GİRİŞ

Geçici hukuki korumalar hukukumuzda önemli bir yere sahiptir. Türkiye’de son yayınlanan resmi verilere göre 16 milyon 163 bin 549 kayıtlı işçi bulunmaktadır[1]. Bu veriler göz önüne alındığında Türkiye’de iş yargılamasının önemi daha da anlaşılmaktadır. Geçici hukuki korumaların gövdesini 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu oluştursa da kanun koyucu başka kanunlarda da geçici hukuki korumalara ilişkin hükümler getirmiştir. İş mahkemesi kararlarının istinaf kanun yolunda ve bölge adliye mahkemesi kararlarındaki durumu ve bunun olası sonuçları önem arz etmektedir. Geçici hukuki korumalara ilişkin iş yargılamasında verilecek kararlar para alacakları ve para alacağı dışındaki alacaklar hakkındadır. Bu meyanda hakkında verilebilecek kararlar doktrin ışığında değerlendirilerek istinaf kanun yolu neticesinde elde edilebilecek kararlara değinilecektir. Geçici hukuki korumaların iş uyuşmazlıklarındaki önemi ve uygulama alanın önemi vurgulanacaktır.

I ) İŞ HUKUKU UYUŞMAZLIKLARINDA GEÇİCİ HUKUKİ KORUMA KARARLARI

1.) GENEL OLARAK

İşçi ve işveren arasındaki ilişkiler genel hüküm mahiyetinde 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu(TBK)’nun hizmet sözleşmeleri bölümünde ve özel düzenleme olarak 4857 sayılı İş Kanunu(İK) ile düzenlenmiştir. İşçi ve işveren arasındaki uyuşmazlıklar ise 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu (İMK)’na göre özel mahkeme olan iş mahkemelerinde çözümlenir. Özel düzenlemelerin bulunmadığı konularda o konunun ilişkili olduğu genel hükümler uygulanmaktadır. Bu nedenle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu(HMK)’nda düzenlenen geçici hukuki korumalar da iş yargılamasında uygulama alanı bulur. HMK m. 406/2 “İhtiyati haciz, muhafaza tedbirleri ve geçici düzenleme niteliğindeki kararlar gibi geçici hukuki korumalara ilişkin diğer kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır.”  Hükmü yer almaktadır. Bu nedenle HMK’ya yapılan atıf 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu(İİK)’nda yer alan bir geçici hukuki koruma tedbiri olan ihtiyati haczi de kapsamaktadır. İhtiyati haciz de iş yargılamasında başvurulabilecek geçici hukuki koruma tedbirlerinden biridir. İş Kanunu m. 20’ye göre haksız fesih sonrası bir ay içinde arabuluculuğa başvuru ve son tutanağın ardından iki hafta içinde açılabilecek işe iade davasını ilk derece mahkemeleri ivedilikle sonuçlandırır. İMK HMK’ye atıf yapmaktadır ve buna göre göre iş mahkemelerinden verilen nihai kararlara karşı istinaf kanun yoluna başvurulabilir.

Her ne kadar işçi ile işveren ilişkilerini özel olarak düzenleyen kanunların hiçbirinde özellikle düzenlenmiş herhangi bir geçici hukuki koruma tedbiri yer almasa da geçici hukuki korumalar kaynağını Anayasa’dan alır[2]. Bu nedenle kanımızca mahkemeler somut olayın gerekliliklerine göre ihtiyati tedbirin özü olan tehlikeyi izale etmede[3] kullanılan ihtiyati tedbir kararlarını verebilmelidir.

2.) İŞÇİLİK ALACAKLARI HAKKINDA VERİLEN GEÇİCİ HUKUKİ KORUMA KARARLARI

2.1.) İHTİYATİ HACİZ

İhtiyati haciz İİK 257-268. maddeleri arasında düzenlenen ve yalnızca para alacaklarına özgü bir geçici hukuki korumadır. İhtiyati haciz talebi, para alacaklarının dava veya takip sonunda ifa edilmeme ihtimaline binaen alacağı güvence altına alır ancak doğrudan ifayı sağlamaz[4]. Belirtmek gerekir ki ihtiyati haciz, ihtiyati tedbirin bir alt dalı değildir. İkisi beraber geçici hukuki koruma başlığı altında değerlendirilir. İhtiyati tedbir konusu para dışındaki alacaklar için istenirken ihtiyati haciz konusu para olan alacaklar için istenir[5].

Mahkeme, her muhakemesinde olduğu ve olması gerektiği gibi ihtiyati haciz taleplerini öncesinde belirlenen koşullar dâhilinde inceler ve koşulların birinde eksik olması halinde ret kararı verir. İİK m. 258/3’e göre ret kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulabilir. HMK m. 362/1-f uyarınca temyiz edilemez, verilen karar kesindir. Kanun koyucu geçici hukuki koruma kararlarında temyiz yolunu kapalı tutmuştur. Doktrinde mezkûr durum için Anayasa m. 36’da düzenlenen “hak arama hürriyeti”ne aykırı olduğu görüşleri mevcuttur[6]. Anılan görüşe katılmıyoruz çünkü geçici hukuki korumalar özü itibarıyla ve hatta yalnızca lafzi olarak yorumlansa dahi “geçicidir”. Bu meyanda, temyiz kanun yolu caiz olsaydı geçicilik kavramı somut olaylarla örtüşmeyecekti. Geçici bir kurum olarak düzenlenmiş olan geçici hukuki korumalar, geçici olması hasebiyle kanun yollarının tümünün caiz görülmemesi kanımızca yerindedir. Taraflarca getirilip, dilekçeler teatisinin ardından yargılama yapılarak verilen kararlar temyiz yoluna tabi iken hem içerik hem de hukuk nosyonu olarak geçici hukuki korumaların kanun yolları caizlikleri açısından aynı statüde değerlendirilmemesi görüşünü savunuyoruz.

Borçlu, kendisinin dinlenilmeden ihtiyati haciz kararı verilmesi halinde İİK m. 265’e göre itiraz edebilmektedir. Mahkeme itirazı haklı görürse, ihtiyati haciz kararını değiştirilebilir veya kaldırılabilir; haklı olmadığına kanaat getirmişse itirazı reddeder. İhtiyati haciz kararına itiraz yargılamasında mahkeme, ihtiyati haciz sebebinin gerçekten mevcut olup olmadığı hususunda yaklaşık ispat ölçüsünün aksine, tam ispat ile karar vermesi gerekmektedir. İtiraz yargılamasında alacaklı taraf, ihtiyati haciz sebebinin varlığı konusunda hâkimde tam bir kanaat uyandırmalıdır[7].

Yargıtay bir kararında[8]  “ihtiyati haciz isteyen işçi, talep ekinde işçilik alacaklarına ibra ve sulh protokolü ile bonolara dair belgeleri sunmuştur. Davacı işçi çalıştığı süreye ait işçilik alacaklarını talep ettiğine göre vadesi gelmiş bir alacak söz konusudur. Alacağın yargılamayı gerektirmesi ihtiyati haciz istenmesine engel oluşturmaz.” şeklinde ifade etmiştir. Anlaşılacağı üzere işçinin alacağının muaccel olmasıyla beraber ihtiyati haciz istemesinde herhangi bir engel bulunmamaktadır. Vadesi gelmemiş hiçbir alacağa ihtiyati haciz koyulamaması hukukun temel gerekliliklerindedir çünkü hukuk sistemi, ihtimalleri değerlendirmesine ve önem vermesine karşın mevcut olmayan bir durum hakkında mevcut olmayan bir hakkı koruma altına almak için geçici hukuki koruma kararına başvurması abesle iştigal olacaktır. Bu sebeple vadesi gelmiş her alacak için ihtiyati haciz yoluna başvurulabileceği gibi konumuz olan işçilik alacaklarında da vadesi gelen alacaklar bakımından İİK’deki şartların gerçekleşmesi halinde ihtiyati haciz kurumuna başvurulabilecektir.

2.2.) GEÇİCİ ÖDEME

Geçici ödemenin geçici hukuki koruma olup olmadığı konusu doktrinde tartışmalı olsa da HMK madde 406/2 “İhtiyati haciz, muhafaza tedbirleri ve geçici düzenleme niteliğindeki kararlar gibi geçici hukuki korumalara ilişkin diğer kanunlarda yer alan özel hükümler saklıdır.” hükmünü haizdir. Bu düzenlemenin bu görüşe mehaz olduğu üzere geçici ödeme, geçici hukuki korumadır görüşünü[9] destekliyoruz.

Geçici hukuki koruma tedbirlerini karşı tarafın kötü niyetli davranışlarının önlenmesi olarak ifade eden görüş[10] ile yukarıda da yer verdiğimiz tehlikeyi izale etmek için başvurulan bir kurum olduğu görüşü[11] esasında farklı ifadelerle geçici hukuki korumayı ifade etse de. Kanımızca iki görüş de benzer niteliktedir çünkü kötü niyetin önlenmesi ve tehlikenin engellenmesi aynı sonuca varmaktadır. Kötü niyet, tehlike oluşturacaktır; her tehlike kötü niyet anlamına gelmemektedir fakat geçici hukuki koruma kişiler arası çıkan uyuşmazlıklar bakımından uygulandığı, tek başına ve tek taraflı olarak bir anlam ifade etmeyeceği de göz önünde bulundurulursa kötü niyetin tehlike, tehlikenin kötü niyet olduğu anlaşılacaktır. Biz geçici hukuki korumaların tehlikeyi bertaraf etmekle beraber mevcut hakkın kaybolmayıp güvence altına alınmasını sağlayan bir düzenleme olduğu kanaatindeyiz. Nitekim tehlike bertaraf edildiğinde mevcut hak başka şekillerde kaybolma ihtimalini haizdir. Doktrinde geçici ödemenin ihtiyati tedbir olmadığı ve geçici hukuki koruma olarak değerlendirilmesi gerektiği, bu sebeple HMK’de düzenlenen geçici hukuki korumalar başlığını taşıyan ve onuncu kısımda yer alan hükümlerden faydalanılacağı görüşü de yer almaktadır[12]. Yargıtay geçici ödemenin ihtiyati tedbir olduğunu ifade etmektedir[13].

İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi bir kararında[14] “Buna göre, davacının davaya konu olay nedeniyle uğramış olduğu toplam maddi zarar miktarının 19.682,97 TL olup tespit edilen zarar miktarından, SGK tarafından ödenen geçici iş göremezlik ödeneği düşüldükten sonra, karşılanmayan zararının 14.615,58 TL olduğu sonucuna varılarak maddi tazminata yönelik davasının belirtilen miktar itibariyle kabulüne, ancak yargılama sırasında mahkememizce hükmedilen 10.000,00 TL geçici ödemenin bu miktardan mahsubuna karar vermek gerekmiştir.” Şeklindeki ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu kararı kabul ederek davalı işverenin istinaf talebini esastan reddetmiştir. Bu karardan da görüleceği üzere iş yargılamasında geçici ödemenin makul ispat ile uygulandığı ve geçici ödemeye hükmedilen miktarın nihai kararda hükmedilen meblağdan mahsup edilerek işçiye verilmesi uygundur.

3) İŞÇİLİK ALACAK HAKLARI DIŞINDAKİ GEÇİCİ HUKUKİ KORUMA KARARLARI

3.1.) TEDBİREN İŞE İADE

HMK m.391’e göre zarar tehlikesini ortadan kaldırmaya yönelik her türlü tedbirin verilebileceği belirtilmiştir. Bu açıdan değerlendirildiğinde tedbiren işe iadenin mümkün olduğu ve mahkemenin uygun görürse buna karar verebileceği görülmektedir. Söz konusu maddenin gerekçesinde “Mahkeme ihtiyatî tedbir kararı verirken, asıl uyuşmazlığı çözecek mahiyette bir karar vermemelidir. Aksi hâlde geçici hukukî koruma olan ihtiyatî tedbir, davanın yerine ikame edilmiş olur. Ancak, bu hüküm ih­tiyatî tedbir türleri için de, eda veya düzenleme amaçlı tedbire karar ve­rilmesine engel değildir.” Şeklinde ifade edilmiştir. Doktrinde davanın esasını çözecek nitelikte eda amaçlı tedbir verilemeyeceğinden bahisle tedbiren işe iade eleştirilmektedir[15]. Bir diğer görüşe göre ise[16] bu durumun feshin geçerli olup olmaması yönünden bağlayıcı değildir. Biz de davanın esasını çözecek nitelikte bir eda amaçlı tedbir olmadığı görüşünü destekliyoruz. Nitekim yargılama süreci göze alındığında nihai karara kadar geçen sürede işçinin işsiz kalmasının işçiyi ekonomik açıdan yıkıma uğratacağı ortadadır. Tedbir kararı verebilmek için yaklaşık ispatın yapılması yeterli olduğu gözetildiğinde, herhangi bir mesnedi olmadan kararın verilmediği görülmektedir. Nitekim işçinin tedbiren işe iade edilmesinin işveren tarafından herhangi olumsuz bir yük oluşturmayacağı aksine işçi lehine yorum ilkesi ışığında değerlendirildiğinde işçinin tedbiren işe iade edilmesinin esas ile ilgili olmadığı sonucuna varılacaktır. Bu konu hakkında oluşabilecek bir diğer problem ise işverenin tedbiren işe iade edilen işçi ile iş sözleşmesinin oluşup oluşmadığıdır. Nitekim iş sözleşmesinin şartları iş görme, ücret ve bağımlılıktır. Bunun ise dayanağı karşılıklı irade uyuşmasıdır. Problem olarak sunduğumuz durumda ise mahkemenin iradesi de devreye girmiştir. Biz burada tedbiren işe iade edilmiş işçi ile işverenin dava öncesi sözleşmelerinin devam ettiği kanaatinde olmakla beraber tarafların sözleşmeye dair kanuni haklarına zeval gelmediğini, hakların uygulanabilir olduğu kanaatindeyiz.

3.2.) TEDBİREN YILLIK ÜCRETLİ İZİN KULLANDIRILMASI

İşçinin dinlenmesini sağlamak, insani bir yaşam sürebilmek üzere gerek günlük gerek haftalık düzenlemelerin olmasının yanında yıllık bazda da düzenlemeler getirilmiş ve 1 yıl içinde kendi kıdemlerine göre feragat edemeyecekleri yıllık izin kurumu düzenlenmiştir. Tek geçim kaynağı işverenden aldığı ücreti olan işçiye dinlendirilme süresi boyunca ücret ödemesi kanunen düzenlenmiş olmasa idi işçiler izin süreleri boyunca ekonomik açıdan sarsılacak ve çalışmak isteyecekti. Bu durum ise uzun vadede işçilerin yetersiz olmasıyla sonuçlanacak, üretim ve hizmet sektöründe ciddi gerileme görülecekti. Bu sebepledir ki yıllık izin süresi boyunca işçiye çalışır gibi ücret ödenmesi kanunla düzenlenmiş, bu süreç boyunca işçinin kendini fiziksel ve ruhsal olarak dinlendirmesi amaçlanarak çalışma hayatının daha sağlıklı olması sağlanmaya çalışılmıştır.

İş sözleşmesi devam ederken hak edilen yıllık ücretli iznin işveren tarafından kullandırılmaması durumunda işçi dava açarak yıllık ücretli iznin kullandırılmasına karar verilmesini isteyebilir[17]. Doktrinde işçinin yıllık ücretli izni kullanmak için talep ettiği tarihlerin zorunluluk arz etmesi ve davanın sonucunun beklenemeyecek olması sebebiyle iznin kullandırılması bir ihtiyati tedbir konusunu oluşturabilir[18] görüşü yer almaktadır ancak bu durum yanında birtakım problemleri getirmektedir. İhtiyati tedbirler için yaklaşık ispatın yeterli olması ve işçinin bu durumdan faydalanarak hakkı olmadığı yaklaşık olarak ispat edip iznini talep etmesi durumunda mahkeme izne karar verecektir ancak yargılama neticesinde hakkının olmadığı ortaya çıktığında işverenin gerek haklı fesih hakkını kullanabilmesi gerek işçinin kullandığı izin kadar ücreti isteyebilmesi gerekmektedir. Bir diğer problem ise esasa etki edecek şekilde ihtiyati tedbir kararı verilememesi engelidir ki yıllık izin konusunda esasa etki eden bir durum söz konusu olmaktadır. Bu durum ise çelişkili bir hali ortaya çıkarmaktadır. Bu meyanda düzenlemelerin daha ayrıntılı ve çelişki içermeden düzenlenmesi gerektiği kanaatindeyiz. Uygulamada ise tedbiren yıllık izin kullanımı pek görülmemektedir. İşçiler genellikle iş sözleşmesinin sona ermesiyle para alacağına dönüşen yıllık ücretli izin alacaklarını talep etmektedirler.

3.3.) TEDBİREN TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİNİN UYGULANMASININ DURDURULMASI

6356 s. Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu( STİSK ) m. 45 bakanlıkça durumun tespitinden itibaren kırk beş gün içinde sözleşmenin hükümsüzlüğünün dava yolu ile ileri sürülebilmesini düzenlemektedir. Aynı maddede “Talep hâlinde mahkeme, toplu iş sözleşmesinin uygulanmasını dava sonuna kadar durdurabilir.” Hükmü yer almaktadır. Ancak kanunun yetkiyle alakalı olarak sayısal barajı geçtiği halde yetki belgesi almamış olan sendikanın toplu iş sözleşmesi geçersiz değildir[19]. Yargılamanın sonunda yetkisiz taraflarca yapıldığı kanısına varılırsa sözleşme iptal edilir. Bu durumun mütalaası ise mezkûr tedbirin toplu iş hukuku alanında eda tedbiri mahiyetinde olan bir geçici hukuki koruma olmasıdır. HMK. m.397’ye göre ise dava açmadan tedbir istenilmesi durumunda talep ettiği tarihten itibaren iki hafta içinde esas hakkındaki davasını açmak zorundadır. Yetkisiz bir sendika ile sözleşme akdeden işverenin bu durumdan dolayı maddi açıdan bir yük ve hukuksal açıdan birçok sınırlamaya tabi olması sebebiyle telafisi güç bir duruma girebilme ihtimaline binaen ihtiyati tedbirin ciddi fayda sağlayan bir kurum olduğu ortadadır.

3.4.) TEDBİREN GREV ve LOKAVTIN DURDURULMASI

3.4.1.) TEDBİREN KANUNİ GREV ve LOKAVTIN DURDURULMASI

Anayasa’nın Grev hakkı ve Lokavt başlıklı m. 54/2 “Grev hakkı ve lokavt iyiniyet kurallarına aykırı tarzda, toplum zararına ve milli serveti tahrip edecek şekilde kullanılamaz.” hükmünü haizdir. STİSK grev hakkının ve lokavtın kötüye kullanılması başlıklı m. 72 “Taraflardan birinin veya Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının başvurusu üzerine mahkemece, grev hakkı veya lokavtın iyi niyet kurallarına aykırı tarzda toplum zararına veya millî servete zarar verecek şekilde kullanıldığının tespit edilmesi hâlinde, uygulanmakta olan grev veya lokavtın durdurulmasına karar verilir.” hükmünü haizdir. Buradaki kötü niyet ifadesini hakların istenmesinden ziyade yalnızca işverene zarar vermek amacıyla hareket olarak anlamak gerekir. Nitekim kanunun verdiği hakları yine kanun çerçevesinde isteniyor olmasını kötü niyet olarak addetmek ciddi ispat faaliyeti gerektirecektir. Toplum zararını günlük yaşamı zorlaştıran hareketler olarak, milli serveti tahribi ise kamu malı olarak tahsis edilen mallardaki zarar olarak anlamak gerekmektedir[20]. Kanuni grevi düzenleyen hükümlerde tedbir amaçlı durdurmadan bahsedilmemiştir. Doktrinde durdurma kararı geçici önlem olarak ifade edilmiştir[21]. Anılan görüşe kısmen katılıyoruz. Durdurma kararını geçici bir önlem olarak eda amaçlı tedbir olduğu kanaatindeyiz. Nitekim yalnızca geçici önlem olarak ifade etmenin eksik kaldığını ifade etmek gerekir. İhtiyati tedbirlerin birçoğunu geçici bir önlem olarak ifade etmenin bir sakıncası bulunmamakla beraber özü itibarıyla yerinde bir tanım olacaktır. Eda kavramını ikiye ayırabiliriz. Bunlar “yapmak” veya “yapmamak”tır. Mezkûr durum için ise yapmama şeklinde bir eda olduğu söylenebilir. Nitekim mevcut olarak yürütmede olan grev ve lokavt ilgilerin talebi üzerine durdurularak karşı tarafa yapmama şeklinde bir borç yüklemektedir. Nitekim üst bölümlerde yer verdiğimiz ihtiyati tedbirin tehlikenin önlenmesi olarak tanımlanan görüşü[22] de göz önüne alındığında ilgili düzenlemelerde tehlikenin ve zararın önüne geçilmesi amaçlanmaktadır.

3.4.2.) TEDBİREN KANUN DIŞI GREV ve LOKAVTIN DURDURULMASI

STİSK m. 71 tarafların grev veya lokavtın kanun dışı olup olmadığının tespitini mahkemeden her zaman talep edebileceğini ve mahkemenin bir ay içinde karar vermesi gerektiğini düzenlemektedir. Karar üzerine istinaf kanun yoluna başvuruyu da aynı maddede düzenlemiş,  bölge adliye mahkemesinin de bir ay içinde kesin olarak karar vereceğini hüküm altına almıştır. Devamında hâkimin tedbir olarak grev veya lokavtı durdurabileceğini düzenlemiştir. Hükümden de açıkça anlaşılacağı üzere taraflar grev veya lokavtın tedbiren durdurulmasını isteyebilmektedir.

II) BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARLARI

Üst bölümlerde yer yer değinildiği gibi bölge adliye mahkemeleri, geçici hukuki korumalara karşı istinaf kanun yolu olarak yargılama yaparak kesin hükmü vermektedir. Diğer yargılamalarda olduğu gibi iş yargılamasında da taraflar dava açmadan önce veya yargılama esnasında geçici hukuki korumalara ilişkin talepte bulunabilir[23]. HMK m. 341 “İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlar”ın istinaf kanun yoluna başvurulabilecek kararlar olduğunu hüküm altına almıştır. Geçici hukuki korumalar çok geniş bir başlık olsa da makalemizde yer verdiğimiz geçici hukuki korumalar ihtiyati tedbirin görünümleri ve ihtiyati hacizdir. İlk derece mahkemesinin geçici hukuki koruma tedbiri talebinin reddine ilişkin kararına karşı kanun yoluna başvurulması üzerine bölge adliye mahkemesi, istinaf başvurusunu kabul ederek talep hakkında bizzat karar verebilir. Bir diğer ihtimal ise taraflardan birinin geçici hukuki koruma talebinin kabulü halinde diğer tarafın itiraz etmesi, itirazın reddedilmesi halinde itirazın reddi kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulabilir. İtirazın kabul edilmesi halinde de kabul kararına karşı istinaf kanun yoluna başvurulabilir.

Önemli bir diğer husus ise işe iade davalarının ihtiyati tedbir mahiyetinde olduğu göz önünde bulundurularak, yukarı bölümlerde ifade ettiğimiz gibi hâkim işe iade davalarında ihtiyati tedbir olarak işçiyi işe iade edebilmektedir. Bunun nitelemesini ise bir şeyi yapmak edimini içerdiği şeklinde yaptık. İİK 30 ve 31 inci maddeler hükmüne muhalefet edenlerin cezası başlıklı m. 343 “Yalnız kendisi tarafından yapılacak olan bir işin yapılması veya bir işin yapılmaması yahut bir irtifak hakkının tesisi veya kaldırılması hakkındaki ilâm hükümlerine makbul mazerete müstenit olmayarak muhalefet eden borçluların, lehine hüküm verilmiş kimsenin şikâyeti üzerine, üç aya kadar tazyik hapsine karar verilir. Hapsin tatbikine başlandıktan sonra ilâmın gereği yerine getirilirse, borçlu tahliye edilir.” Hükmünü haizdir. İlâma konu borcun başka bir üçüncü kişi tarafından yapılmasının mümkün olmadığı durumlardır. Bu hallerde borç bir şahsî borç niteliği kazanıp kişiye sıkı sıkıya bağlı bir edim yükümlülüğü halini almaktadır.[24] Edimi yerine getirmek üzere işverene ilam hükmünü yerine getirmesi, aksi halde tazyik hapsine hükmolunabileceğini içeren bir icra emri gönderilmesinin akabinde ilamı yani işçiyi işe başlatmaktan kaçınırsa alacaklı taraf olan işçinin talebi üzerine işverenin tazyik hapsine hükmedilebilir. HMK m. 398’de ise “İhtiyati tedbir kararının uygulanmasına ilişkin emre uymayan veya tedbir kararına aykırı davranan kimse, ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren altı ay içinde şikâyet edilmesi üzerine, altı aya kadar disiplin hapsi ile cezalandırılır.” Hükmünü haizdir. İİK m. 343 yanında ayrıca HMK m. 398 de uygulama alanı bulabilecektir. Tedbire muhalefet durumunda Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 09/05/2016 tarih ve 2015/10588 Esas 2016/5174 Karar sayılı kararı ile HMK'nun 398.maddesi kapsamında disiplin hapsi cezası talep ve şikayetleri üzerine Hukuk Mahkemeleri tarafından verilecek kararlara karşı yapılacak başvurularda inceleme merciinin İstinaf Mahkemesi Hukuk Dairesi olmadığı, bu tür kararların CMK'nun 268.maddesi gereği itiraza tabi olduğu hüküm altına alınmıştır. Bu sayılan hükümlerin yanında işveren işçiyi yine işe başlatmazsa TBK hükümleri gereği borcun ifa edilmemesinden kaynaklı zararının tazminini isteyebilir[25]. İİK bağlamındaki değerlendirmenin ardından mezkûr hususun istinaf kanun yolu bakımından değerlendirilmesi gerekmektedir.

7036 s. İMK m.7/3’te “6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun kanun yollarına ilişkin hükümleri, iş mahkemelerince verilen kararlar hakkında da uygulanır.” Hükmü yer almaktadır. Bu bağlamda HMK m. 341 iş uyuşmazlıklarında da uygulama alanı bulacaktır. Buradaki önemli bir fark ise yine aynı maddenin 5. Fıkrasında “Kanun yoluna başvurulan kararlar, bölge adliye mahkemesi ve Yargıtayca ivedilikle karara bağlanır.” Hükmüdür. Anlaşıldığı üzere medeni yargılamada ivedilikle karara bağlamanın bir istisna olması durumunun yanında iş yargılamasında aleyhine kanun yoluna gidilebilen kararlar bakımından “ivedilik” kavramı genel bir düzenleme olarak yerini almıştır. Bu açıdan HMK m.341/1-b’de düzenlenen “İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlar.” Düzenlemesi ile istinaf kanun yoluna başvurulabileceği belirtilen bu kararlar hakkında iş yargılamasında da istinaf kanun yoluna başvurulabilecektir.

Bölge Adliye Mahkemesi ihtiyati tedbir talebinin reddi kararına karşı iki şekilde karar verebilir. Bunlardan ilki istinaf başvurusunun reddi karardır[26]. Bu karar temyiz edilemeyecek olup kesin hüküm niteliğindedir.

İstanbul BAM bir kararında[27] “tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır. Dava dilekçesi içeriği ve ekli belgelerden, davacının yaklaşık ispat koşulunu yerine getiremediği gibi ilk derece mahkemesinin, yazılı gerekçelerle ihtiyati tedbir talebinin reddine ilişkin kararında bir isabetsizlik de bulunmamaktadır.” Hükmü vermiştir. Kararda yaklaşık ispat kavramının önemi üzerine durularak yaklaşık ispatı gerçekleştirememiş davacı işçinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

İstanbul 12. Asliye Ticaret Mahkemesinde davacı işçi teminat mektubunun nakte çevrilmemesi hakkında tedbir kararı talep etmiş ve karar kabul edilmiştir. Bunun üzerine itiraz edilerek itiraz reddedilmiştir. Konuyla alakalı İstanbul BAM kararında[28] ise iş mahkemesinde açılmış ve sonuçlanmamış bir yargılama söz konusu olduğundan itiraz eden davalının sunduğu sebepler dairesinde “HMK Madde 390- ''(1) İhtiyati tedbir, dava açılmadan önce, esas hakkında görevli ve yetkili olan mahkemeden; dava açıldıktan sonra ise ancak asıl davanın görüldüğü mahkemeden talep edilir.'' amir hüküm olarak düzenlenmiş olup görevli ve yetkili mahkemeden ihtiyati tedbir kararı verileceğinden bu kapsamda ihtiyati tedbir şartları oluşmadığından mahkemesince talebin reddine karar verilmesi gerekirken ihtiyati tedbir kararı verilmesi ve itiraz edilmesi üzerine de itirazın reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun olmamıştır.” Hükmünü vererek HMK m.390 düzenlemesine atıfta bulunmuş ve hükmün icrası bakımında yerinde bir karar vermiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi ihtiyati tedbir talebinin reddi kararına karşı istinaf başvurusunu kabul edebilir.

Her ne kadar iş yargılaması olmasa da ihtiyati tedbir boyutuyla istinaf kanun yolunda Bölge adliye mahkemelerinin vereceği kararı anlamak ve örnek teşkil etmesi bakımından iş yargılamasındaki ihtiyati tedbirlere kıyas edilebilecek bir karara değinmekte fayda vardır. Denizli Asliye Ticaret Mahkemesi davacı vekilinin davalının imza yetkisinin kaldırılması ve temsil yetkisinin mahkemece uygun görülecek bir kayyıma verilmesi yönündeki ihtiyati tedbir talebinin reddine karar vermiştir. Davacı ret kararına karşı istinaf başvurusu yapmıştır. Bunun üzerine Antalya BAM kararında[29] “Davalının şirketin tek yetkilisi olması, davacı ile ortağı olduğu şirketle aynı iş kolunda çalıştığı belirtilen bir şirket kurduğu yönündeki iddianın inkar edilmemesi, dosyaya davacının bir kısım iddiaları ile örtüşür nitelikte rapor sunulması karşısında davacının tedbir talebinin tarafların menfaat dengeleri, tarafların ortağı olduğu şirketin faaliyetinin kısıtlan- masını sağlayıcı nitelikte bir tedbir kararı verilmesinin tarafların ortak menfaatlerini koruma- yacak olması sebepleri ile şirkete bir denetim kayyımı atanmasının yerinde olacağı kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde kabulü uygun bulunup istinaf talebinin bu yönden kabulüne karar vermek gerekmiştir.” Şeklinde hüküm tesis etmiş ve ihtiyati tedbir kararının reddine karşı istinaf başvurusunu kabul etmiştir.

Bir diğer ihtimal ise, bölge adliye mahkemelerinin ihtiyatî tedbir talebinin kabulü için aranan yaklaşık ispatın gerçekleştiği hâllerde, ilk derece mahkemesinin ihtiyatî tedbir talebinin reddi kararını kaldırması ve ihtiyatî tedbire bizzat karar vermesidir. İstanbul BAM bir kararında[30] “Davacı delil olarak yazılı satış vaadi sözleşmesi ve ödeme belgelerine dayanmış, bir kısım delillerini ve ödeme belgelerinin örneklerini de sunmuş olmakla yaklaşık ispat durumu gerçekleşmiştir. Bunun dışındaki hususlar doğal olarak yargılama sonucu belirlenecektir. Sunulan sözleşmenin noterde düzenlenen resmi belge niteliğinde olması nedeni ile yukarıda açıklanan madde içeriği doğrultusunda teminatsız tedbir verilebileceği değerlendirilmiştir. Bu halde ihtiyati tedbir talebinin reddedilmesi hatalı olmuştur. Açıklanan nedenlerle davacı vekilinin istinaf itirazının kabulüne İDM 24/02/2020 tarihli ihtiyati tedbirin reddine ilişkin ara kararının kaldırılmasına, davacının tedbir isteminin yazılı sözleşme ve ödeme belgesine dayanmış olmakla durumun özelliği gereği teminat alınmaksızın dava konusu taşınmaz üzerine ihtiyati tedbir talebinin kabulüne, kesin olarak karar verilmesi gerektiği kanısına varılarak …hüküm kurulmuştur…” şeklinde hüküm tesis ederek böylece bölge adliye mahkemelerinin bizzat ihtiyati tedbir kararı verebildiğinin örneğini oluşturmaktadır.

SONUÇ

Yargı, devletin üç sacayağından biridir. Adaletin tecellisi için taraflar mahkemelere başvurmakta ve mevcut uyuşmazlık için karar vermelerini talep etmektedir. Günümüzde artan nüfus, çeşitli sıkıntılara sebebiyet vermektedir. Bunun en başta geleni ise uyuşmazlıkların daha fazla oluşudur. Bununla direkt olarak ilintili olan ise mahkemelerin iş yükünün artmasıdır. Mahkemelerin iş yükünün artmasıyla yargılama süreleri hedeflenen süreyi aşmaktadır. Bu da geri dönüşü olmayan bazı kayıplara yol açabilmektedir. Bunun önüne geçebilmek adına geçici hukuki korumalar son derece faydalı bir kurumdur. İhtiyati tedbir, ihtiyati haciz başvurulabilecek geçici hukuki korumaların başında gelmektedir. Türk Borçlar Kanunuyla da hukukumuza geçici ödeme kavramı girmiştir. Geçici hukuki korumalara ilişkin kararların istinaf kanun yoluna başvurusu caiz iken temyiz yolunun kapalı olması doktrinde anayasa m. 36 kapsamında hak arama hürriyetinin ihlali olarak değerlendirilse de kanımızca bu durum geçici hukuki korumaların mahiyetiyle uyuşmayan bir eleştiridir. Geçici hukuki korumalar her iki tarafça istenebilmesi, geçici olması, yaklaşık ispatın yeterli olması ve kararın bağlayıcı olması gibi temel özelliklere sahiptir. Talep edilen korumanın yaklaşık ispatla kabulüyle temel bir hak olan hukuki dinlenilme hakkı ertelenmiştir. Bu durum hukuki dinlenilme hakkına zeval getirmemektedir. Geçici olarak kararın verilmesinin ardından yargılama sırasında tam ispat aranmaktadır. Uygulamada yargılama sürelerinin uzunluğu herkesin malumudur. İşçilerin tek geçim kaynağı çalıştığı iş olduğu da göz önünde bulundurulduğunda geçici hukuki korumaların iş yargılamasındaki yeri artırılmalı ve yaygınlaştırılmalıdır. Uygulamada karşılaşılabilecek bir diğer problem ise genellikle belirsiz alacak davası olarak açılan işçilik alacakları davalarında geçici ödeme talep edilip edilemeyeceğidir. Kanımızca talep edilebilmesi gerekmektedir çünkü bunu engelleyen bir hukuki düzenleme olmadığı gibi işçi lehine yorum ilkesi gereği bu durumun da işçi lehine yorumlanarak geçici ödemeye karar verilebilmesi gerekmektedir.

 

Av. Mehmet Seyfullah ÖNDER

 

KAYNAKÇA

AKİL, Cenk, İstinaf Kavramı, Yetkin Yayıncılık Ankara 2010.

ARSLAN, Ramazan. “Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici Hukuki Korumalar Konusunda Getirdiği Yenilikler”. Bankacılar Dergisi. Özel Sayı, 2013, ss.7-27.

BOZKURT, H. Argun, İş Yargılaması Usul Hukuku, 6. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2018.

BOZTAŞ, Nevzat, Türk Medeni Usul Hukukunda İstinaf, Aristo Yayınevi İstanbul 2020.

DEMİRCİOĞLU, A. Murat / CENTEL, Tankut, İş Hukuku, Beta Yayınları, 18. Baskı, İstanbul, 2015.

ERİŞİR, Evrim, Geçici Hukukî Korumaların Temelleri ve İhtiyatî Tedbir Türleri, XII Levha Yayınları, İstanbul, 2013.

KARSLI, Abdurrahman, İcra ve İflas Hukuku, Alternatif Yayıncılık, 3. Baskı, İstanbul, 2014.

KURU, Baki, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Adalet Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2013.

KURU, Baki, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflas Hukuku, Legal Yayınevi, 2016(İstinaf).

KURU, Baki, Medenî Usul Hukuku El Kitabı C. II, Ankara 2020.

MAKARACI BAŞAK, Aslı/TEK, Gülen Sinem, “Türk Borçlar Kanunu’nda Getirilen Geçici Ödeme Hakkında Düşünceler”, DEÜHFD Özel Sayı: Prof. Dr. Polat Soyer’e Armağan, C. 15, S. 2, s. 1111-1141.

ÖZBEK, Mustafa S., “İşe İade Davasında Davacı İşçinin Tedbiren İşine İadesi”, Çalışma ve Toplum Ekonomi ve Hukuk Dergisi, S. 35, s. 11-40.

ÖZBEK, Mustafa S.. Avrupa Birliği ve Türk Hukukunda İlamlı İcranın Etkinliği, Yetkin Yayınları, Ankara 2013.

ÖZCAN, Durmuş, “İşe İade Davalarında İhtiyati Tedbir Yoluyla veya Duruşma Açılmadan İşe İadeye Karar Verilip Verilemeyeceği Meselesi”, SİCİL, 2013/29, s. 98-107.

ÖZEKES, Muhammet, İcra ve İflâs Hukukunda İhtiyati Haciz, Ankara 1999.

SOYER, Polat, “İş Hayatındaki Önemli Bir Sorun Üzerine Not İşverenin Yıllık Ücretli İzin Hakkını Kullandırmaması”, GÜHFD Prof. Dr. Kemal Oğuzman’a Armağan, 2002/1, s.291-299.

TOPUZ, Murat. “6098 Sayılı Borçlar Kanunu Uyarınca Haksız Fiilden Doğan Borç İlişkilerine Dair Yargılamalarda Geçici Ödemeler (TBK. m. 76)”. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi. Özel Hukuk Sempozyumu Özel Sayısı, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Hükümlerinin Değerlendirilmesi Sempozyumu (3-4 Haziran 2011), Sempozyum. No: III, Prof. Dr. Cevdet Yavuz’a Armağan, İstanbul: Legal Yayıncılık, 2012, ss.247- 285.

TUNCAY, A. Can / SAVAŞ KUTSAL, Burcu, Toplu İş Hukuku, Beta Yayınları, İstanbul, 2015.

WALKER, Wolf-Dietrich, (Çev. Muhammet ÖZEKES), “İş Hukukunda Geçici Hukuki Korumalara İlişkin Seçilmiş Problemler”, LEGAL MİHDER, C. 1, 2005/2, s. 379 – 389.

-----------------

[1] 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanunu Gereğince; İşkollarındaki İşçi Sayıları ve Sendikaların Üye Sayılarına İlişkin 2023 Ocak Ayı İstatistikleri Hakkında Tebliğ, resmi gazete tarihi: 19.01.2023.

[2] ERİŞİR, Evrim, Geçici Hukukî Korumaların Temelleri ve İhtiyatî Tedbir Türleri, XII Levha Yayınları, İstanbul, 2013 s.59.

[3] ERİŞİR, s.5.

[4] ÖZEKES, Muhammet, İcra ve İflâs Hukukunda İhtiyati Haciz, Ankara 1999, s.13; BOZKURT, H. Argun, İş Yargılaması Usul Hukuku, 6. Baskı, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2018, s.641.

[5] KARSLI, Abdurrahman, İcra ve İflas Hukuku, Alternatif Yayıncılık, 3. Baskı, İstanbul, 2014, s. 553; Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflas Hukuku, Legal Yayınevi, 2016, s. 470.

[6] KURU, Baki, İstinaf s. 473.

[7] KURU, Baki, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Adalet Yayınları, 2. Baskı, İstanbul, 2013 s. 1057.

[8] Yargıtay 9. H.D. E: 2015/25577, K: 2015/30514, T: 27.10.2015(legalbank).

[9] MAKARACI BAŞAK, Aslı / TEK, Gülen Sinem. “Türk Borçlar Kanunu’nda Getirilen Geçici Ödeme Hakkında Düşünceler”. Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi. C.15, Özel Sayı, 2013, s. 1121.

[10] ARSLAN, Ramazan. “Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici Hukuki Korumalar Konusunda Getirdiği Yenilikler”. Bankacılar Dergisi. Özel Sayı, 2013, s.7.

[11] ERİŞİR, s.5.

[12] TOPUZ, Murat. “6098 Sayılı Borçlar Kanunu Uyarınca Haksız Fiilden Doğan Borç İlişkilerine Dair Yargılamalarda Geçici Ödemeler (TBK. m. 76)”. Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi. Özel Hukuk Sempozyumu Özel Sayısı, 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu Hükümlerinin Değerlendirilmesi Sempozyumu (3-4 Haziran 2011), Sempozyum. No: III, Prof. Dr. Cevdet Yavuz’a Armağan, İstanbul: Legal Yayıncılık, 2012, s.266.

[13] Yargıtay 21. H.D. E. 2013/15667 K. 2013/20940 T. 18.11.2013(legalbank).

[14] İstanbul BAM 28. Hukuk Dairesi E. 2017/2775 K. 2018/400 T. 22.03.2018(legalbank).

[15] ÖZCAN, Durmuş, İşe İade Davalarında İhtiyati Tedbir Yoluyla veya Duruşma Açılmadan İşe İadeye Karar Verilip Verilemeyeceği Meselesi, SİCİL, 2013/29, s. 105.

[16] ÖZBEK, Mustafa S., “İşe İade Davasında Davacı İşçinin Tedbiren İşine İadesi”, Çalışma ve Toplum Ekonomi ve Hukuk Dergisi, S. 35.

[17] SOYER, Polat, “İş Hayatındaki Önemli Bir Sorun Üzerine Not İşverenin Yıllık Ücretli İzin Hakkını Kullandırmaması”, GÜHFD Prof. Dr. Kemal Oğuzman’a Armağan, 2002/1, s.293.

[18] WALKER, Wolf-Dietrich, (Çev. Muhammet ÖZEKES), “İş Hukukunda Geçici Hukuki Korumalara İlişkin Seçilmiş Problemler”, LEGAL MİHDER, C. 1, 2005/2, s.385.

[19] TUNCAY, A. Can / SAVAŞ KUTSAL, Burcu, Toplu İş Hukuku, Beta Yayınları, İstanbul, 2015. s.310.

[20] DEMİRCİOĞLU, A. Murat / CENTEL, Tankut, İş Hukuku, Beta Yayınları, 18. Baskı, İstanbul, 2015. s.349.

[21] A. Murat Demircioğlu/Tankut Centel, s. 351.

[22] ERİŞİR, s.5.

[23] KURU, Baki, Medenî Usul Hukuku El Kitabı C. II, Ankara 2020, s. 1263.

[24] Özbek, Mustafa Serdar. Avrupa Birliği ve Türk Hukukunda İlamlı İcranın Etkinliği, Yetkin Yayınları, Ankara 2013, s.611.

[25] Ayrıntılı açıklama için bkz: Özbek(2013), s.611 v.d.

[26] AKİL, Cenk, İstinaf Kavramı, Yetkin Yayıncılık Ankara 2010, s. 319 vd; BOZTAŞ, Nevzat, Türk Medeni Usul Hukukunda İstinaf, Aristo Yayınevi İstanbul 2020, s. 215 vd.

[27] İstanbul BAM 17. HUKUK DAİRESİ DOSYA NO: 2019/547 Esas KARAR NO : 2019/646(emsal.uyap.gov.tr)

[28] İstanbul BAM 18. HUKUK DAİRESİ DOSYA NO: 2020/2172 KARAR NO: 2020/1561(emsal.uyap.gov.tr)

[29] Antalya BAM 11. H.D. E: 2022/1766, K: 2022/1122, T: 16.09.2022(emsal.uyap.gov.tr).

[30] İstanbul BAM, 7. HD, 16.07.2020, 1060/990 (Lexpera). Benzer kararlar için bkz: İstanbul BAM, 16. HD, 21.05.2018, E. 1369, K. 1189; Adana BAM, 1. HD, 21.02.2020, E. 1656, K. 240; ; Bursa BAM, 4. HD, 28.09.2020, E. 1103, K. 1008