Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Somutlaştırma yükü ve delillerin gösterilmesi başlıklı” 194. maddesinde tarafların dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmek zorunda olduğu düzenlenmiştir. Bu hususa ek olarak, Kanunda delillerin hangi süre içerisinde sunulması gerektiği de açıklanmıştır. Nitekim bu düzenleme ile ulaşılmak istenen amaç yargılamanın doğru ve hızlı bir şekilde ilerlemesini sağlamaktır.

HMK’nın 119. maddesinde dava dilekçesinde iddia edilen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin açıklanması gerektiği belirtilmiştir.  Dava dilekçesinde gösterilen ve davacının elinde bulunan belgelerin asıllarıyla birlikte davalı sayısından bir fazla düzenlenmiş örneklerinin veya sadece örneklerinin dilekçeye eklenerek mahkemeye verilmesi ve başka yerlerden getirtilecek belge ve dosyalar için de bunların bulunabilmesini sağlayıcı açıklamanın dilekçede yer almasının zorunlu olduğu düzenlenmiştir. Aynı şekilde davalı için de cevap dilekçesinde savunmanın dayanağı olarak ileri sürülen her bir vakıanın hangi delillerle ispat edileceğinin açıklanması gerektiği belirtilmiştir.

HMK’nın 140. Maddesinde, ön inceleme duruşmasında, taraflara dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları belgeleri mahkemeye sunmaları veya başka yerden getirtilecek belgelerin getirtilebilmesi amacıyla gereken açıklamayı yapmaları için iki haftalık kesin süre verileceği düzenlenmiştir. Bu kapsamda davacı ya da davalı taraf dava veya cevap dilekçesinde ileri sürdüğü ancak mahkemeye sunmadığı belgeleri sunmak ya da belgenin ilgili kurumdan celbi için gerekli açıklamayı yapmak üzere iki haftalık kesin süreye sahip olmaktadır. Taraflar kesin süre içinde dilekçesinde yer alan belgeleri dosyaya sunmadığı veya gerekli açıklamayı yapmadığı takdirde o delile dayanmaktan vazgeçmiş sayılacaktır.

Nitekim taraflarca getirilme ilkesinin uygulandığı davalarda, deliller kural olarak taraflarca gösterilir; hâkim delillere kendiliğinden başvuramaz. Fakat hâkim, bilirkişi ve keşif delillerine kendiliğinden de başvurabilir. Hâkim, isticvaba da kendiliğinden karar verebilir. Bu hususa ek olarak hâkim, davayı aydınlatma ödevi kapsamında, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir. (Prof. Dr. Baki Kuru, Prof. Dr. Ramazan Arslan, Prof. Dr. Ejder Yılmaz, Medeni Usul Hukuku, Yetkim Yayınları, Ankara 2012, s. 368)

Taraflar kural olarak Kanunda belirtilen süreden sonra delil ileri süremezler. HMK’nın 145. maddesinde tarafların, Kanunda belirtilen süreden sonra delil gösteremeyeceği ancak bir delilin sonradan ileri sürülmesinin yargılamayı geciktirme amacı taşımıyorsa veya süresinde ileri sürülememesi ilgili tarafın kusurundan kaynaklanmıyorsa, mahkemenin o delilin sonradan gösterilmesine izin verebileceği düzenlenmiştir. Sonradan delil gösterilmesi halinde takdir yetkisi hâkime ait olmaktadır. Taraflarca sonradan delil gösterilmesi halinde mahkemece, somut olayın özellikleri dikkate alınarak yargılamayı geciktirme kastının bulunup bulunmadığı veya delilin süresinde ileri sürülememesinin nedeninin tarafların kusurundan kaynaklanıp kaynaklanmadığının araştırılması gerekmektedir. Nitekim HMK’nın yukarıda anılan 194. maddesi yeni bir düzenleme olup bu madde ile yargılamanın doğru ve hızlı bir şekilde ilerlemesi amaçlanmıştır.

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin aşağıda yer verilen 03.07.2013 tarihli 2013/6356 Esas 2013/18904 karar sayılı kararında;

“Mahkemece; ” davalının cevap dilekçesinde tanık deliline dayanmadığı, daha sonra dilekçeler teatisinde de tanık ve delil bildirmediği” gerekçesiyle davalı tarafın delilleri toplanmadan davacı delilleri ile sonuca gidilmiştir.
Davalının davaya süresinde cevap vermemiş olması, delil bildirme ve savunmasını ispat etme hakkını ortadan kaldırmaz. Davaya süresinde cevap verilmemesinin sonucu, davacının dava dilekçesinde ileri sürdüğü vakıaların tamamının inkar edilmiş olmasıdır (HMK. Md. 128). Bu böyle olmakla birlikte süresinde davaya cevap vermeyen davalı, Hukuk Muhakemeleri Kanununun 145/1. Maddesindeki hal dışında, davacıya kusur isnat edemez ise de, davacının iddiasını dayandırdığı vakıaların gerçekte vukuu bulmadığına, diğer bir ifade ile evlilik birliğini temelinden sarsar nitelikte bir hadisenin mevcut olmadığına yönelik olarak kanunda belirtilen süre içinde olmak koşuluyla delil bildirebilir.

Aksinin kabulü, bir kez cevap süresini kaçırmış veya davaya cevap vermemiş olan davalının bundan sonra delil bildirememesi sonucunu doğurur. Bu ise Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27’nci maddesinde yer alan hukuki dinlenilme hakkını zedeler.

Tarafların, dilekçelerinde gösterdikleri, ancak henüz sunmadıkları “belge” niteliğindeki delillerini sunmaları için ön inceleme duruşmasında iki haftalık kesin süre verilmesi yasal olarak mümkün (HMK. Md. 140/5) iken, uyuştukları ve ayrıştıkları hususlar henüz belirlenmeden tarafların, ön inceleme duruşmasından önce davanın daha başında (tensiple) ” tanık bildirmelerini” beklemek doğru olmadığı gibi, bu yönde tensiple kesin mehil verilse bile, bu hukuki sonuç doğurmaz. 

Çünkü delil çekişmeli vakıalar için gösterilir (HMK. Md. 187/1).Taraflar arasındaki çekişmeli hususlar ise ön inceleme duruşmasında belirlenir (HMK. Md. 140/1). Tahkikat tespit edilen çekişmeli hususların çözümü için yürütülür. O halde davalıya tanıklarını göstermesi için süre verilmeli, gösterdiği takdirde, tanıkları savunması çerçevesinde dinlenmeli ve tüm deliller birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonucu uyarınca karar verilmelidir. Bu yapılmadan eksik inceleme ile hüküm tesisi doğru bulunmamıştır.” (www.kararara.com,  çevrimiçi : 26.09.2015)
gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.  Anılan kararda her ne kadar davacı tarafından süresinde cevap dilekçesi verilmemiş ve dilekçe teatisi aşamasında tanık ve diğer delillere başvurulmamış ise de bu durumun davalının ispat hakkını ortadan kaldırmayacağı belirtilmiştir. Bu hususa ek olarak, taraflar arasında çekişmeli olan vakıaların öninceleme duruşmasında tespit edileceği gerekçesiyle ön inceleme duruşmasından önce tanıklarını bildirmeyen davalı tarafa tanık isim ve adreslerini bildirmesi için süre tanınması gerektiğine karar verilmiştir.

Yukarıda yer alan kararda da görüldüğü şekilde uygulamada kimi mahkemelerce tensip zaptı ile taraflara tanıkların bildirilmesi için süre verildiği ve ön inceleme duruşmasında tanıkların dinlendiği örnekler bulunmaktadır. Ancak söz konusu uygulama HMK sistematiğine uymamaktadır. Zira ön inceleme duruşması yapılmadan tarafların anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların belirlenmesi mümkün değildir.

Ön inceleme duruşması, tahkikata hazırlık yapılan taraflar arasındaki uyuşmazlık konusunun belirlendiği ve delillerin toplanması için gerekli işlemlerin yapıldığı aşamadır. Bu sebeple anılan karar kapsamında her ne kadar davalı taraf yasal süre içinde delillerini bildirmemiş ise de ön inceleme duruşmasında davalı tarafa tanık isim ve adreslerinin bildirilmesi için süre verilmesi yerinde bir karardır. Nitekim ön inceleme duruşması ile tarafların uyuştukları ve ayrıştıkları konular tespit edilmiş olmaktadır. Kaldı ki, dava kapsamında tanık isim ve adreslerinin bildirilebilmesi için uyuşmazlık konusunun net olarak tespit edilmiş olması gerekmektedir. Bazı uyuşmazlıklar yönünden dilekçe teatisi tamamlanmadan ve ön inceleme duruşması yapılmadan tanıkların bildirilmesi fiilen mümkün olmamaktadır. Nitekim taraflar tanıklarını uyuşmazlık kapsamına göre seçmekte ve mahkemeye bildirmektedir. Bu hususa ek olarak, tanık delili özellikle iş davaları yönünden önemli bir delil niteliği taşımaktadır. Zira iş davalarında önemli dava konularından olan fazla mesai alacağına ilişkin davaları tanık delili ile kanıtlamak mümkündür. Uygulamada da birçok fazla mesai davası tanık ile kanıtlanmakta ve sonuçlandırılmaktadır. Öte yandan işe iade davalarında işverenler üzerinde olan ispat yükü adına işveren tarafı ağırlıklı olarak tanık deliline dayanmaktadır. Bu bağlamda işçi tarafınca bildirilecek tanıklara göre tanıkların belirlenmesi önem arz edebilmektedir. Bunun sonucunda ön inceleme aşaması yapılmadan tanık isimlerinin bildirilmesinin davanın tüm tarafları için sıkıntılar yaratabileceği ve ön inceleme sonrasında tanık isimlerinin bildirilmesinin taraflar açısından daha faydalı olduğu buna ek olarak HMK sistematiğine bu durumun daha uygun olduğu şüpheye mahal vermeyecek şekilde bellidir.

Açıklanan hususlar kapsamında, tahkikata ilişkin olan işlemlerin gerçekleştirilmesi için ön inceleme duruşmasında uyuşmazlığın açıklığa kavuşturulması ve açıklığa kavuşan uyuşmazlık sonucunda taraflara delillerin ve eksikliklerin tamamlanması için tahkikat aşamasına geçmeden evvel kesin süre verilmesi gerekmekte olup Yargıtay’ın anılan kararının yerinde olduğunu düşünmekteyiz.

Av. Çiğdem ÇİLCİ