Ölüm cezası, bir  devletin suçun karşılığı olarak bir mahkûmun hayatına son vermesidir. Ölüm cezasına çarptırılan kişinin cezasının infaz edilmesine ise idam denilmektedir. Bu yazımızda kamuoyunda daha sık kullanılması hasebiyle ölüm cezası tabirini idam cezası olarak belirteceğiz.

Ülkemizde TBMM’nin kuruluşundan, 1984'te günümüze kadar  meclis tarafından onaylanan ve infazı gerçekleştirilen idam cezası kararı sayısı 712'dir. Ancak bu rakama İstiklal Mahkemeleri’nin aldığı idam kararları dahil değildir. Meclise gelmeden İstiklal Mahkemeleri tarafından verilen 1500 - 2000 civarında idam kararı bulunduğu tahmin edilmektedir.

Dünya’da zehirli iğne, zehirli gaz ile boğma,elektrik verme gibi başkaca yöntemler uygulanmış ise de ülkemizdeki idamlar kurşuna dizme ve asma yöntemleriyle gerçekleştirilmiştir.

İdam cezası 1984'ten beri fiilen ve 2004'ten beri hukuken ülkemizde bulunmamaktadır. İdam cezası ülkemizde önce 2001'de savaş tehdidi ve terör suçları halleri dışındaki suçlar için kaldırılmış, 3 Ağustos 2002'de ise "Savaş ve çok yakın savaş tehdidi hâllerinde işlenmiş suçlar hariç" şartı ile kaldırılmıştır. 7.5.2004 tarihli 5170 sayılı kanun ile Anayasamızdan idam cezaları ile ilgili maddeler çıkarılmış, 14.7.2004 tarihli 5218 sayılı kanunla  Türk Ceza Kanunundan ölüm cezaları ile ilgili maddeler çıkarılmış, böylece idam cezası Türk Hukuku'ndan tamamen kaldırılmıştır.

İdam cezası Cumhuriyet tarihimizce bir çok suç için öngörülen bir ceza türü olmuştur. Bu suçlar; Devletin ülkesi ve egemenliğine karşı cürümler, Vatandaşın devlete karşı harbe katılması, Yabancı devletin Türkiye aleyhine savaş açmasını tahrik, Asker toplama ve hasmane hareketlerde bulunma, Askeri tesisleri tahrip, Devletin emniyetine ilişkin evrakı tahrip, Devlet güvenliğine karşı casusluk, Devletin güvenliğine ilişkin bilgiyi açıklama, Devletin güvenliği için gizli kalması gereken keşif, ihtira ve yenilikleri açıklamak, Devlet düzenini sınıf esasına dayandırmak amacıyla örgütlenme, Anayasaya karşı işlenen suçlar, Cumhurbaşkanına suikast, Yalan tanıklık, gerçeğe aykırı bilirkişilik, Uyuşturucu ticareti, mevsuf ırza geçme, Adam kaldırma, Adam öldürme’ suçlarıdır.

İdam cezasına mahkum edilenler arasında sağ ve sol görüşlü mahkumlar olduğu gibi adli mahkumlar da bulunmaktadır. İdam edilenler arasında; Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan, Başbakan Adnan Menderes, Hasan Polatkan, Fatih Rüştü Zorlu, Sayın Cumhurbaşkanımızın üzüntü ile Meclis kürsüsünde yad ettiği Necdet Adalı ve Mustafa Pehlivanoğlu gibi kamuoyunda yakından tanınan bir çok insan bulunmaktadır.
Bilindiği üzere cezanın amacı toplum düzenini korumak ve suçluyu ıslah etmekten ibarettir. İdam cezası bu cezaya mahkum edilen kişi bakımından telafisi mümkün olmayan sonuçlar içermektedir. Hapis cezası verilen bir kişinin ileride haksızlığa maruz kaldığının anlaşılması halinde mağduriyetinin bir nebze olsun azaltılması ve salıverilmesi mümkün olduğu halde devlet eliyle hayatına son verilen bir insana hayatını tekrar iade etme imkanı bulunmamaktadır.

Yargının, emniyetin, Adli Tıp Kurumunun,Tübitak’ın,Türk Silahlı Kuvvetlerinin,siyasetin bu denli şüpheli hale geldiği,terör örgütü mensuplarının bu kurumlara sızdığı bir ortamda idam cezasının geri getirilmesini istemek çok büyük bir risk almak demektir. Bölücü terör örgütünün bir yöneticisinin gizli tanıklığı ile Genel Kurmay Başkanı müebbet hapse mahkum edilmiş olan bir ülkede müebbet hapis cezasının yerine idam cezası getirilmesini savunmak kanaatimce mümkün değildir.

Fetö  soruşturması kapsamında 2 bin 740 adli yargı hâkim ve savcı, 140 Yargıtay üyesi, 48 Danıştay üyesi ve yedi HSYK asıl ve yedek üyesi, toplam 2 bin 935 hâkim ve savcı hakkında soruşturma yürütüldüğünü kamuoyuna yansıyan haberlerden hep birlikte öğrenmiş bulunmaktayız. Bu kurumlardaki Fetö mensuplarının tamamen temizlendiğini söylemek bu aşamada mümkün değildir.

Bu durumda idam cezasının kim tarafından kime karşı ve hangi şartlarda uygulanacağını kestirmek çok kolay gözükmemektedir. İleride bir oldu bitti ile ülkemizdeki Anayasal düzenin tekrar saldırıya uğramayacağının,devlet memuru kisvesi altında terör faaliyeti yapan kişilerin örgütün talimatıyla faaliyette bulunmayacağının, kalkışma içerisinde olan kişi veya grupların vatandaşlarımıza karşı hukuki görünüme büründürülmüş cinayetlerine idam cezası kılıfını uydurmayacaklarının garantisi bulunmamaktadır. Bunun gibi cezaların ağırlaşması Dünyanın hiçbir yerinde geriye yürümemektedir. Bir başka anlatımla Anayasal düzene kasteden ve yakalanan terör suçluları için suç tarihinden sonra getirilecek olan idam cezasının uygulanma imkanı bulunmamaktadır. Son olarak idam cezasının mevzuata getirilmesi halinde Avrupa ülkelerine kaçan terör suçlularının sırf bu nedenle ülkemize iade edilmeyeceği açıktır.

Sonuç itibarıyla idam cezasının pratik bir faydası olmayacağı,hapis cezasının süresine ve infaz biçimine bağlı olarak gerekli faydayı sağlayacağı, idam cezasının bir takım olumsuz sonuç ve riskleri doğuracağı değerlendirilmektedir.