Haksız arama suçu Türk Ceza Kanunu’nun 120. maddesinde “Hukuka aykırı olarak bir kimsenin üstünü veya eşyasını arayan kamu görevlisine üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.” şeklinde düzenlenmiştir.

Öncelikle bu suçla korunmak istenen hukuki yarar haksız yere gerçekleşen arama sonucunda insan haysiyetini korumak ve bunun yanında özel hayatın gizliliğini de güvence altına almaktır.[1] Kişinin üzerinin aranmasının özel hayatını ihlal ettiği yönünde en önemli kararlardan biri Terry vs Ohio, Supreme Court kararıdır.[2]
           
Suçun faili yalnızca kamu görevlisi olabileceği için bu suç özgü suç niteliğindedir. Bir başka ifade ile suçun failinin kamu görevlisi olmayan kişiler olmayacağı açık olmakla birlikte bu yönüyle özgü suç olduğu açıktır.
           
Suçun mağduru herkes olabilir ve bunun yanında mağdurun akıl sağlığının yerinde olup olmaması da önemli değildir.[3] Yine aynı şekilde mağdurun hangi siyasi görüşe sahip olduğu ya da dine mensup olduğu da suçun oluşması açısından önemsizdir.[4]
           
İlgili düzenlemeye bakıldığında hukuka aykırı olarak bir kimsenin üstünün veya eşyasının aranmasından bahsedilmiş olması sebebiyle, aramanın mevzuata uygun olmaması gerektiği ifade edilmek istenmiştir. Arama iki halde hukuka aykırı olabilir. Bunlardan ilki geçerli bir arama kararı olmaksızın ya da kararda belirtilen sınırlara uyulmadan arama yapılması, ikincisi ise aramanın uyulması gereken kurallara uyulmayarak gerçekleştirilmiş olmasıdır.[5] Üst araması kişinin üzerinde, ceplerinde, kısacası görünmeyen yerlerinde gerçekleşen arama, eşya araması ise kişinin sahip olduğu maddi varlığa ya da delil olabilecek eşyaları üzerinde gerçekleştirilen aramadır.[6]
           
Arama adli ya da önleme araması olabilir. Adli aramaya ilişkin CMK m. 116 vd., önleme aramasına ilişkin olarak ise PVSK m. 9 her iki aramayı da açıkça ifade etmiştir. Bununla birlikte yönetmelikte de bu hususlara ilişkin usuller belirtilmiş bulunmaktadır.
           
Suç ancak kasten işlenebilen bir suç olmakla birlikte taksirli haline ilişkin olarak bir düzenleme bulunmaması sebebiyle taksirle işlenemez. Dolayısıyla failin, bir başkasının üstünü ya da eşyasını hukuka aykırı olarak aradığını bilmesi ve eylemi istemesi gerekmektedir.[7]
           
Yukarıda belirtildiği şekilde hukuka aykırı olarak bir kimsenin üstünün ya da eşyasının aranması sonucu oluşan haksız arama suçunun cezası 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezasıdır. Şayet fail suçu adli görevinin ifası sırasında işlemiş ise bu durumda genel hükümlere göre yani CMK m. 161/5’e göre, şayet idari bir görevin ifası sırasında işlemiş ise 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Kanun hükümleri uygulama alanı bulacaktır.[8]
           
Hukuka aykırı olarak gerçekleştirilen arama şayet mağdurun konutunda meydana gelmiş ise bu durumda fail ayrıca konut dokunulmazlığını ihlal suçundan dolayı cezalandırılır. Bununla birlikte aynı mağdura karşı farklı zamanlarda haksız arama eylemi gerçekleştirilmiş ise bu durumda zincirleme suç hükümleri uygulanacaktır.
           
Yine bu suçla birlikte dikkat edilmesi gereken bir başka önemli husus ise CMK m. 141/1-i hükme gereğince hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen kişiler maddi ve manevi tüm zararlarını devletten isteyebilirler. Nitekim Yargıtay da bu hususta Yasal düzenleme doğrultusunda tazminat isteminin haksız arama kararı veya hukuka aykırı arama kararına değil, arama kararının ölçüsüz bir şekilde yerine getirilmesine dayanması gerekmektedir. Yine yasada arama kararı verilmesi makul bir şüphenin varlığına bağlıdır ve Savcının bu kararı vermeden önce işin gerçeğini araştırması zorunluluğu düzenlenmiştir. iği anlaşılmakta ve Dairemiz uygulamaları da bu yönde ise de açıkça hukuka aykırı olarak verilen bir arama kararı için tazminat isteminde bulunulup, bulunulamayacağının da değerlendirilmesi gerekmektedir. Bu ilkeler ve belirlemeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde, hakkında yapılmakta olan bir soruşturma ve kovuşturmanın bulunması veya suç ihbarı üzerine işin esası araştırılıp şüpheli veya sanığın yakalanması veya suç delillerinin bulunduğu hususunda “makul şüphe” değerlendirmesi ve başka suretle delil elde edilme imkanının bulunup bulunmadığı ve buna ait somut gerekçeler de gösterilmek suretiyle, yukarıda belirtilen Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararındaki ölçütler de nazara alınarak, arama kararı verilmesi gerekirken davacının “uyuşturucu ticareti ve silah kaçakçılığı” yaptığına ilişkin telefon ihbarı üzerine CMK’nın 160. maddesi gereğince yetkili Cumhuriyet Savcılığınca işin gerçeği araştırmaya başlanmadan, ortada makul şüphe olduğuna dair bir delil ve başka kişi veya olaylar hakkında yapılan bir soruşturma da bulunmadığı ve yapılan aramanın AİHM kararlarındaki ölçütlere ve ilkelere uygun olmadığı dolayısıyla hukuka aykırı olduğu anlaşılmakla davacı lehine makul bir miktar manevi tazminata hükmedilmesi gerekir.”[9] şeklinde ifade etmiştir.
           
Kısaca özetlemeye çalıştığım bu hususlar umarım faydalı olmuştur. Herkese saygı ve sevgilerimle.
 
Av. Murat YILMAZ
           
 
[1] ARTUK / GÖKCEN / YENİDÜNYA, Türk Ceza Kanunu Şerhi, 2. Baskı, Md. 88-153, 3. Cilt, s. 4286.
[2] John W. Terry v. State of Ohio, 1968 Tarihli Kararı.
[3] YILDIRIM / Akif, Türk Ceza Hukukunda Haksız Arama Suçu, TAAD, Yıl: 5, Sayı: 19, Ekim 2014, s. 596.
[4] GÜLŞEN / Recep, Haksız Arama Suçu, s.142. http://www.dicle.edu.tr/Contents/aef3fa93-69ca-4509-be04-2e3699dd80c0.pdf [Son Erişim Tarihi: 15.06.2016]
[5] ARTUK / GÖKCEN / YENİDÜNYA, a.g.e, s. 4287-4288.
[6] YILDIRIM / Akif, a.g.e, s. 598.
[7] ARTUK / GÖKCEN / YENİDÜNYA, a.g.e, s. 4290.
[8] ARTUK / GÖKCEN / YENİDÜNYA, a.g.e, s. 4291.
[9] Yargıtay 12. Ceza Dairesi, 2013/9105E., 2013/30731K., 24.12.2013 Tarihli Kararı.