Kurul, son 10 yılda çok önemli soruşturmalara yönelik tavrıyla ve müdahale girişimleri ile gündeme geldi. Bu müdahalelerin başında "Şemdinli soruşturması savcısı Ferhat Sarıkaya ile 12 Eylül darbesini geçekleştiren Kenan Evren hakkında iddianame hazırlayan savcı Sacit Kayasu'nun meslekten ihracı" geliyor. Ergenekon Silahlı Terör Örgütü soruşturması ve davasını yürüten savcı ve hakimlerin 'korsan kararname' ile görevden alınmaya çalışılması ve Erzurum cumhuriyet savcılarının 'özel yetki'lerinin alınması da önemli müdahalelerden.

Tüm bu süreçlerde en çok dikkat çeken konuların başında yüksek yargının HSYK'yı desteklemesi oldu. Yargıtay ve Danıştay başkanlarının, meslektaşlarına ve yargıya sahip çıkması gerekirken, buna müdahale eden HSYK'nın yanında olması soru işaretleri doğurdu. Bu soruların cevabı şüphesiz yüksek yargı sisteminin işleyişinde saklı. Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Serap Yazıcı, bugün yaşananların yüksek yargıdaki "hakimin hakimi seçmesi" sisteminin doğal sonucu olduğunu vurguluyor. Yazıcı, "En önemli olan sorun, Yargıtay ve Danıştay'ın HSYK'nın asıl ve yedek üyelerini seçmesidir. HSYK'nın da Yargıtay ve Danıştay'ın üyelerinin üçte ikisini seçmesidir. Karşılıklı bir ilişki, mesleki bir kooptasyon vardır. Adeta yüksek yargıyla HSYK kapalı bir kast sistemi gibi çalışmaktadır." diyor. Yani, Yazıcı'nın da dikkat çektiği gibi yüksek yargıdaki "al gülüm-ver gülüm" şeklindeki seçim sistemi hukuki krizlerin yaşanmasında en önemli etkenlerden biri.

Yüksek yargı üyelerinin seçimi demokratik ve tüm yargı mensuplarının iradesini yansıtmaktan uzak. Yargıtay ve Danıştay'da, HSYK ve Anayasa Mahkemesi'ne üye seçimleri yapılırken ilginç bir tablo ortaya çıkıyor. HSYK'ya üç üye gönderilecekse her üye için ayrı seçim yapılıyor. Demokratik sistemlerdeki seçim mantığına aykırı bu kural Anayasa Mahkemesi'ne üye seçilmesi konusunda da aynı şekilde işletiliyor. Adaylar bir seçimde aldıkları oy oranına göre sırayla gönderilmek yerine, her bir üye için ayrı seçim yapılıyor. Yani her şartta sadece belirli bir görüşün seçtiği aday HSYK ve Anayasa Mahkemesi'ne gidiyor. Bununla birlikte HSYK, Yargıtay ve Danıştay'a üye atıyor. Yargıtay ve Danıştay da HSYK'ya üye seçiyor. Bu yüksek yargıda hiç bitmeyen bir kısırdöngüye neden oluyor.

Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi ve Anayasa hukukçusu Serap Yazıcı, yüksek yargıdaki bu kısırdöngüye sebep olan seçim sistemini ve HSYK'nın yapısını sık sık eleştirerek gündeme getiriyor. Yüksek yargıdaki son gelişmeler, Yazıcı'nın eleştirilerini bir kez daha doğruluyor. Prof. Dr. Yazıcı, HSYK'nın yargı mensuplarının özlük haklarıyla ilgili karar vermeye yetkili idari bir organ olduğunu ve kararlarının da 1982 Anayasası'na göre yargı denetimine tabi olmadığına dikkat çekiyor.

HSYK'nın Adalet bakanı ve müsteşarı dışındaki 5 üyesinin Danıştay ve Yargıtay'dan geldiğini belirtiyor. Anayasa'ya göre HSYK'nın yargı mensuplarının mesleki güvence sağlaması gereken bir kurum olduğunu ancak bu yapısının 'mesleki güvence' sağlamaya yönelik olmadığını vurguluyor. Demokratik ülkelerde HSYK gibi organların yargıçlar ve yargıç olmayan üyelerden oluştuğuna dikkat çeken Yazıcı, yargı mensuplarının yargının her biriminden, yargıç olmayanların da parlamentodan seçimle geldiğini anlatıyor. Demokratik ülkelerde aynı görevi yapan kurumlarda demokratik meşruiyet ve hesap verilebilirlik boyutunun çok önemli olduğunu vurgulayan Yazıcı, "HSYK, yargı kararı alan kurum değil, idari kararlar alan idari kurumdur. Bu kurumların demokratik sistemlerde hesap verebilir olması gerekir. HSYK'nın kararlarına karşı yargı denetimi mevcut değildir." diyor. Yazıcı'nın bu konuda en fazla durduğu nokta ise Yargıtay ve Danıştay'ın HSYK'nın asıl ve yedek üyelerini seçmesi. HSYK'nın da, Yargıtay ve Danıştay'ın üyelerinin yaklaşık 2/3'ünü ataması. Yazıcı bu durumu şöyle yorumluyor: "HSY ile Yargıtay ve Danıştay arasında karşılıklı bir ilişki, mesleki bir kooptasyon vardır. Adeta yüksek yargıyla HSYK kapalı bir kast sistemi gibi çalışmaktadır. Tabii bu da yargı mensuplarının mesleki güvencelerinin zaafa uğramasına sebep olmaktadır. Bu nedenle mutlaka Türkiye'de bir yargı reformu çalışması yapılmalıdır. Bu çalışmanın da HSYK'nın yeniden yapılandırılmasını konu alması gerekmektedir."

HSYK'ya yargıç dışı üye seçilmesi ve HSYK kararlarının yargı denetimine açılması gerektiğini kaydediyor. Bunların gerçekleşebildiği takdirde de Türkiye'de yargı ile ilgili sorunların çözümünde önemli bir adım atılmış olacağını vurguluyor. Yazıcı son olarak da, yaşanan hukuki krizlerde HSYK-Yargıtay ve Danıştay'ın birbirine destek olmasını da seçim üyelerinin atanması ve seçim sistemine bağlayarak "Bugün gördüğümüz tabloda bu kast sisteminin izlerini görmek mümkün." tespitinde bulunuyor. BÜŞRA ERDAL /ZAMAN