Hukuk Devletinin ne olduğunu anlamak için, Hukuk Devletini tanımını yapan kavramların açılımını 
yapmak gerekir: Bu kavramlar, hukuk, hukuk devleti, hukukun üstünlüğü ve bu kavramların 
karşıtı olan polis devletidir.

Bu kavramların da anlamı sırayla şöyledir;

HUKUK:
Toplum hayatını ve bu hayat içinde yer alan kişilerin birbiriyle ve devletle olan ilişkilerini ve devleti oluşturan kurumların birbiriyle olan ilişkilerini düzenleyen kurallar olup, bu kurallar, objektiftir. Bu kuralların, kaynağı, örf ve adetler, gelenekler, sözleşmeler, idari işlemler, yasalar, mahkeme kararları, uluslararası sözleşmeler ve genelde, bütün toplum ve devletler tarafından benimsenmiş ve evrenselleşmiş yazılı metinlerdir.

HUKUK  DEVLETİ: Devleti oluşturan kurum ve kuruluşların, Anayasaya, yasalara, Avrupa  İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi  kararlarına  ve evrenselleşmiş  hukuk kurallarına uymayı kabul ve taahhüt ettiği  bir anlayışı içerir. Hukuk Devletinde, devletin bütün organlarının görev yetkilerini, hukuka bağlı yasalardan aldığı, hukuka bağlı olmayan bir yetkinin kullanamayacağı, idarenin bütün eylem ve işlemlerine karşı, kişilerin yargı yoluna başvurma hakkına sahip olduğu, sonuç olarak, keyfilik özelliği taşımayan eylem ve işlemlerin bulunmadığı devlet, hukuk devletidir.

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ: Devletin yanında, hukukun daha fazla kendini gösterebildiği devlettir. Hukukun devlet yönetiminde egemen olduğu, devletin hukuka kayıtsız şartsız bağlı bulunduğu devlettir. Hukukun üstünlüğü anlayışında, hukuk her zaman öndedir. Ve genel anlamda çok hukuk, az devlet vardır. Hukuk devletinde ise devlet kavramı, hukuktan önce gelir.
Hukukun üstünlüğü anlayışında, devlet yönetiminde bulunanların, daha doğrusu siyasal iktidar sahiplerinin, keyfi işlem ve eylemlerinde, yönetilenlere, hukuksal güvenceler sağlayan bir devlet tipi olup, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, kişilerin kendilerini güvende hissettikleri devlettir. Devleti yönetenlerin, eylem ve işlemlerinde, bütünüyle, hukuk kurallarına bağlı olduğu bir sistemi ifade etmektedir.
       
Ülkemiz, Avrupa Birliği’ne girmek için yoğun çaba gösteren ve bu konuda müzakereler sürdüren bir devlettir. Böyle olunca da, Avrupa Birliği’nin bağlı olduğu hukuk kriterlerine uymak zorundadır. Bu kriterler, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, bu doğrultudaki Uluslararası Sözleşmelerdir. Bu kriterlere uymayı kabul eden ülkemiz, bu durumu Anayasamızın 90. maddesine koymak suretiyle, Uluslararası Sözleşmelere bağlı olduğunu teyit etmiştir. Ayrıca da, Uluslararası Sözleşme hükümlerinin, iç hukuktaki yasal düzenlemelerden önce olduğunu da, kayıtsız şartsız bir şekilde kabullenmiştir.
         
Bu itibarla da, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü, bağımsız yargı, adil yargılama hakkı, yaşama hakkı, insan haklarına saygıyı, özgürlük ve güvenlik hakkı, cezaların yasallığını, özel hayatın ve aile hayatının korunmasını, düşünce vicdan ve din özgürlüğünü, yasal yollara başvurma hakkını, ayrımcılık yasağı ve buna benzer temel hak ve özgürlüklere uymak zorundadır. Bu haklar, insanın yaradılışından, yani doğasında var olan haklardır. Ve bu haklar evrenseldir. Bu haklara saygılı olmak zorunda olan ülkemiz, bu konudaki düzenlemeleri ve uygulamalarını, bu Uluslararası Sözleşmeleri esas almak suretiyle gerçekleştirmek zorundadır Aksi görüş, yani bu benim iç işlerimdir, bu konudaki yasal düzenlemelerini ve uygulamalarıma kimse karışamaz diye geçiştiremez. Ve böyle bir hakkının bulunduğunu da söyleyemez.
   
POLİS DEVLETİ: Polis Devleti 17.yy ve 18.yy da Kara Avrupası ülkelerindeki mutlakıyetçi rejimleri açıklamak için kullanılan ve ilk kez Almanya da ortaya çıkmış anlayıştır. Polis devleti, kamunun refahı ve selameti için, her türlü önlemi alabilen ve bu amaçla, kişilerin hak ve özgürlüklerine müdahale edebilen ve sınırlayan, onlara külfetler yükleyen, bir devlet anlayışıdır. Devlet hukuka bağlı değildir. Devletin eylem ve işlemlerinin yargı denetimine tabi tutulması söz konusu olmaz. Hukuk Devletinde, kişi temel ve hak ve özgürlükleri önemli ve tartışmasız iken, polis Devletinde, kişi temel hak ve özgürlüklerinin kamunun refahı ve selameti karşısında hiçbir önemi bulunmamaktadır. Ülkemizde, bu anlayışın bulunduğu dönemleri çok, çok yaşadık. Hala da, demokrasiyi, hukukun üstünlüğü anlayışını, insan haklarını, bağımsız yargıyı, adil yargılama hakkını, insan haklarına saygıyı, genel anlamda, temel hak ve özgürlükleri, uygulamalarımızla zihnimize ve gönlümüze yerleştirdiğimizi söylememiz mümkün değildir.

Hukuku, Hukuk Devleti, hukukun üstünlüğü anlayışı, genel anlamda, evrensel değerlerdir. Hukuk Devletinin temel ilkesi hukukun üstünlüğünü esasına dayanır. Ve bu ilke, çağdaş, çoğulcu ve demokratik niteliklere haiz devlettir. Hukuk Devletinin yaşama geçirilmesi, evrensel hukuk kurallarına uymakla gerçekleşebilir. Hukuk Devletinde, hukukun üstünlüğü, devletin hukuka bağlılığını, yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında bir uyum ve dengenin varlığı ile mümkündür. Ve de, idarenin eylem ve işlemlerinin bağımsız yargı denetime tabi tutulması ile, temel hak ve özgürlükler güvence altına alınmak suretiyle de, kişilerinden hukuku da korunmuş hale gelir.
 
Genel anlamda, Anayasamızda yer alan,  demokratik, Laik ve Sosyal Hukuk Devleti ilkesi gereğince, ülkemizdeki yasal düzenlemeler de aşağıda sıraladığımız nitelikler ve kriterlerin bulunması gerekir:

Öncelikle, kuvvetler ayrılığı lkesi uyarınca, yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında bir üstünlük sıralamasının değil, devlet organları arasında yetki ve görev konusunda, bir işbölümü ve işbirliği bulunmalıdır. Özellikle yargı, yürütmenin kontrolünde olmamalıdır.
Anayasamızın 37.maddesi,”Hiç kimse, kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen, tabi olduğu mahkemeden, başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz.”şeklinde düzenleme yapılmıştır.

Anayasamızın 138.maddesine göre “Hiçbir organ, makam, merci  veya kişi,yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez;genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.

Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.

Anayasamızın 139.maddesi “Hâkimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük haklarından yoksun kılınamaz”.

Anayasamızın 140.maddesi “Hâkimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev ifa ederler.”

Ülkemiz, Avrupa Birliği kriterlerine ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına, Uluslararası Sözleşmelere, evrensel hukuk kurallarına uymayı kabul ve taahhüt eden bir hukuk devleti olarak, bu hukuk kurallarına göre Anayasamızda yer alan 37,  138, 139 ve 140. maddelerdeki düzenlemelerin ışığı altında inceleme ve değerlendirme yaptığımızda;
         
Yargı Bağımsızlığını, hâkim ve savcı teminatını, herkesin adil yargılama hakkı olduğunu, masumiyet karinesini, kutsal olan savunma hakkının bulunduğunu, cezaların yasalığını, suçluların, daha önce belirlenmiş mahkemelerde yargılanacağını, suçluya ve suça göre, sonradan kurulacak bir özel mahkemede yargılanmayacağını, hiçbir kimseyi hak ihlallerine maruz bırakmayacağını, herkesin özgürlük ve güvenlik hakkına sahip olduğunu, özel hayatın ve ailenin korunmasını.

Düşünce, vicdan ve din özgürlüğünü, ifade özgürlüğünü, etkili başvurma hakkının bulunduğunu, ayrımcılık yasağına uymayı, eşit vatandaşlık hakkını, kısacası, herkesin temel ve hürriyetlerinin korunacağını ve sınırlandırmayacağını kabul etmek zorundadır. Eğer, bu kurallara uyulmazsa, ne hukuktan, ne hukuk devletinden, ne hukukun üstünlüğünden ne de demokrasiden söz etmek mümkün değildir. İşte o zaman kaybolan hukuku aramak gerekir.! 

(Bu köşe yazısı, sayın Avukat Aziz  CANATAR tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)