Ceza hukuku sistemimizde haksız tahrik, cezayı azaltıcı kişisel ve geçici bir neden olarak kabul edilmiştir.[1]

Haksız tahrike ilişkin hükümler, ancak tahrik edilen fail açısından uygulanma yeteneğine sahiptir. Kural olarak suça iştirak eden diğer failler açısından uygulanamaz.[2]

Tahrik kavramı özünde bireysel psikolojiye bağlı olması nedeniyle, iştirak halinde işlenen suçlarda, kışkırtılan fail dışındaki suça iştirak eden faillerin yasal hafifletici nedenden faydalanmaları mümkün değildir.[3]

Çok failli suçlarda, bütün faillerin tahrik edilmiş olması veya faillerden birine yapılan hareketin diğer failleri de tahrik ettiğinin kabul edilmesi halinde bütün failler hakkında haksız tahrik hükümleri uygulanabilecektir.

Belirtmek gerekir ki, bu halde haksız tahrik oluşturan eylemin bir failden diğerine sirayeti değil, failler hakkında ayrı ayrı tahrikin varlığının bulunduğu kabul edilmektedir.

Bu yüzden “bir suça iştirak edenlerden biri hakkında haksız tahriki kabul, diğerleri hakkında reddeden hüküm mütenakız (çelişik) bir hüküm sayılmaz” ve asli fail hakkında tahrikin kabulü, diğerlerinin cezasının indirilmesini gerektirmez.[4]

Örneğin; Sanığın elinde bıçak olduğu halde haksız tahrik altında mağduru kovalayıp saldırması sırasında, başka bir sanığın mağdurun tutarak kaçmasına engel olması ve bunun üzerine de kovalayan sanığın mağdura bıçakla yaralaması eyleminde, mağduru tutan sanık yönünden tahrik hükümleri uygulanmayacaktır.[5]

YARGITAY UYGULAMASI

Yargıtay, haksız tahrik eyleminin bütün faillere yönelik olması halinde bütün failler açısından haksız tahrik hükümlerinin uygulanabileceğini çeşitli kararlarında ifade etmektedir.

Tahrik oluşturan eylem bütün failleri etkilemelidir.

Yargıtay, suç tarihinden bir gün evvel kim tarafından başlatıldığı tam olarak tespit olunamayan kavga sebebiyle taraflar arasındaki o yıl içerisinde gerçekleşen muhtarlık seçimlerinden kaynaklı husumetin artması üzerine, yurt dışında yaşayan bir kısım katılan ve müştekiler ile maktulün araçlarla sanıkların ikametlerinin bulunduğu mahalleye gelmeleri, daha önceden bunu öğrenen sanıkların ise tedbir amacıyla sanık R.nin evinde toplanmaları, yurt dışından gelenlerin akrabaları olan diğer katılan ve müştekilerin de toplanarak bir kısmının elinde sopa olduğu vaziyette sanıkların bulunduğu eve doğru kalabalık bir grup halinde sanıklara saldırmak amacıyla ilerledikleri, uzlaştırma için olay yerine giden muhtar ve bir kısım mağdur ve katılanlar ile kolluk görevlilerinin bu gruba engel olmaya çalışmalarına rağmen engel olamamaları, sanıklardan sayıca fazla olan karşı grubun ellerinde sopalarla, evlerinde bekleme durumundaki sanıklara saldırmaya gelmeleri üzerine sanıkların eylemlerini gerçekleştirdikleri olayda; maktul ile öldürmeye teşebbüs suçu mağdurlarının oluşturduğu gruptan kaynaklanan, haksız tahrik oluşturan davranışların ulaştığı boyutu dikkate alarak TCK'nun 29. maddesi uyarınca makul bir indirim yapılması gerektiğine hükmetmiştir.[6]

Yargıtay, tasarlayarak töre saikiyle öldürme suçunda, Sanık K.’in ölen P.’in oğlu, sanık M.E.’in eski eşi olduğu, P.’in evlilik birliği devam ederken, mağdur X ile birlikte 2005 yılında kaçarak birlikte yaşamalarının TCK.nun 29. maddesi gereğince oğul ve eş olan sanıklar K. ve M.E. haklarında haksız tahrik hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması gerektiğini ifade etmektedir.[7]

Yargıtay bu olayda, evlilik devam ederken kocasını aldatan ve başka bir kişi ile yaşayan kadın ve onunla yaşayan kişiye yönelik eylemlerde, kadının kocası ve oğlu konumundaki failler yönünden haksız tahrik hükümlerinin uygulanabileceğini düşünmektedir.

İlk Haksız Hareketin Kimden Kaynaklandığının Belirlenememesi

Karşılıklı kavga sırasında ilk haksız hareketin hangi tarafın gerçekleştirdiği belirlenemez ise, şüpheli kalan bu hal sanık lehine değerlendirilecek ve bütün failler yönünden haksız tahrik hükümleri uygulanacaktır.

Şüpheli Kalan Halde Tüm Failler İçin Haksız Tahrik Hükümleri Uygulanmalıdır.

Örneğin, kavganın taraflarının olayın çıkış sebebini ve gelişimini farklı şekilde anlattıkları, tarafsız tanık beyanının bulunmadığı, mahkemenin de kavgayı başlatan ilk haksız hareketin ve saldırının kimden geldiğinin tespit edilemediğini kabul ettiği hallerde, ilk haksız hareketin kimden kaynaklandığı şüpheye yer bırakmayacak şekilde belirlenemediğinde, şüpheli kalan bu halin sanıklar lehine 5237 sayılı TCK'nin 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasını gerektirdiği gözetilmelidir.[8]

Şüpheli Kalan Halde Asgari Oranda İndirim Yapılmalıdır.

Karşılıklı kavga halinde ilk haksız hareketin kimden geldiği belirlenemez ise, şüpheli kalan bu halin sanık lehine 5237 sayılı TCK'nin 29. maddesinde düzenlenen haksız tahrik hükümlerinin asgari seviyede (1/4) oranında uygulanması gerekmektedir.[9]

.

(Bu köşe yazısı, sayın Dr. Suat ÇALIŞKAN  tarafından www.hukukihaber.net sitesinde yayınlanması için kaleme alınmıştır. Kaynak gösterilse dahi köşe yazısının tamamı özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan köşe yazısının bir bölümü, aktif link verilerek kullanılabilir. Yazarı ve kaynağı gösterilmeden kısmen ya da tamamen yayınlanması şahsi haklara ve fikri haklara aykırılık teşkil eder.

.

KAYNAKÇA

Centel, Nur/Zafer, Hamide/Çakmut, Özlem, “Türk Ceza Hukukuna Giriş”, Beta Basım, İstanbul, 2011, Yedinci Bası.

Erem, Faruk/Danışman, Ahmet/Artuk, Mehmet Emin, “Ümanist Doktrin Açısından Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler”, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1997, Ondördüncü Bası İstanbul, 2011, İkinci Bası.

Parlar, Ali/Hatipoğlu, Muzaffer, “Açıklamalı-Yeni İçtihatlarla 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu Yorumu”, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2010, Üçüncü Bası.

Tutumlu, Mehmet Akif, “Türk Ceza Hukukunda Haksız Tahrik Genel ve Özel Hükümler”, Adil Yayınevi, Ankara, 1999, Birinci Bası.

Y.1.CD, 30.11.2006 tarih ve 2540-5341 sayılı kararı.

Y.1.CD, E: 2017/1480, K: 2018/3345,Teb: 1 - 2015/282140, KT: 10.07.2018.

Y.1.CD, E: 2017/3735, K: 2018/3408,Teb: 1 - 2017/16089, KT: 12.07.2018.

Y.3.CD, E: 2017/8248, K: 2018/12273,Teb: 3 - 2015/165799, KT: 04.07.2018.

Y.3.CD, E: 2017/8248, K: 2018/12273,Teb: 3 - 2015/165799, KT: 04.07.2018.

Zafer, Hamide, “Ceza Hukuku Genel Hükümler TCK 1-75”, Beta Basım, İstanbul, 2011, İkinci Bası

----------------------------

[1] Zafer, Hamide, “Ceza Hukuku Genel Hükümler TCK 1-75”, Beta Basım, İstanbul, 2011, İkinci Bası Zafer, s. 328

[2] Centel, Nur/Zafer, Hamide/Çakmut, Özlem, “Türk Ceza Hukukuna Giriş”, Beta Basım, İstanbul, 2011, Yedinci Bası Centel/Zafer/Çakmut, s.441; Erem, Faruk/Danışman, Ahmet/Artuk, Mehmet Emin, “Ümanist Doktrin Açısından Türk Ceza Hukuku Genel Hükümler”, Seçkin Yayınevi, Ankara, 1997, Ondördüncü BasıErem/Danışman/Artuk, s.605

[3] Tutumlu, Mehmet Akif, “Türk Ceza Hukukunda Haksız Tahrik Genel ve Özel Hükümler”, Adil Yayınevi, Ankara, 1999, Birinci BasıTutumlu, s.63; Parlar, Ali/Hatipoğlu, Muzaffer, “Açıklamalı-Yeni İçtihatlarla 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu Yorumu”, Seçkin Yayıncılık, Ankara, 2010, Üçüncü Bası Parlar/Muzaffer, s.563

[4] Erem/Danışman/Artuk, s.605

[5] Y.1. CD.’nin 30.11.2006 tarih ve 2540-5341 sayılı kararı.

[6] Y.1.CD, E: 2017/3735, K: 2018/3408,Teb: 1 - 2017/16089, KT: 12.07.2018.

[7] Y.1.CD, E: 2017/1480, K: 2018/3345,Teb: 1 - 2015/282140, KT: 10.07.2018.

[8] Y.3.CD, E: 2017/8248, K: 2018/12273,Teb: 3 - 2015/165799, KT: 04.07.2018. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.10.2002 tarih ve 2002/4 - 238 Esas - 367 sayılı Kararı uyarınca ve bu kararla uyumlu Ceza Dairelerinin yerleşmiş ve süreklilik gösteren kararlarında da bu husus kabul edilmektedir.

[9] Y.3.CD, E: 2017/8248, K: 2018/12273,Teb: 3 - 2015/165799, KT: 04.07.2018.