Halkın geniş kesimlerinin destek verdiği 12 Eylül 2010 referandumu ile birlikte yargının bir sorun alanı olmaktan çıktığına dair genel bir kamuoyu algısı oluşmuştu. Hükümetlerin meşru iktidar yetkilerini sınırlayan bir siyasi geleneğin temel politik vasıtalarından birisi olan yargının yeni dönemde kendi kurumsal ve işlevsel sınırlarına çekileceğine dair bu yaygın algı maalesef hem kamuoyunu hem de politik aktörleri bir rehavete sürüklemiş, yargıdaki gelişmelerin yeterli ve gerekli olduğu düzeyde demokratik takibi sorumluluğu göz ardı edilmiştir. Bununla beraber geldiğimiz aşamada bu rehavetin faturası artık iyice belirginleşmeye başlamıştır.

YARGI SORUNU SÜRÜYOR

2010 Referandumu öncesindeki 'eski yargı'dan aşina olduğumuz, son iki yılda da bu kez 'yeni yargı'nın özel yetkili mahkemelerden başlayan ve giderek 'Yeni Yargıtay' ve 'Yeni Danıştay'ın karar ve işlemlerine hükümran olan anlayışın, seçilmiş hükümeti, siyaseti, Meclis'i ve halkı tehdit eder niteliğe dönüştüğü muhataplarınca dile getirilmektedir. Tam kurtulduk derken yeniden, ve bu sefer örgütlü bir şekilde ortaya çıkan bu durumu 'kabus' olarak tanımlamak abartılı bir değerlendirme olmayacaktır. Yargı meselesi hallolunmamıştır, giderek daha ciddi ve içinden çıkılmaz bir hal almaktadır. İşte yeniden yaşamaya başladığımız kabus nedeniyle bir kez daha çok tanıdık argümanlar ile çok tanıdık tartışmaların yürütüldüğü bir yargı tartışmaları dönemine daha girmiş bulunuyoruz. Yürütme organı ve siyasiler yargının 'yetki aşımı'na işaret ederken, yargı cephesi 'kuvvetler ayrılığı' ve 'yargı bağımsızlığı' zırhına bürünmenin verdiği güvence ile eline tutuşturulmuş 'siyasi programa' uygun şekilde ilerlemeye devam ediyor. Demokrat Yargı olarak bu tartışmalara bir kez daha müdahil olmak sorumluluğunu hissediyoruz.

YENİ YARGININ KARAKTERİ

Öncelikle hemen belirtelim ki; bugün yaşamış olduğumuz krizin kaynağı yargı olsa da, niteliği itibarıyla eski dönemden farklıdır. Bu nedenle soruna önceki dönemin argümanları ile yaklaşmak çözümden ziyade; krizin, devletin diğer alanlarına ve nihayetinde halka taşınmasına neden olacağı açıktır. Doğru tedavi için doğru teşhis konulması adına 'yeni yargı krizini' eskisinden ayıran farkın ortaya konulması gereklidir. Eski yargının misyonu; hükümetlere, siyasilere karşı devlet ideolojisini, statükoyu korumak, diğer bir ifadeyle 'kırmızı kitap'ta öngörülen çizgi dışına çıkmasını engellemekti. Misyonun gereği sadece hükümete karşı yerine getirilmekle kalınmamış, 411 kararında olduğu gibi Meclis'i de sınırlayan uygulamalara imza atılmıştı. Şimdi karşılaştığımız sorunun niteliği ise 'yeni yargı'ya verilen misyona bağlıdır. Yenisi, eskisini aşan, bölgesel ve küresel hedefleri içeren bir misyona tekabül etmektedir. Daha açık ifade etmek gerekirse yeni misyon, yargı eliyle 'paralel hükümet', 'paralel devlet' kurma amacı taşımaktadır. Başka deyişle, yargı, önceki dönemdekinin biraz daha ötesinde bir politik kıymet alanına taşınmış bulunmaktadır ki geçmişte ordunun politik konumuna kadar geldiği dahi söylenebilir. Bu nedenledir ki, yargı, her vesile ile özellikle Ortadoğu bölgesinin içinde bulunduğu durum nedeniyle önem kazanan güvenlik, savunma ve istihbarat bürokrasisini hedef haline getirmiş gözükmektedir. Savunma alanına dönük dalga dalga vuran operasyonların ardından bu sefer yeni dalgaları oluşturacak soruşturma rüzgarları MİT Müsteşarının şahsında istihbarat kurumları üzerinde esmeye başlamıştır. Hal böyleyken, yargının attığı adımları, sıradan ve salt hukuki bir işlem olarak değerlendirmek veya bir yargı mensubunun bireysel tercihi ya da hatası olarak göstermeye çalışılmak, tamamen bir yanıltma ve karartmadan ibarettir. Daha somut ifade etmek gerekirse; İstanbul'daki savcının MİT Müsteşarının tutuklanmasına dönük girişiminin Başbakanın hastaneye yatacağı ana denk gelmesini tesadüf olarak açılmak iyi niyetli olduğu varsayılırsa safdillikle açıklanabilir ancak. Oysa gerçekte, son derece planlı ve organize şekilde güvenlik, savunma ve istihbarat bürokrasisini hedef alan ısrarlı, sabırlı ve kararlı adımlar vardır. Dolayısıyla bu sorun eski yargı dönük ezberlerle aşılamayacak kadar ciddidir.

YARGIDA HAKİKİ ÇÖZÜM

Yargı meselesine karşı yine rehavetle yaklaşılması durumunda devlet iktidarının ve kamu alanının düzenlenmesinde bir üst politik araca terfi eden yargının getireceği anti-demokratik sonuçları şimdiden dikkate almak gerekmektedir. Başta belirttiğimiz üzere içinde bulunduğumuz sorun, sadece özel yetkili mahkemeler ve HSYK ile sınırlı değildir. Yüksek mahkemeler dahil olmak üzere tüm yargıyı içine alacak geniş kapsamlı çözüm perspektifini zorunlu kılmaktadır. Dikkat çekilmesi gereken bir nokta da; siyasi partilerin ve sivil toplum kuruluşlarının alacağı tavırla ilgilidir. Başta ana muhalefet partisi olmak üzere siyasi partilere bir hatırlatma yapmakta yarar var. Gelinen yeni aşamada, acilen eski alışkanlıkların ve yargıya dair bildik klişelerin terk edilmesi gerekmektedir. Zira mevcut yargının AK Parti iktidarını devirmesi, muhalefet partilerine iktidar şansı vermeyecektir. Aksine, yargı bu haliyle işlevselleştiği ve kurumsallaştığı takdirde, bundan sonra hiç bir parti gerçek anlamda iktidar olma şansı bulamayacaktır, ne kadar büyük bir oy oranıyla iktidara gelirse gelsin..
Yargının doğurduğu krizle ilgili yapmış olduğumuz tespit ve çözüm önerilerinin dikkate alınmasının önemi hususunda iki sene öncesine ilişkin bir hatırlatma yapalım. Demokrat Yargı Derneği olarak, 2010 Anayasa Referandumu'ndan günler önce 27 Ağustos 2010 tarihinde kamuoyuna yayınladığımız bildiride bugün HSYK'ya egemen olan yargı bürokrasinin faaliyetlerine dikkat çekerek bu günlerde yaşadığımız krizi ve tehlikeli gidişatı işaret ederek, önlem alınmasını istemiştik. Dönemin Adalet Bakanlığı ve Yargı bürokrasisi ise bugün içinde bulundukları makam kapılarının kendileri için açılabilmesi için siyasi iktidarı ve ülkeyi ciddi krizin içine itecek tarzda hükümeti yanlış bilgilendirmekten geri durmamışlardı.

ACİL MÜDAHALE ŞART

Geldiğimiz noktada hükümeti, muhalefet partilerini ve tüm siyasal partileri yargı meselesini daha ciddiyetle tartışmaya davet ediyoruz. Umarız ki hükümet, ana muhalefet ve tüm siyasi partiler yargıdaki iktidarın ülke iktidarını eline geçirme girişimini boşa çıkaracak önlemler alırlar.

UĞUR YİĞİT (DOÇ. DR.) - DEMOKRAT YARGI EŞBAŞKAN