Bunun çok örnekleri vardır. 

Eğer çalışırsan, bir şeyler yapmaya kalkarsan mutlaka karşılığını görürsün. 
 
Çalışmanın bizim toplumumuzdaki karşılığı “cezalandırılmak”tır.

Eğer “KKÇ” taktiğini izlersen yani ”kaçma, karışma, çalışma”dersen, bir şey olmaz. 

Rahat eder, gidersin.

Daha önce başlangıcını anlattığım bir çalışmanın devamı hakkında bilgi vermek istiyorum.

Hatırlayacaksınız, Temmuz.2014 tarihinde yani bundan tam bir sene önce Resmi Gazete’de “Terörün -sözümona- sona erdirilmesi ile ilgili” çok uzun ve fiyakalı bir isim altında bir kanun çıktı.

Bazı partiler ve milletvekilleri bu yasanın iptali için Anayasa Mahkemesine başvuracaklarını söyledilerse de, herhalde başlarını başka yerlere vurdular ve Anayasa Mahkemesine baş vurmadılar.

Daha sonra Ekim.2014 tarihinde bu kanuna dayanarak bir kararname yayınlandı. İşte buna itiraz etme hakkı vatandaşlara da tanınmıştı. Bu sebeple kararnamenin iptali için Danıştay’da dava açtım. Bu davada kanunun da iptali için davanın Anayasa Mahkenmesine gönderilmesini talep ettim.

İptali istenen kararnamede ne mi deniyordu? 

“Bu kanun ve kararname kapsamında görevli kişilerin, görev nedeniyle işledikleri suçlar için hukuki, idari, cezai hiç bir dava açılamaz” deniyordu.

Böylece “Dünya Hukuk Literatürüne” yeni bir deyim getirmiş oluyorduk: “Görev nedeniyle işlenen suç.”
Görev nedeniyle suç işlenir mi?

Demek ki bizde işlenebiliyordu.

İşlenen suç için dava açılamaz denilebilir mi?

Demek ki bizde denebiliyordu.

İşte bu nedenle ve bunların iptali için davayı açtıktan sonra uzun süre bekledim. Nihayet 5 ay sonra ilk karar geldi.

Kararın “özet” kısmında; dava ile ne istediğim gayet net ve açık bir şekilde yazılmıştı. Ancak sonuç kısmında “dava ile ne istendiği anlaşılamadığı için davanın reddine” karar verildiği yazılı idi.

Verilen ek süre içinde davamı yeniledim. 

Ne istendiğine açıklık getirdim. İptali istenen kararnamenin bir bütün olarak, kanun ve Anayasaya aykırı olduğunu, içindeki aykırılık gösteren maddelerin izahını yaptım. Ayrıca ve esasen Yüksek
Mahkemenin; benim istek ve talebime ve gerekçelerime bağlı olmaksızın, aykırı göreceği maddeleri iptal edebileceğini, aykırı görmedikleri kısım için red kararı verebileceğini ve dosyanın Anayasa Mahkemesine gönderilmesini “tekraren” talep ettim.

Aradan aylar geçtikten sonra 19.6.2015 gününde gelen yeni kararda  gene “dava konusu ve sebebinin ortaya konulmadığı” gerekçesi ile davanın reddedildiği ve eğer istersem, bu kararı Danıştay Dava Daireleri Kurulu nezdinde temyiz edebileceğim bildiriliyordu.

Cebimden yeniden; dava giderlerini ve harçlarını ödemek suretiyle bu temyizi de bir kaç gün içinde yaptım.

Hiç bir çalışma cezasız kalmıyordu.

Davayı açtığım günden itibaren yani 1.10.2014 tarihinden itibaren hiç yol alamamıştık. Bu dava yaklaşık olarak Genel Kurul’da iki sene daha bekleyecek olduğuna göre bir netice de alamayacaktık.

Ama biz “tarihe bir not düşmüştük” ve not düşmeye devam edecektik.

“Hiç bir çalışma cezasız kalmaz.”

Vatan, millet, adalet ve inandığımız ilkeler için her türlü cezayı ödemeye hazırdık.

(Bu köşe yazısı, sayın Av. Erdem AKYÜZ tarafından 
www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)