Ceza Muhakemesi Kanunu m.231/12’ye göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı itiraz kanun yoluna gidilebilmektedir. Uygulamada itiraz incelemesi; yargılamanın esasına girilmeksizin, yalnızca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının fiil ve faile ilişkin şartları yönünden yapılmakta idi. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı yapılan itiraz incelemesinde; fiile ve faile ilişkin şartla sınırlı olduğuna dair kabulün açık yasal dayanağı olmamakla birlikte, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 03.02.2009 tarih, 2009/4-13 E. ve 2009/12 K. sayılı kararı ve ceza dairelerinin kararları ile HAGB’ye yapılan itirazın, dosyanın esasını değil, yalnızca HAGB’nin fiile ve faile ilişkin şartları ile sınırlı incelemeyi kapsadığı görüşü benimsenmiştir.

Ancak son dönemde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarına karşı yapılan itirazlarda itiraz merciinin; şartlara ilişkin değerlendirmenin yanı sıra, usul ve esas yönünden inceleme yaparak, her türlü hukuka aykırılıkları denetleyebileceği kabul edilmeye başlanmıştır. Özellikle Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 22.01.2013 gün, 2012/10-534 E. ve 2013/15 K. sayılı kararı referans alınarak bu yönde bir uygulamaya gidildiği anlaşılmaktadır.

Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin 22.11.2017 tarih, 2017/2715 E. ve 2017/13518 K. sayılı kararında; “İnceleme konusu somut olayda; sanık müdafii ve o yer Cumhuriyet Savcısınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması mahkeme kararına, suçun oluşmaması ve çelişki oluşturması nedenleriyle itirazda bulunulması üzerine, itirazı inceleyen merciince, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar usul ve Yasaya uygun olduğundan bahisle itirazın reddine karar verildiği görülmektedir.

Yukarıda verilen Ceza Genel Kurulu kararında (2012/10-534 E. ve 2013/15 K.) da vurgulandığı üzere, itirazı inceleyen merciinin, hem usul ve hem esas yönünden inceleme yapılarak, her türlü hukuka aykırılıkları denetleyebileceği” belirtilmiş ve HAGB’ye yapılan itiraz incelemesinin geniş tutulmasına dair benzer bir görüşe yer verilmiştir.

Kanaatimizce bu görüşün dayanağı, CMK m.231/12’dir. Bu hükme göre; “Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına itiraz edilebilir”. HAGB’ye yapılan itiraz incelemesinde itiraz merciinin geniş yetkiye sahip olduğunu, yani sadece HAGB’nin fiile ve faile ilişkin şartlar ile değil, işin esası yönünden inceleme yapılabileceğini, çünkü kanun koyucunun incelemenin çerçevesine sınır koymadığını savunan görüş, kendisine CMK m.231/12’yi dayanak almaktadır. Oysa bu hüküm incelendiğinde; itiraz kanun yolunun yalnızca hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile sınırlı tutulduğu ve bunun dışında itiraz merciinin işin esasına yönelik inceleme yapamayacağı, itiraza konu edilen HAGB kararı önüne gelen itiraz mercii tarafından, CMK m.231/5-6’da fiile ve faile ilişkin şartların gerçekleşip gerçekleşmediğine dair denetim yapılabileceği sonucuna varılabilmektedir.

Farklı içtihat ve uygulamalar dikkate alındığında; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin itiraz incelemesinin sadece şartlar yönünden mi yapılması gerektiği, yoksa esas ve usule aykırı hukuka aykırılıkları da kapsayıp kapsamadığı noktasında tartışma olduğu görülmektedir.

Kanaatimizce; CMK m.231/12’de öngörülen itiraz kanun yolunu, itiraz merciinin yargılamanın esasına girmesinin önünün açılması olarak değerlendirmek isabetli olmayacaktır. CMK m.267’de öngörülen itiraz kanun yolunun mahkeme kararlarına karşı başvurulacak bir yol olduğu esas alındığında, HAGB kararına ilişkin itiraza konu kararın; mahkemenin ulaştığı vicdani kanaat sonucu verdiği ve açıklanmasını geri bıraktığı mahkumiyet hükmü olmadığı, bilakis mahkumiyet hükmünün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin verilen karar olduğu açıktır. Dolayısıyla itiraz merciinin verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına ilişkin itiraz incelemesi yapabileceği, delil değerlendirmesi ve suçun unsurlarının tartışılması hususlarının itiraz incelemesi kapsamında olmadığı kabul edilmelidir. HAGB’nin fiile ilişkin şartları ile ilgili itiraz kapsamında, elbette itiraz mercii tarafından suçun hukuki niteliğinin tartışılması, hapis cezasının alt haddi yönü ile ilgili değerlendirilmesi ve HAGB uygulanmayan suçlardan olup olmadığı hususlarının tespiti önem arz etmektedir. Ancak itiraz merciinin bu incelemesi, maddi vakıanın tüm açılarından değerlendirilmesi, delillerin ve suçun unsurlarının tartışılması aşamasına varmamalıdır. Bu inceleme dava dosyası üzerinden ve iddiaya konu fiil ile dikkate alınmak suretiyle yapılmalıdır.

Yukarıda yer verdiğimiz Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin kararında izlenen mantık; maddi hakikate ve adalete ulaşılması amacını taşıyan bir kovuşturmada verilen karar yalnızca HAGB olsa, işin esası sanığın mahkumiyeti ile sonuçlanıp ilan edilmese de, bu karara yapılan itirazı inceleyen itiraz merciinin, hem CMK m.231/12 bu incelemenin kapsamına yasal sınırlama getirmediğinden ve hem de kararı veren mahkemenin, bir bütün olarak yargılamanın dürüstlüğünün ihlali olarak nitelendiren, “delilleri değerlendirmede bariz takdir hatası” veya “açık keyfilik” yaparak hareket ettiğinin, her ne kadar sanık HAGB’nin tatbikini kabul etse de, bir ceza tehdidi altında olması sebebiyle sırf bu irade beyanı ile yetinilerek, beraat edebileceği yerde hakkında HAGB kararı verilmesinin hukuka aykırılığını ortadan kaldırılmasına dayanmaktadır.

Her ne kadar bu görüşte ilk bakışta isabet olsa da, HAGB kararının nev’i şahsına münhasır olduğu ve olağan yöntemlerle açıklanamayacağı, burada fiile ve faile ilişkin şartların gerçekleştiği ve mahkemece sanığın mahkumiyetine karar verilmesinin düşünüldüğü durumda, kabulü halinde sanık yararına HAGB kararı verilmesi mümkün kılınmıştır. Esasında kanun koyucu; maddi hakikate ve adalete ulaşılması amacından vazgeçmese de, sınırlanan itiraz merciinin denetim yetkisi yoluyla iki dereceli yargılamanın akamete uğradığı, bu şekilde sanık beraat edebileceği yerde HAGB kararı ile mağdur olabileceği sonucuna varılabilir ki, Yargıtay 18. Ceza Dairesi de bu arızanın veya eksikliğin giderilmesini amaçlayarak, İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi 7. Ek Protokolü’nün “Cezai konularda iki dereceli yargılanma hakkı” başlıklı 2. maddesini gözetmiş olabilir.

Yargıtay 18. Ceza Dairesi bu kararında; sanığın HAGB’yi kabul edip etmediğine bakmaksızın, yalnızca HAGB’nin fiile ve faile ilişkin şartları yönünden değil, açık hukuka aykırılık ve bariz takdir hatasının yapıldığı noktaları tespit eden itiraz merciinin işin esasına girip HAGB kararını kaldırabileceğini ifade etmektedir. Kanaatimizce, Dairenin bu yönü ile verdiği karar isabetlidir. Çünkü HAGB kararı; her ne kadar bir mahkumiyet kararının ilanı olmasa da, sonuçları itibariyle sanığın kısıtlayan, denetimli serbestlik süresince bazı haklardan yararlanmasını engelleyen, en önemlisi de aklanma hakkını kısıtlayan sonuçlara yol açabilmektedir ki, Disiplin Hukuku yönünden HAGB kararı nedeniyle yaptırımlara tabi tutulma, mesleki haklarını, ruhsatlarını kaybetme, sivil toplum örgütlerinde yer alma şartlarını sağlayamama hususları bu sonuçlara örnek gösterilebilir.

Ancak belirtmeliyiz ki; mevcut CMK m.231’in, HAGB ile ilgili hükümleri Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin bu genişletici yorumu yaparak, HAGB kararını denetleyen itiraz merciinin işin esasına girecek ve davayı görecek şekilde yetkili sayılmasına elverişli olduğu söylenemez. Bu sebeple, Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin kararına ve yasal değişiklik yapılmadıkça itiraz merciinin geniş denetim yetkisine sahip olduğu görüşüne katılmamaktayız. Kanun koyucu bunun aksini düşünse idi, HAGB kararına karşı itiraz kanun yolunu değil, istinaf kanun yolunu açık bırakırdı veya işin esasını ilgilendirmeyen itiraz kanun yoluna istisnai ve geniş bir yetki tanırdı ki, bu yetki tanınmadığı sürece Yargıtay 18. Ceza Dairesi’nin kabulünde isabet olmayacaktır.

Sonuç olarak; yukarıda yaptığımız açıklamalar çerçevesinde, iki dereceli yargılanma hakkının da korunması dikkate alınarak, HAGB kararına yapılan itirazda, ya itiraz merciinin yetki alanını genişleten veya HAGB kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurmayı mümkün kılan bir usulün tanınması isabetli olacaktır. Bizce bu sorun, itiraz merciinin inceleme yetki alanının genişletilmesi ile çözülebilir. Böylece; HAGB kararını veren yerel mahkeme de, işin esasına girilmek suretiyle kararının inceleneceğini önceden bilecektir.

.

Prof. Dr. Ersan Şen

Av. Mert Maviş

.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.