Cemreler düşmeye başladı. İlki havaya düştü. Karakıştan sonra güzel haberlerin ilkidir cemreler. Havaya, suya ve toprağa düşer sırasıyla. En son toprağa düştüğünde kır çiçekleri biter derler.

İçimizden acılar akarken bunları yazmak ne zor. Özgecan gittiğinde, kartopu için cana kıyıldığında ne zor yazmak bunları. 

Ne zaman sevebileceğiz ya da sevmesek bile sayabileceğiz birbirimizi? Yan baktı diye adam vuranlar, yol vermedi diye denize atanların ülkesi mi olacağız hep. Sadece gücün önünde mi eğilecek başlarımız? Sadece zayıfı mı korkutabileceğiz? Babalar çocuklarını dövsün, güçlüler zayıfları ezsin... Bu süreç gittikçe uzasın. Kadınları döven ve öldüren bir ülkenin evlatları mı olacağız hep?

Sonra içimizi soğutan beyanlar mafya babalarından gelsin. İç soğutsun beyanları: ‘verin bize suçluları, acı nasıl çektirilir gösterelim’ desinler.... biraz daha şiddet diyelim biraz daha acı, biraz daha kan. Bu zalimlerin hakkından başka zalimler gelsin. 

Bu topraklara kin ekenler, nefret ekenler kazansın bir kere daha. Ayrık otlarını ekenler, kandan ve acıdan beslenenler sevinsin bir kere daha. 

Elimde olsa idi ben cemreleri şu ülkenin insanlarının gönlüne düşürürdüm. Bir kez daha sevsinler diye birbirini. Evlat babasını, annesini evladını sevsin diye. Kardeşler birbirini sevsin, arkadaşlar bir kez daha sarılsın diye birbirine. Birbirine acımayı ve sevmeyi öğrensin halk yeniden. 

Birbirine kızan iki insanın birbirine hak vermesi mümkün olsaydı keşke. Keşke koca koca devlet adamlarının ağızlarına nefret sözleri hiç düşmese idi. Birbirini sevebilselerdi. 
Kaç gün daha içimiz sızlayarak açacağız haberleri. Kaç gün daha kulaklarımızı kapatacağız duymamak için. Acıların üzerine kına yakanları... bir çocuk ölümüne üzülemeyenleri... üzerinden siyaset yapanları daha ne kadar çekeceğiz? Bosna’da annesine ‘çocukları küçük kurşunlarla öldürürler değil mi anne’ diye soran çocuğa acıyanlar, ülkelerindeki çocuklara neden ağlamazlar. Bir polis vurunca neden suçlanır bir çocuk?

Ağlamak için başka ülkeleri beklemesek ne olurdu? Kendi ülkemize kendi insanlarımıza da ağlasak göz yaşlarınız mı kururdu? Hasımlarınız acı çekerken, gücünüz insanları kasıp kavururken yürekleriniz ferahlar mı? Hükmetmek ve değersiz kazanmak çok mu sevindiriyor sizi?

Cevapsız sorular mı bunlar? Çok mu zor utanıp baş eğmek, çok mu zor bir insanın yüzünün kızarması?  Ya da ağlayamıyorsanız ya da üzülemiyorsanız çok mu zor konuşmamak ya da susmak? 

Bir gün dilerim... cemreler düşer ülkemize... Isıtır bir kez daha yüreklerimizi. 

Sevgili öğrencilerim ve dostlarım...

İyi bir yazı olmadı belki... Satırlarımdan gülücükler saçamadım. Topladım kalemimi, bunlar döküldü.

İsterim ki bugün sizlerin de yüreklerine cemreler düşsün.
Ve sonra...

Çöle dönen ülkemizde, bozkıra dönen gönüllerde...

Kır çiçekleri açsın.

Bu da yıllar önce yazdıklarımdan... Biraz acılı yazımın keffareti olsun diye: 
Yaşamak için bir adam.
Çırpınır hücre hücre..
Seni bekler cemre…
 
Kırılmasın dallar,
Kurumasın çiçekler,
Ölmesin ceylanlar,
Sen bedelsin işte bir ömre.
Kalmasın hayatımda değmediğin bir zerre.
Gel de dokun bir sihirli değnek gibi,
Tılsım gibi,
Sevda gibi gelsene,
Bu hayata, bu ömre,
Bir daha.... bir daha düşsene cemre…


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Tekin MEMİŞ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)