Uzun zamandır yazmak istemiştim ekmek teknesini. Ne hoş bir ifadedir bu deyim. Belki de varlık içindekilerin pek duymadığı, biraz yoksullara ait bir deyimdir bu. Ama deyimin anlam yüklü olmasını ve güzel olmasını engellemiyor. Minnet ve zillet denizinin üstünde tutar, batırmaz üstündekini. Ha küçük olmuş ha büyük ekmek teknesi.

Hepimiz çalışmak, iyi ya da kötü bir işi tutmak zorundayız. Zenginliğin kaynağının, ekmek teknesine hürmetten geçtiğine inanırım. Tornacılıktan büyük servet kazananlar çoktur. Fabrikasında ziyaret ettiğim Rıza Güral bunlardan biridir. Şimdi büyük ve devasa bir yatırıma sahip bu kişinin işyerinin girişinde bulunan torna makinası, orada benim en anlamlı ve etkileyici bulduğum servetidir.

Hangi işi yaparsanız yapın iyisini yapın, hem de en iyisini. Bu arada belki zoraki buldunuz işinizi. Belki de ücreti düşük. Ama inanın ücret ya da işi sevmek bence sadece başta konuşulacak bir meseledir. İşi kabul ettikten sonra çalıştığınız her an işin hakkını vermelisiniz. İşte bu ekmek teknesine saygıdır.

İşten kazanılan berekettir. Bereket ise işin hakkının verilmesinden doğar. Ben bir hikaye dinlemiştim. Bir kimse bir büyüğün kapısını çalar ‘param yetmiyor, ne yapayım’ der. Cevap şudur: ‘O zaman ücretini azalt, anlaşılan hak ettiğinden fazla alıyorsun’. Gerçekten azaltır ücretini ve adama aldığı ücret yeter derler. Bilmem doğru mudur? Günümüz anlayışına uymadığının elbette farkındayım. Ama asıl bana bu hikayenin anlattığı, kazanılanın hak edilmesidir.

Asistanlığımızın ve yardımcı doçentliğimizin ilk yıllarındaydı. Maaşımızın zor yettiği zamanlardı. Daha önce de yazmıştım, arkadaşımla Erzincan’da ay sonunda ekmek parasını paylaştığımızı. Şikayet edenler çoktu, bu paraya bu iş bu kadar yapılır diyenler de.... hep şükrettim, hiç bir zaman maaşımı düşünerek iş yapmadım. Her derse gittiğimde dünyanın en mutlu adamıydım, -şükür- büyük hastalıklarım olmadı ama, çok ateşli hastalıklarımda bile okulumda dersimi hep anlattım.

Kadir Has Üniversitesi’nde çalıştığımda da hiç kimse için değil, elimden geldiğince aldığım ücreti hak etmek için uğraştım. Bana verilen yazıcı ve kartuşu özel işlerimde de mecburen kullanıyordum. Sonra yazıcının kartuşlarını kendim almaya başladım. Bir süre sonra yazıcımı da kendim aldım. Gelen okulun misafirleri de olsa ben kendim ağırladım elimden geldiğince. Belki okulun bana geçen hakkını öderim diye. Şimdi yeni Üniversitemde de aynını yapıyorum inanın. Kullandığım malzemeleri bir şekliyle karşılamak istiyorum. Elimi sildiğim kağıt havluyu bile evimde gibi, evimdeki kadar kullanıyorum... daha fazlasını değil. Yine çok samimi olarak söyleyeyim ki, bunları fazilet olsun diye yazmadım bugün. Ben yapmam gerekeni yaptığımı düşünüyorum. Vehbi Koç’tan naklederler, işini düzgün yapana asla teşekkür etmezmiş, sebebini soranlara dermiş ki, ‘yapması gerekeni yapıyor neden teşekkür edeyim’? Ben de keşke yapabilsem diyorum yapmam gerekenleri.

Ekmek teknesi, saygıyı gerektirir. İşverenin zaten çok büyük vebali var işçisine karşı. Ama siz siz olun benim gibi çalışıyorsanız bir yerlerde... Her zerresine sahip çıkın işyerinin, kendi malınız gibi koruyun eşyaları, her parçasını emanet bilin.

Esasen bir işyerinde sonsuza dek çalışamayız belki. Bunu da kendimden biliyorum. Erzincan Hukuk Fakültesi’nden ayrılmak zor gelmişti bana.. Kadir Has Üniversitesi’nde çalışmaya başladığımda, umarım buradan emekli olurum demiştim, olmadı. Belki yeni Üniversitemden emekli olabilirim. Belki daha farklı yerlerde çalışacağız, kader... Ama sevincim şu ki, çalıştığım her iş yerinde yeniden o kapıdan girebilecek yüzüm kaldı. Hala iki Üniversitemin de kapısını açacak yüzüm var. Kapısından girdiğimde sevildiğimi görmek ve hoş geldin denmesini duymak mutluluk verici. Emin olun, bilerek bu işyerlerine zarar verecek hiç bir hareketim olmamıştır, belki hoş karşılanışımın sebebidir bu.

Sevgili öğrencilerim ve dostlarım...

Kazandığınızın her zerresini helal kılın ve ekmek teknenize sahip çıkın. Öyle sahip çıkın ki...
Kapıdan çıktığınızda bile geri geldiğinizde yüzünüz ak olsun. Bir çalışan olarak çıkın ama bir misafir olarak ağırlanabilin.

Hepsinden öte, ekmek teknenize saygı gösterin ki, o da şu kir ve pas dolu dünya deryasında sizi baş üstünde tutsun, sizi zillete, sizi minnet denizine düşmekten korusun.

Adı üstünde ekmek teknesi...

Siz onu sayın ki, o da sizi varlık deryasında minnetsiz ve zahmetsiz yüzdürsün.


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Tekin MEMİŞ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)