Kalp kelimesinin nerden geldiğini bilir misiniz? Kalp, sürekli değişme, alt üst olma anlamına gelir. Bir ağaçta bulunan kuş tüyü gibidir. Azıcık rüzgarda bile bir o yana bir bu yana savrulabilir. İşte kalp budur.

Uçağa bindiğinizde çarpma anında kafanızı korumanızı öğütlerler. Motosiklet ya da bisiklet kullandığınızda kask takmak gerekir. İlave olarak dizlerinizi korumak için mutlaka dizlik takmanız tavsiye edilir. Tansiyona karşı önlemler vardır, arabanızda hava yastıkları. Görüldüğü gibi bir sürü önlem var çeşit çeşit tehlikeye karşı. Sorum şu: Ya duyguların ve ölçülerin alt üst olduğu, ölçülerin ve değerlerin yerle bir olduğu dönemlerde kalbimizi nasıl koruyacağız?

Taraftarlık duygularının adalet duygularını geçtiği, nerede ise toplu infazların bile caiz görüleceği bir karmakarışıklıkta duygularımızı nasıl koruyacağımız bence en ciddi konudur. Toplum, en küçük kısmına kadar parçalara ayrıldı, oradan düşmanlıklar üretildi ve şimdi de çatışmalardan rant elde ediliyor. Sebep ve sonuçlarını ve sebep olanlarını herkesin kendi sezişine bırakıyoruz. Ama sadece küçük bir ipucu. Düşmanlıkları ve kini en üst perdeden kim bağırarak taraftarlığını yapıyorsa, ona buna kim sataşıyorsa, odur sebep.
 
Bu hengamede aslında korunması gereken en önemli uzvumuz kalbimiz. Kalbi olmayan bir insanın insan olarak kalması ve davranması imkansız. Kalp, beden ülkesinin efendisidir.

Yıllar önce bir camide bir sufinin konuşması şu şekildeydi. ‘Neyle seviyorsun Allah’ı, dersin ki, kalple. Peki dünyayı neyle seviyorsun, şan ve şöhreti neyle seviyorsun, dersin ki, kalple... Bakıyorum her şeyi kalbe koyuyorsunuz. A oğlum, peki de kalbin çöp tenekesi mi’?
Esasen hiç unutmadım fakültenin daha ilk yıllarında bir daha görmediğim bu insanın bu kulağa küpe olacak çıkışmalarını.  Gerçekten kalbimizi korumamız gerekmez miydi?

Eşyalarını koruyan, arabasını koruyan, parasını koruyan ve vücudunu koruyan insan acaba kalbini nasıl korumaktadır?

Ne kadar çok korumak gerek bir bilseniz kalbimizi...

Öfkeden, kıskançlıktan, hasetten...

Kinden, düşmanlıklardan....

Batasıca mal biriktirme sevdasından...

Hesapsız hükmetmekten...

Hep kazanma duygusundan...

Bir teste ne dersiniz?

Mesela kimi seviyorsunuz?

Size doğruyu söyleyenleri mi yoksa istediğinizi söyleyenleri mi?

Sadece sizi destekleyenleri mi? Size menfaat sağlayanları mı?

Övülmek ne kadar hoş geliyorsa kalbinize...

Sadece doğrularınızı duymaktan hoşlanıyorsanız.... Hatalarınıza kulaklarınızı kapatıyorsanız sürekli...

Sonra... sevdikleriniz ve çevreniz zamanla sadece menfaat odaklı değişiyorsa...

Ya da sadece kendi acınıza, sadece taraftarınızın acısına duyarlıysanız...

Kalbinizde problem var demektir.

Nasıl korumalı kalbi?

Elbette geçici olanlardan yüz çevirmekle, sağlam bir irade ile. Kalbin çöp tenekesi olmadığını unutmamakla. Batıp gidenleri, sararıp solanları kalbe koymamakla. Bir büyüğün sözü geldi aklıma: ‘Ben tam kırk yıl, kalbimin kapısında bekçilik yaptım, yabancı almadım içeri’. 

Ya kalbimiz ya kalplerimiz...

Sevgili öğrencilerim ve dostlarım...

Kalbinizi sevgiyle, merhametle, aşkla, adaletle doldurun. Kara kalpli ya da katı kalpli olmayın hele hele kalpsiz hiç olmayın. En az eşyalarınızı koruduğunuz kadar koruyun kalbinizi. Solmayanı, pörsümeyeni, eskimeyeni koyun oraya. Gül koksun kalbiniz, güneş olsun çevrenize.

Siz kimselere kalbinizi bırakmayın, hele hele yabancılara hiç terk etmeyin. Yukarıda da yazdım ya... Kalp, bedenin efendisidir. O iyi oldu mu bütün beden iyi olur, kötü oldu mu da bütün beden.

Kalbin değişebileceğini söylemiştim... Kalp nereye dönerse, beden de o yöne döner.


(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Tekin MEMİŞ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)