Tasavvufta son derece önemli bir makam olduğunu bilirim aslında ama elbette gereğini ve derecelerini bilmem. Ama öteden beri yazmak istediğim bir konudur “rıza” makamı. Takdirde ne varsa kabullenmektir rıza. Bazen bir yaylım döşek bazen bir saray. İkisi de aynı aslında. Rıza makamı, her şeyi miskince kabul etmek de değildir. Ancak takdirde olan ve kazada gerçekleşen halden şikâyet etmemektir.

Dünyadan kazandıklarına sevinmemek kaybettiklerine de üzülmemek demek rıza makamı. Aslında dünyanın bir oyun olduğu ve içindeki her şeyin geçici olduğunun bilincinde olarak yaşamaktır. 

Yıllar önceydi yeni doçent yardımcısı olmuştum. Bir seminer daveti için Kültür Bakanının özel davetlisi olarak uçakla İstanbul’a gittim. Bir Bakan konuştu arkasından ben. Makam araçları aldılar geri bıraktılar uçağa. Dönüşte Çankırı’ya geçecektim. Hemen yolda inip otobüsleri durdurmaya başladım. Hepsi de doluydu. Sadece muavinlerin yattığı bölme kalmıştı. Girdim oraya. İnsanlar üzerimde ben içeride. Birden aklıma geldi. Bir saat önce bulutların üzerinde idim bir saat sonra insanların ayaklarının altında. Pek bir hoş geldi bu durum.

Ama çabuk alıştı gönlüm bu iki hale. İkisi de aynıydı aslında. İşte uzun zamandır yazmaya niyetlendiğim ama yazamadığım şey de tam da buydu. Rıza makamı. Ben her duruma razı olduğumu söyleyemem. Zira Yunus’un dediğini unutmadım: “bu bir rıza lokmasıdır yiyemezsin demedim mi”?

Ben rızayı etrafımda gördüm: Bir yıldır yatağına bağlı babamın nasılsın dendiğinde hala çok şükür iyiyim demesi mesela. Her türlü acıya kalbini hazırlamış ve gözyaşlarını içine atmış yakınlarım mesela. Rıza makamı bunlardan daha çok kime yakışır ki? Ayağına çöp batınca vaveyla edenlere olmasa gerektir. 

Acının ya da sevincin renginin aynı olduğunu bilenler rıza makamındadır. Yoksa acıya isyan edenlere bu makam yabancıdır.

Beyazid-i Bestami için rıza, Allah’ın sağ yanına cehennem koyduğunu ancak yönün de bu olduğunu gören kişinin sola dönmek istememesidir. Bir akışın içinde ne belayı ne de bayramı istemez. Zira ikisi de aynıdır rıza makamındakilere.

Yine sıklıkla okuduğum İbn-i Ataullah’ın sözü de şu: “Rıza, Allah’ü Teala’nın, kul için takdir ettiği şeyleri, kalbin sükûnetle karşılamasıdır. 

Şu kısa hayatta farklı elbiseler içinde mutlu olabilmektir. Bir lokmaya da bir mükellef sofraya da aynı muameleyi etmektir.

Ben sadece bu dünyanın hiç mi hiç abartılmaması olarak görüyorum rızayı. Ne etrafınızın teveccühü ne insanların gadri ne gelen güzellikler ne de acılar. İşte bunlar, hayatın mevsimleri. Biri gelip biri gidiyor. Hiçbirinin kalıcı olmadığını görmek belki de rızaya atılan ilk adım. Yine Yunusca bir sözle de açıklanabilir: Ne varlığa sevinmek ne de yokluğa yerinmek. İsmail gibi boynunda bıçak varken de tam kesilecekken gökten bir koç geldiğinde de tavır değiştirmemektir. 

Sevgili öğrencilerim ve sevgili dostlarım…

Aslında en güzel makamdır rıza makamı. Ne zamandır yazamadım ama ilk yazmak istediğimde kalemimden rıza makamı döküldü işte.

Sanırım en kolay nasihat vermekmiş: Rıza makamında olun diye, ama en zoru ise bunu tutmakmış. Bana her zamanki gibi en kolayı düştü.

Size de en zoru!