Kadıköy Belediyesi’nin düzenlediği Kadıköy Kadın Forumu geçtiğimiz cumartesi gerçekleşti. Katılım oldukça iyiydi fakat gönül isterdi ki daha yoğun olsun. Oldukça gerekli ve verimli bir organizasyondu. Devamının gelmesini ve en çok da başka ilçelerde de gerçekleşmesini diliyorum. Kadıköy İstanbul’un insan hakları hususunda bilinç düzeyi en gelişmiş ilçelerinden biri olmakla beraber, Kadıköy Belediyesi de bu konuda son derece hassastır ve ciddi çalışır. Buna rağmen Forum’dan çıkan sonuç; Kadıköy’de dahi eksikliklerin yapılması gerekli daha pek çok şeyin olduğuydu. Zaten amaç da biraz buydu sanırım, “Ne yapabiliriz?” i interaktif şekilde sorgulamak. Bu noktada kentin ve ülkenin başkaca ilçelerini düşünemiyorum bile. Kim bilir yapacakları ne çok şey vardır.

Evet, Forum’dan yola çıkarak kadın haklarına, kadın-erkek eşitliğine ve kadına yönelik şiddetle mücadeleye ilişkin tespitlerimi paylaşmak isterim. Aslında başlıklar çoğaltılıp detaylandırılabilir lakin biz genel başlıklar üzerinden ifade edelim. 

Hukuki açıdan baktığımızda, kadının insan haklarını ele alan üç önemli düzenlemeden bahsetmemiz şarttır. CEDAW (Birleşmiş Milletler Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Engellenmesi Sözleşmesi), Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi –diğer adıyla “İstanbul Sözleşmesi” ve 6284 Sayılı Ailenin Korunması Ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun (Bu üç düzenlemeyi aklımızda tutalım, başka bir yazıda ayrıntılı şekilde ele alacağız).

Bahsi geçen CEDAW ve İstanbul Sözleşmesi uluslarüstü anlaşmalar. 6284 Sayılı Kanun ise, ülkemizde yürürlükte olan kadını korumaya ilişkin tek kanundur ve ciddi eksiklikleri mevcut olup, ivedilikle tekrar ele alınması gerekmektedir. 

 İşte bu tarz forumlar, toplantılar, paylaşımlar, tabandan hareketle birebir kadınların sorunlarını dile getirmesi bakımından uygun ortamlar olduğundan, dolaylı yoldan kanun değişikliklerine de katkısı olan önemli birleşmelerdir. Kadın hakları alanında yol almada yerel yönetimlerin önemi büyüktür. Nitekim Kadıköy Belediyesi’nin düzenlemiş olduğu Forum’un ilk bölümünde, Yerel Yönetimlerin kadın hakları alanında yol almada rolü, mevcut düzenlemeler, stratejik önlemler ve uygulamalar anlatıldı. Hemen sonrasında kadınlar tek tek söz alarak sorunlarını, taleplerini ve somut önerilerini dile getirdiler. İkinci bölümde ise, atölye çalışmaları vardı. Kadına yönelik şiddetle mücadele, kadın ve sağlık, kadın istihdamı, kentsel çalışmalar gibi çeşitli başlıklar altında atölye çalışmaları yapıldı.

Böylece, başlığa ilişkin konu, detayına inilerek birebir tartışıldı, çözümler üretildi ve raporlanarak Belediye’ye teslim edildi. 

Kadınlarımızın birebir sorunlarını ve önerilerini dile getirdiği kısımda, kadın katillerine verilen indirimlerden tutun da LGBTİ alanında yapılması gerekli çalışmalara, iyi aydınlatılmış sokak projelerinden tutun da gönüllü evlerine kadar birçok konuya değinildi. Benim en çok dikkatimi çeken; insanların, belediyelerin çalışmalarından haberdar olmamasıydı. Belediyeler bu alanda çok güzel çalışmalar yapsalar da, insanların bu çalışmalardan haberi olmadığı müddetçe pek de bir anlamı olmuyor maalesef, yahut beklenen yarar sağlanamıyor. Kadınlarımız bir sorunu olduğunda Belediye’ye gidemiyor, daha doğrusu gitmek istemiyor. Belediye kelimesini antipatik buluyorlar. Şu halde, hizmetlerin mahalle bazında kadın dayanışma ve bilgi alma merkezleri kurularak verilmesi ve daha kolay ulaşılabilir hale getirilmesi gerekiyor. Örneğin bir kadınımız çıktı dedi ki; “Belediye çok güzel çalışmalar yapıyor fakat haberimiz yok, kitapçıklar dağıtılsın, afişler asılsın, gerekirse kapı kapı gezilsin, yalnız kitapçıkların diline dikkat edilsin çünkü çoğu kişi kitapçığın dilini çözemiyor!” Bu hiç aklınıza gelir miydi mesela? Kitapçıkta yazılanların anlaşılmadığı? İşte halkın diliyle konuşmak tam olarak böyle bir şey ve bu tarz forumlar bu noktada çok önemli.

İkinci bölümde bendeniz atölye olarak Kadına Şiddetle Mücadele’yi seçtim, bu alandaki gözlemlerimden bahsedeyim bir de kısaca.
 
Atölyede çok çeşitli mesleklerden çok çeşitli oluşumlarda çalışmalar yapan kadınlarımız vardı. Kadına şiddetle mücadelede “Sığınma Evleri”nin önemi çok büyük takdir edersiniz ki. Bu minvalde, Kadıköy Belediyesi bünyesinde hizmet veren sığınma evleri tanıtıldı.

Sığınma evlerinin mevcut hali, eksiklikleri ve yine, yapılması gerekenler ortaya konuldu. Burada da en çok dikkatimi çeken Kadıköy gibi pilot bir bölgede topu topu 15 kişilik kapasiteye haiz bir sığınma evi olmasıydı. Zaten bu konu özellikle dillendirildi. Bununla birlikte derhal bir acil şiddet hattı oluşturulması gerekliliği konuşuldu. Cinsiyetçi dilin ortadan kalkması gerektiğinden, LGBTİ için ayrı sığınma evi projesinden, yine bu alanda yapılan çalışmalara ilişkin kadınların bilgilendirilmesi gerekliliğinden ve daha birçok sorundan bahsedildi. 

Ben bu noktada, kadına şiddete yönelik sorunun kökeninin yine dönüp dolaşıp ataerkil-baskıcı geri zihniyet olduğunu ve çözüm üretmek adına bu noktaya yoğunlaşmak gerektiğini düşünüyorum. Zira, biz mükemmel bir sisteme oturtulmuş yüzlerce sığınma evi de yaptırsak veya şiddete maruz kalan kadını korumaya yönelik mükemmel mekanizmalar da kursak, zihniyet değişmediği sürece sorunların da ardı arkası kesilmeyecek, insan hakları namına herhangi bir gelişme kaydedilemeyecektir. Kadınlarımızın ciddi bir kısmı maalesef ki yaşadıkları sorunu dile getirmekten ve harekete geçmekten korkuyorlar. Her mahallede kadın dayanışma merkezleri açsak dahi, bu merkezlere gidip sorununu anlatmak için evinden çıkamayan, izin alamayan kadınlarımız var. Yahut gittiğinde kadını kocasına gammazlayan mahalle eşrafı gibi, kelimenin tam anlamıyla “mahalle baskısı” gibi bir gerçek var. Bu noktada kadına şiddet uygulayanların zihniyetine yönelik çalışmalara ağırlık vermek çok önemli diye düşünüyorum. 

Daha birkaç gün önce yine bir eski koca dehşeti yaşandı Samsun’da, Dr. Aygün Dağdemir elinde ekmek bıçağıyla işyerine gelen, yanında çalışan sekreterinin eski kocasına mani olmak isterken bıçaklanarak öldürüldü. Annesi Aygün Hanım’ı çiçek satarak okutmuştu. Aygün Hanım da kızlarını okutuyordu. Şimdi biri avukat biri doktor olacak; fakat anneleri artık yok. O cani ise hayatta. 

Ben kendimi Aygün Hanım’ın ölümünden sorumlu hissediyorum. Özgecan’ın ölümünden de sorumlu hissetmiştim. Sıradaki kadın cinayetinden de sorumlu hissedeceğim. Bu ölmeler artık bitsin diye elimden geleni yapmaya kararlıyım o yüzden. Hepimiz yapmalıyız. Kadınlar bu konuda sıfat itibariyle her ne kadar savaş vermesi normal kişiler gibi görülse de, tam da bu sebeple erkeklerin katkısı çok önemli. Bir erkek olarak onların bu konuda söyledikleri bir söz daha da çok duyuluyor, dikkat çekiyor. Örneğin, İbrahim Hacıosmanoğlu’nun kadınlara ilişkin söylediği sözler üzerine yapmış olduğum suç duyurusundan sonra, erkeklerden mesajlar aldım, “Biz de şikayet edemiyor muyuz?” şeklinde. Beni en çok da bu mesajların, ümitlendirdiğini söyleyebilirim kadın hakları adına.

Yapmamız gereken çok şey var. Önce bilgileneceğiz. Bilgimizi paylaşacağız. Cesur olacağız ve harekete geçerek mücadele edeceğiz. Çünkü kadınlarımızın, dolayısıyla doğacak çocuklarımızın buna ihtiyacı var.