1- İki dereceli yargılama kapsamında kabul edilen ve 20.07.2016 tarihi itibariyle yargı faaliyetine başlayan istinaf kanun yolu ile yetkili kılınan bölge adliye mahkemeleri ceza daireleri; yerel mahkemelerce verilen nihai kararların, hem davaya konu maddi vakıalarını ve hem de hukuka uygunluklarını denetlemektedirler. Buna göre bölge adliye mahkemesi ceza daireleri, Ceza Muhakemesi Kanunu m.280/1’de beş bent halinde belirtilen kararları verme konusunda yetkili kılınmıştır. CMK m.280’in 2. ve 3. fıkralarında da; bölge adliye mahkemesinin duruşma açması halinde hangi kararları verebileceği ve kararların istinaf kanun yoluna başvurmayan sanıklara etkisi düzenlenmiştir.

CMK m.280 dikkate alındığında; bölge adliye mahkemesi ilgili ceza dairesi tarafından duruşma açılmadıkça beraat kararının (derhal beraat kararı) verilemeyeceği, yerel mahkeme hükmünün dosya üzerinden yapılacak inceleme ile esastan reddedileceği veya bozulacağı sonucuna varılabilir. Bu tespit; kısmen doğru olsa da, CMK m.280/1-a dikkate alındığında isabetli değildir. CMK m.280/1-a’ya göre bölge adliye mahkemesi; “İlk derece mahkemesinin kararında usule veya esasa ilişkin herhangi bir hukuka aykırılığın bulunmadığını, delillerde veya işlemlerde herhangi bir eksiklik olmadığını, ispat bakımından değerlendirmenin yerinde olduğunu saptadığında istinaf başvurusunun esastan reddine,303 üncü maddenin birinci fıkrasının (a), (c), (d),(e), (f), (g) ve (h) bentlerinde yer alan ihlallerin varlığı hâlinde hukuka aykırılığın düzeltilerek istinaf başvurusunun esastan reddine,” karar verir.

CMK m.280/1-a’da geçen CMK m.303’ün 1. fıkrasına bakılmalıdır. “Yargıtayca davanın esasına hükmedilecek haller, hukuka aykırılığın düzeltilmesi” başlıklı CMK m.303’de geçen ve CMK m.280/1’de sayılan (a), (c), (d),(e), (f), (g) ve (h) bentlerinden, yazı konumuz için (a) ve (d) bentlerinin önemli olduğu söylenebilir. CMK m.303/1’de Yargıtay’ın; hükme esas olarak saptadığı olaylara tatbikinde hukuka aykırılıktan dolayı kararı bozuğu hallerde, davanın esasına hükmedebileceği gibi, hükümde geçen hukuka aykırılığı düzeltebileceği ifade edilmiştir.

CMK m.303/1-a’da; “Olayın daha ziyade aydınlanması gerekmeden beraate veya davanın düşmesine ya da alt ve üst sınırı olmayan sabit bir cezaya hükmolunması gerekirse.” ve m.303/1-d’de ise; “Hükümden sonra yürürlüğe giren kanun, suçun cezasını azaltmış ve mahkemece sanığa verilecek cezanın belirlenmesinde artırma sebebi kabul edilmemiş veya yeni bir kanun ile fiil suç olmaktan çıkarılmış ise birinci halde daha az bir cezanın hükmolunması ve ikinci halde hiç ceza hükmolunmaması gerekirse.” hükümlerine yer verildiği görülmektedir.

CMK m.303/1’de Yargıtay’a temyiz mercii olarak tanınan yeni hüküm kurma veya düzeltme yetkisinin, istinaf kanun yolunda bölge adliye mahkemeleri ceza dairelerine de tanındığı görülmektedir. CMK m.303/1-a’ya göre; davaya konu maddi vakıanın daha ziyade aydınlatılması gerekmeden beraata veya davanın düşmesine veya alt ve sınırı olmayan sabit bir cezaya karar verilmesi gerekmekte ise, bu durumda Yargıtay veya bölge adliye mahkemesi, davanın esası hakkında karar verebilecek, yani duruşma açmaksızın sanığın derhal beraatına veya davanın düşmesine hükmedebilecektir. CMK m.303/1-d’ye göre; incelemeye konu hükümden sonra yürürlüğe giren kanun, suçun cezasını azaltmış ve mahkemece sanığa verilecek cezanın tespitinde artırma sebebi kabul edilmemiş veya yeni bir kanunla fiil suç olmaktan çıkarılmışsa, ilk halde daha az bir cezaya hükmedilmesine ve ikinci durumda da hiç cezaya hükmolunmamasına, yine Yargıtay veya bölge adliye mahkemesi tarafından karar verilebilecektir.

Bölge adliye mahkemesi; duruşma açmaksızın dosya üzerinde yaptığı inceleme sonucunda, CMK m.280/1 atfı ile CMK m.303/1-a uyarınca ilk derece mahkemesinin hükmünü kaldırarak beraat hükmü kurmakta ve m.280/1 atfı ile CMK m.303/1-d’nin gerçekleştiği durumda ise, cezaya hükmedilmemesine karar verebilmektedir. Bu durumda bölge adliye mahkemesi, CMK m.280/1-a’da yer alan “esastan ret” ibaresini kullanmayıp, ilke derece mahkemesinin kararını kaldırabilmektedir.

Esasında CMK m.280/1-a olumsuzluk içermekte, istinaf talebinin kararda düzeltme yapılarak esastan reddini düzenlemektedir ki, bu açıdan bakıldığında, hüküm olumsuz gözükse de, “mahkumiyet hükmünün CMK m.303/1-a ve CMK m.280/1-a gereğince kaldırılmasına” ibaresine yer verildiği, böylece bölge adliye mahkemesinin “esastan ret” kavramını kullanmaktan kurtulduğu, talebin beraatla sonuçlandığına dair olumlu bir anlam içeren ibareye kararda yer verildiği, Kanun hükmünün lafzına bağlı kaldığında ibarenin “CMK m.208/1-a’nın atfı ile CMK m.303/1-a gereğince sanığın (derhal) beraatına karar verilerek, hukuka aykırılığın düzeltilmesi suretiyle esastan reddine” olması gerektiği savunulabilir. Ancak uygulamada bölge adliye mahkemelerinin tercih ettiği yöntem, sanık ve istinaf kanun yoluna başvurup bu hükmün kullanılmasını isteyen sanık açısından da isabetlidir. Çünkü hiç kimse yaptığı başvurunun esastan reddini istemez. Bu da istinaf kanun yoluna başvuranın esasen CMK m.280/1-a’nın atfı ile CMK m.303/1-a uyarınca lehine olan bir tespit ve karardan bahisle, talebinin reddi ile sonuçlandığına dair bir bölge adliye mahkemesi kararının lafzı itibariyle isabetli olması düşünülemez, burada kanun koyucunun düzenleme hatası bulunmaktadır. Kanaatimizce; “yerel mahkeme kararının kaldırılması” ibaresinin yerine, “sanık hakkında verilen mahkumiyet hükmünün CMK m.280/1-a ve CMK m.303/1-a uyarınca düzeltilmesine” ibaresi tercih edilmelidir. Ancak esas olarak bu yönde bir ibarenin CMK m.280/1-a’da öngörülmesi gerekir.

Sonuç olarak istinaf kanun yoluna başvurulduğunda; sadece bozma veya duruşma açma kararı verilmesi değil, CMK m.280/1-a’nın tatbiki suretiyle ilk derece mahkemesi kararında yer alan hukuka aykırılığın düzeltilmesini (bu düzeltme CMK m.303/1-a,d’ye göre mahkumiyet hükmünün kaldırılması şekilde de olabilir) talep edilmelidir. Bunun için; CMK m.303/1-a yönünden davaya konu olayın daha ziyade aydınlatılmaması gerekmeli, yani CMK m.280/1-e ve m.281 ve 282 gereğince duruşma açılmasına gerek olmamalıdır. İstinaf kanun yoluna konu edilen bir davada değerlendirilecek delil, dinlenecek tanık, alınacak bilirkişi raporu ve yapılacak incelemeler varsa, burada CMK m.280/1-a’nın atfı ile CMK m.303/1-a’nın tatbiki mümkün değildir. İki dereceli yargılama sisteminde, bu tür noksanlık ve hukuka aykırılıklar, hem maddi vakıa incelemesi ve hem de hukuka aykırılık denetimi yapan bölge adliye mahkemesi tarafından duruşma açılmak suretiyle giderilmelidir. Dolayısıyla istinaf kanun yoluna giderken; yalnızca bozma veya duruşma açma kararları verilmesi değil, şartları varsa CMK m.280/1’den hareketle sanığın (derhal) beraatına karar verilmesi veya sanık hakkında cezaya hükmedilmemesi gerektiği yönünde taleplerde de bulunulmalıdır.

2- Belirtmeliyiz ki; temyiz kanun yoluna başvururken ilk dilekçede yer verilen “duruşma taleplidir” ibaresi, istinaf kanun yolunda bir anlam taşımamaktadır. Çünkü CMK m.280/1-e, 281 ve 282 gereğince, şartlar gerçekleşmişse bölge adliye mahkemesi duruşma açmak zorundadır. Bu nedenle; istinaf kanun yoluna başvuru için verilen kısa istinaf dilekçesinde, yalnızca kanun yoluna başvurma iradesine yer verilmesi, gerekçeli karar sonrasında da CMK m.280’de öngörülen karar türlerine göre talepte bulunulması isabetli olacaktır ki, esas itibariyle cumhuriyet savcısı hariç, sanık veya müdafinin istinaf iradesinin yeterli olduğu veya 15 yıl ve üstü hapis cezasını içeren kararların kendiliğinden, yani talep olmasa da bölge adliye mahkemesine dava dosyası ile birlikte gönderildiği, bölge adliye mahkemesinin tüm yönleri ile önüne gelen dosyayı incelediği bilinmelidir.

3- Yeri gelmişken; CMK m.286’da bölge adliye mahkemesi ceza dairelerinin bozma dışında kalan kararlarının temyiz edilebileceği, ancak 286. maddenin 2. fıkrasında 9 bent halinde sayılan kararların temyiz edilemeyeceği, temyize kapalı olan bölge adliye mahkemesini kararlarının bu hükümde sınırlı olarak sayıldığı, bunun dışında temyiz kanun yoluna başvurmak isteyen tarafın engellenemeyeceği aksine uygulamanın hak arama hürriyetini kısıtlayacağı, bu nedenle tartışılan, bir mahkumiyette veya aynı kararda birden fazla mahkumiyette 5 yıl veya daha az hapis cezası içeren bölge adliye mahkemesi kararlarına karşı temyiz kanun yolunun kapalı tutulmasının isabetli olmadığı, mahkumiyet kararlarında varsa hataların Yargıtay’ca yapılacak dar hukukilik denetiminden geçirilmemesinin “adalet” açısından sorunlara yol açacağı ileri sürülmektedir.

İki dereceli yargılamada istinaf kanun yolunun temel amacı, her dosyanın ve kararın temyiz mercii olan Yargıtay’a gitmemesini sağlamaktır. Bu yöntem bir tercihtir ve kanun koyucu İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 7. Ek Protokolü’nün 2. maddesi ile istinaf kanun yolunu 20 Temmuz 2016 tarihi itibariyle uygulamaya koymuştur. CMK m.286/2-a’nın uygulaması şu şekildedir: İlk derece mahkemesince verilen 5 yıl veya daha az hapis cezasının istinaf kanun yolunda dosya üzerinden yapılan inceleme ile esastan reddedilmesi halinde, bu karara karşı kanun yolu kapatılmıştır. Ancak yerel mahkemenin beraat kararı verip de istinaf mahkemesinin mahkumiyet verdiği veya yerel mahkemenin mahkumiyet verip de istinaf mahkemesinin beraat kararı verdiği durumlarda, CMK m.286/2-a’da öngörülen temyiz yasağının bu kararları kapsamayacağı, çünkü bahsekonu kararların CMK m.286/2’de sınırlı şekilde sayılan temyiz yasakları kapsamına girmediği kabul edilmektedir. Gerek yerel mahkemenin ve gerekse istinaf mahkemesinin beraat kararları verdiği durumda; CMK m.286/2-a değil, somut olayın özelliklerine göre CMK m.286/2-g’de tanımlanan sınıra göre hareket edilmelidir.

(Bu köşe yazısı, sayın Prof. Dr. Ersan ŞEN tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.