Bugün yaşadığım sosyal çevreye, çocukluğumuzdan, gençliğimizden anlatacağımız çok şey var. Büyüklerimizin bize anlattığı gibi...

Bütün bir ortaokul ve lise öğrenimi boyunca galiba bir kere harçlığım oldu. Onunla da bir arkadaşımla teneffüste iki oralet içmiştik. Sadece bu kadar... Yine ortaokul ve lise boyunca bana bir defa palto alınmıştı. Hep eskileri giyerdik. O yeni palto, sanki beni daha fazla ısıtmıştı o kış. 

Bunları bugünden düşününce ne kadar yoksul bir hayatım olduğunu anlıyorum. Ama belirtmeliyim ki, bu yoksulluk pek de üzücü değildi bizim için. Derler ya, elle gelen düğün bayram. Herkes fakirdi etrafımızda. Yani yoksulluk zaten hayatın olağanıydı.

Sadece eskileri yadetmek değil muradım. Yokluk hep yerilir ya... Güzel yanları da vardır yokluğun. Bir kere yeni ayakkabınıza sarılmayı, hayatınızda ilk oyuncağınızı yatağınıza almayı, bir küçük çikolatayı gıdım gıdım yemeyi öğretir size. Koskoca yazda sadece bir iki külah dondurma yiyebilmenin mutluluğunun bambaşka olduğunu da bilenler bilir. 

Bunlar esasen küçük yokluklar... Ya büyük yoksulluklar? Bir anne ya da babası olmayanlar? Onlar bizden daha yoksuldular. Ben anne babası olmayanlara göre ne zenginmişim meğer....

Aldığımız yeni defteri kirletmemek için nasıl titizlendiğimizi anlatamam. Yine defterimizi ve kitabımızı kaplamak, o yılların adetiydi bizde. Sadece bizimle kullanımı bitmeyecekti kitapların, bizden sonrakiler de kullanacaktı, okuyacaktı onları. O yüzden o yıllarda küçük lokmayı paylaşmak da güzeldi, birinden bir küçücük hediye almak da...

Bugüne geldiğimizde, her yıl aldığımız bir dolu hediye var. Bunlar, neden önceki bir çiklet kadar mutlu etmez bizi? Ya da arkadaşımızın aldığı bir gazoz ya da simit kadar mutlu etmez? 

Yokluk öğretir bir çok şeyi. Varlığın değerini öğretir mesela, sabretmeyi öğretir, çalışmayı öğretir, azmi öğretir. Hepsinden öte kıymet bilmeyi öğretir.

Bütün bir dünyayı verseniz memnun olmayacaklar yanında, ekmeğinden uzattığında gözleri ışıldayanlar var ya... Onlar yokluğun çemberinden geçmişlerdir. Yokluğun insanları cimrileştirdiği de vakidir bazen sefilleştirdiği de. Ancak bana göre öğrettiği daha fazladır.

Yokluğun dünyasından varlığın dünyasına geçişte de problemler var. İnsana korkular hakim olabiliyor. Yeniden yokluk yaşamaktan korkar insan. O yüzden halk dilinde ‘Rabbim gördüğümüzden geri koymasın’ duası yaygındır. Ya da varlık şımartır insanı. Ne oldum delisi insanlar ya da görmedik insan tabiri buradan gelir işte.

Yokluk öğretir dedim ama yokluğun fazileti bundan ibaret de değildir. Yokluk, kalbi inceltir, yokluk yufkalaştırır kalbi. Katı kalpli olmaktan Allaha sığınmak gerekir ya. İşte yokluk bunu sağlar insana. Hayata bakışı sığsa bir insanın; ben hep yokluk çekmediğine bağlarım. Bilse yokluğu, neyin ne olduğunu bilebilirdi derim.

Belki diyeceksiniz ne kadar çok methiye düzdün yokluğa diye. Elbette varlık da güzeldir. Varlığın kendiliğinden olmadığını bilene, kendine bir emanet olduğunu bilene varlık elbisesi ne güzel yaraşır.

Esasen bir büyüğün dediği gibi zengin ne varlığı için övülür ne de fakir yokluğu için. Aslında her ikisinde de övgüye layık olan varlığın ve yokluğun hakkının verilebilmesidir. Yani öğreten yokluk ve şımartmayan zenginlik...

Yunus da varlık ve yokluğa değinmiştir. Ama o, Yunusca bakar bu iki hale de. İkisine de itibar etmez. İkisine de ne sevinir ne de üzülür. Zira dünya adına varlıkla yokluğu çoktan geçmiştir Yunus.

Ne varlığa sevinirem
Ne yokluğa yerinirem,
Aşkın ile avunuram
Bana seni gerek seni...

Sevgili dostlarım ve öğrencilerim...

Varlık kadar yokluk da bir şanstır bilene. 

Yarım lokmanızın da kıymetini bilin dağ kadar zenginliğin de. Her ikisine de şükredin, sadece yoklukta sabrı, varlıkta şımarmamayı becerin.

Etrafınızda var olanın kıymetini bilin. Mesela anne babanızın önce. Sonra sevdiklerinizin. Kaybettiğinizde bir daha mumla arasanız bulamayacaklarınızdır onlar. Okulda iseniz sıra arkadaşınızın, bütün bir hayatta sırdaşınızın ve gönüldaşınızın.

Yukarıda bir büyüğün deyişiyle... Hangi halde olursanız olun, varlığın da yokluğun da hakkını verin. Varken kıymet bilin, paylaşmayı bilin ve çok paylaşın, yokken izzetli olun ve azı paylaşın. Yokluğun ve varlığın çemberinden geçen biri olarak ikisinin de birbirinden bir farkının olmadığını öğretti hayat bana. 

Bu ikisini de iyi ya da kötü yapanın biz olduğumuzu unutmamanız dileklerimle.



(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Tekin MEMİŞ tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.)