Cumhuriyet'ten Alican Uludağ'ın haberine göre; Siirt Adliyesi’nde yaşanılan bir güvenlik sorunu nedeniyle Siirt Cumhuriyet Başsavcılığı, aralarında 4. Sınıf Emniyet Müdürü B.A’nın da aralarında bulunduğu koruma polisleri hakkında soruşturma başlattı. B.A ve diğer koruma polisleri hakkında Valilikten soruşturma izni verilmesi talep edildi. Siirt Valiliğince soruşturma izni verilmesi için yapılan ön inceleme kapsamında polislerin ifadesi alındı. Emniyet Müdürü B.A ifadesinde, savcı A.D için “Cumhuriyet Savcısına yakışmayan, sokak kabadayısı” ifadelerini kullandı.

Savcı dava açtı

Savcı A.D, polis memurunun bu ifadesiyle kişilik haklarına saldırıldığını, alay konusu olduğunu, incindiğini, “sokak kabadayısı” yakıştırmasının moral ve motivasyonun bozduğunu savunarak polis müdürü hakkında 5 bin TL tazminat talebiyle dava açtı. Siirt 2. Asliye Hukuk Mahkemesi, polis müdürünü 5 bin TL tazminata mahkûm etti. Kararın temyiz incelemesini yapan Yargıtay 4. Hukuk Dairesi, söz konusu ifadenin ifade özgürlüğü kapsamında kaldığı değerlendirmesi yaparak, yerel mahkemenin kararını bozdu. Bozma kararı üzerine dava dosyası tekrar yerel mahkemeye gitti. Ancak yerel mahkeme ilk kararında direnme kararı verdi. Direnme kararı üzerine dava dosyası Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun gündemine geldi. Kurul, “Cumhuriyet Savcısına yakışmayan” ve “sokak kabadayısı” şeklindeki ifadelerin ifade ve düşünce özgürlüğü kapsamında korunması gereken kişisel değer yargısı niteliği taşıyıp taşımadığı, eleştiri sınırlarını aşıp aşmadığı ve davacının kişilik haklarına saldırı teşkil edip etmediği yönüyle tartıştı. Yargıtay , yerel mahkemenin kararının bozulmasına hükmetti. Geçen hafta taraflara tebliğ edilen gerekçeli kararda şu değrelendirmelere yer verildi:

‘İfade özgürlüğü ağır basar’

"Kişilik hakkının korunması ile ifade özgürlüğü arasındaki dengeyi iyi sağlamak gerekmektedir. Özellikle siyasetçilerin ve devlet görevlilerinin kişilik hakları ve şöhretleri söz konusu olduğunda, bu dengede ifade özgürlüğünün ağır bastığı konusunda kuşku yoktur. Diğer bir deyişle, terazide bir yanda siyasetçilerin ve devlet görevlilerinin “kişilik hakları”, diğer yanda “ifade özgürlüğü” bulunduğu durumlarda, tercihin daha çok ifade özgürlüğünden yana kullanıldığı söylenebilir. Ancak kullanılan söz ve ifadelerin AHİM içtihatları karşısında, ifade özgürlüğü kapsamında korunması gereken kişisel değer yargısı niteliğinde değerlendirilmesi gerekmekte olup, kullanılan bu ifadelerin, eleştiri sınırlarını aşmadığı ve davacının kişilik haklarına saldırı teşkil etmediği kabul edilmelidir.”