Yargı paketinden 'çoluk/çocuğa' ne çıkacak? 

Yargı Reformu konusu, Yeni Anayasa beklentisiyle birleşince, insan ister istemez: "Bu yaz çok sıcak geçecek" diyor. Reformların yeniden gündem almasından hemen önce ortalığa düşen "ses"lerse, cidden akıl karıştıracak boyutta. En kısa zamanda yargıdan kurtulup, "çoluk çocuk demeden" nasıl bir rövanş alacaklarından bahsediyor bir darbeci. Böyle bir ses kaydı var mı, ne kadarı doğru, ne kadarı yanlış... Bir solukta ardımıza atarken... Darbeleri soruşturan özel yetkili mahkemelerin reform çerçevesinde ne olacağı da meçhul. En başından beri, tutuklamaların cezalandırmaya dönüşmemesi gerekliliğini dile getiren yazılar yazdık. Öte yandan Türkiye'deki darbe tarihi ve vesayet sistemleriyle yüzleşmenin sürdüğü bir mahkeme sürecinin başarıyla kotarılıp kotarılamayacağı sadece yargı açısından değil, toplumsal bir sınav hükmünde... Bir yandan Silivri'de ağır aksak ilerlemesi için her türlü basıncın uygulandığı bir süreç... Bir yandan kamuoyunu ciddi tedirginliğe salan "çoluk çocuk demeden..." diye başlayan tehditler... Sanki her an aktifleşecek bir yanardağın üstünde oturuyoruz... Yargı, üzerindeki bu ağır baskıyla ne kadar tahammül edebilir? "Çoluk çocuğun" yargı reformu paketlerinden beklentisini cidden merak eden var mı, bundan da emin değilim... 

Ama tüm bu doludizgin akışın içinde "çoluk çocuk" meselelerimiz ülkenin ana gündemi... Kürtaj üzerinden çocuk/insanların yaşam hakkının çok sert ve sekter bir şekilde tartışılması bir yana... Çocuk larla ilgili iki önemli etkinliğin ki; birisi Türkçe Olimpiyatları, diğeriyse Yetimler Buluşması, tüm dünyada alaka uyandırması ise ayrı yanda... Çocuk dendiğinde kalplerin yükünü kaldıran bu iki sivil hareketten başka bir yazıda bahsedeceğim. 

Lakin sizlerin de takip ettiğiniz gibi her cihetten birinci meselemiz: "çoluk/çocuk"... 

Siyasetin, diğer tüm toplumsal işleyişleri bu kadar aktif şekilde etkileyip yönlendirdiği, hatta kurduğu bir minvalde, "çoluk/çocuk" meselesinin de sivil olmaktan çıkıp, oldukça politik bir ajandaya dönüşmesi oysa, hepimizin gözünden kaçıyor. 

Türkiye'nin halen genç sayılabilir bir nüfusu var. Arap Baharı ile birlikte gündeme gelen gençlik hareketleriyle karşılaştırıldığındaysa, nüfus yapısı itibariyle çok daha genç bir başka ses tonuyla karşı karşıyayız: Kuzey Afrika ve Orta Doğu'dan yükselen yeni ses, Türkiye'ninkinden bile genç. Nüfus bilimcilerin iddiasına göre; doğum oranları bu şekilde durağanlaşıp azalmaya devam edecek olursa, önümüzdeki 50 yılda, dünya nüfusunun %60'ı, yaşlılardan müteşekkil hale gelecek! Tüm dünyanın gelecekle ilgili muhtemel sorunu; "yaşlanma" olunca, bundan ülkemizin etkilenmemesi de imkansız... Bu bağlamda "çoluk/çocuk" ister istemez politik bir ajandaya dönüşüyor... Politik ajandaya dönüşmesi sorun değil ilk elden belki, ama meselenin felsefi ucundan bakan "genetik" oldukça düşündürücüdür. Siyasetle genetiğin bitiştiği evrelerdeyse, faşizm tehlikesi her zaman mevcuttur... Bu yüzden malum "ses kaydının" taşıdığı faşizan tehdit ciddiye alınmalı ve tedirginlik giderilmelidir. 

Darbecilik sebebiyle muhakeme edilen bir komutana ait olduğu söylenen ses kaydındaki "çoluk/çocuk demeden..." şeklinde giden kin ve nefret, nedense pek ciddiye alınmadı. Oysa başta Adalet Bakanı olmak üzere, Hükümet hatta muhalefet partileri, kamuoyuna düşen bu bilgi hakkında endişeleri giderici açıklamalar yapmalıydı. Bazı milletvekilleri, bu ses kaydını gayrı ciddi bulmuş olsa gerek ki, "tedavülden kalkmış bozuk para"ya benzettiler tutuklu darbecinin sözlerini. Bizler gibi dokunulmazlığı olmayan üstüne üstlük "yok edilecek gazeteciler"den olanlar için: Aşırı bir özgüven! 

Henüz dünyaya gelmemiş çocuklar ve kürtaj bağlamında bu kadar duyarlı olan siyasiler, doğmuş ve hayat sürmekte olan çocuklara yönelik bu galiz tehdit hakkında ne düşünüyorlar? Bu ses kaydı doğru değildir, yalan dolandır, asparagastır diyen oldu da ben mi duymadım... Adli Reform Paketinden çocukların payına ne çıkacak? 

Sibel ERASLAN - STAR