmeli. Diğerleri detaydır.

Cem Boyner'in 'bireylerin mutluluğu devletin bölünmezliğinden önemlidir' sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Onun söyledikleri üzerinden yorum yapmam. Ben cumhurbaşkanı olduğum ilk günden beri hatta siyasetle uğraştığımdan bu yana, parti programlarını yazdığım günden bu yana bireyin özgürlüğünün öne çıkmasına vurgu yapmışımdır. İnsanlar hissiyatlarını ifade ederken farklı cümleler kullanabilirler.

Cumhurbaşkanının yetki kısıtlaması önerisine nasıl bakıyorsunuz?

Bugünkü sistem 80 darbesini yapanlar tarafından hazırlandı. Cumhurbaşkanına parlamenter sistemde olmayacak sorumluluklar, haklar verilmiş. Normal tabii.




Zaman