Genelkurmay Başkanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı emekli Kıdemli Kurmay Albay Hüsnü Dağ, bilmediği, görmediği emirler gösterilerek tutukluğunun devamına karar verildiğini belirtti. Dağ, "İddianameye konu suç belgelerini ilk kez Emniyet'te TEM'de gördüğüm. Uydurma delillerle 18 aydır tutukluyum. Ruhum bu adaletsizliğe isyan ediyor. Sayın heyet adaletinizden başka sığınacak liman yoktur. Hangi eylemden tutuklandığımı halen bilmiyorum. Adil yargılanma hakkım ihlal edilmiş, delil toplama ve savunma hakkının engellenmiştir" dedi.

 28 Şubat dönemine ilişkin, 103 sanık hakkında "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren devirmeye, düşürmeye iştirak" suçundan açılan davanın 24'üncü duruşması başladı. Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya, tutuklu ve tutuksuz sanıklar, müştekiler, sanık yakınları ve avukatlar katılıyor. Dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı bu duruşmada hazır bulunmuyor. Duruşma tutuklu, tutuksuz sanıklar ile avukatların yoklaması ile başladı. Yargılaması tutuklu devam eden sanıkların avukatları aylık tutukluluk incelenmesinde değerlendirmek üzere tahliye talebinde bulundu.

 Duruşma, dönemin Genelkurmay Plan Harekat Daire Başkanı emekli Korgeneral Köksal Karabay'ın çapraz sorgusu yapıldı. Sanık Köksal Karabay çapraz sorgusunda mahkemenin davaya katılması yönünde kararı verinceye kadar hiçbir müştekinin ve avukatının sorularını yanıtlamayacağını belirtti. Savcı Kemal Çetin, 28 Şubat sürecinde Çevik Bir'in söylediği "gerekirse silah bile kullanırız" ifadesiyle ve TSK'ya atfen çıkan haberleri anımsatarak, "Bu haberler Genelkurmay'ın ilgili birimi tarafından yalanlanmamış ve bu açıklamalar anayasal düzeni bozmaya yönelik değerlendirilmeyecekse nasıl değerlendirilecek" sorusuna Karabay, şöyle yanıt verdi:
 "Bugünde bir haberi gazeteler kendi yorumlarına göre manşet atarlar. Bazı gazeteler tahrik etmek için yazmış olabilir. Yazıları, bunlara bakarak TSK cebir ve şiddet kullanıyor neticesine varmak ne dereceğe doğrudur takdirlerinize bırakıyorum. Bu tamamen gazetelerin yorumudur. Genelkurmay her haberi tekzip edecek olsa zamanının tamamını buna ayırması gerekir. Neticede fikir özgürlüğü var."

-"BURADA OLMADIĞI HALDE SUÇU NASIL İŞLEMİŞTİR?"-

Karabay'ın Avukatı Çağrı Ayhan Şenay ise iddianamede yer alan bazı müştekilerin 1997 yılı öncesinde YAŞ kararıyla ihraç edildiğine dikkat çekerek "Müvekkilimin YAŞ kararıyla ihraç edilen mensuplarla ne ilgisi olabilir anlayamıyoruz" dedi. Müştekilerin dilekçelerinde okuldan atıldıklarına dair belgelerin dahi olmadığını, mağduriyetlerine ilişkin bilgilerin yer almadığını belirten Şenay, bu durumların yargılamanın tarafsızlığına gölge düşürdüğünü kaydetti. Müvekkilinin Nisan-Temmuz 1997 tarihleri arasında Arnavutluk'ta görevde olduğunu ifade eden Şenay, "Müvekkilim burada olmadığı halde suçu nasıl işlemiştir?" sorusunu yöneltti.

 -HAYATIMIN EN ZOR GÖREVİ-

Sanık emekli Kurmay Albay Hüsnü Dağ ise savunmasında bugün hayatının en zor görevlerinden birini yaptığını belirterek, TSK'ya 14 yaşında Kuleli Askeri Lisesine girerek katıldığını, Genelkurmay Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı olarak ilk kez karargahta görev aldığını anlattı. Emekli olduktan sonra Ankara Barosu'nda staj yaptığını ve 10 yıllık avukat olduğunu ifade eden Dağ, demokrasinin insan yönetimine en uygun model olduğunu kaydetti. 31 yılı TSK'da olmak üzere 41 yıldır hizmet ettiğini hayatı boyunca hukukun içinde yer aldığını kaydeden Dağ, hukuku bir araç olarak kullanan insanların haksızlıklarına çok maruz kaldığını belirtti.

-RUHUM BU ADALETSİZLİĞE İSYAN EDİYOR-

BÇG'de görev almadığını ifade eden Dağ, Genelkurmay Başkanlığı'nın resmi belgelerin de BÇG ile ilgisinin olmadığını kanıtladığını kaydetti. Hükümetin düşürülmediğini, kendi özgür iradesiyle istifa ettiğini anlatan Dağ, bilmediği, görmediği emirler gösterilerek tutukluğunun devamına karar verildiğini belirtti. Dağ,"İddianameye konu suç belgelerini ilk kez Emniyet'te TEM'de gördüğüm. Uydurma delillerle 18 aydır tutukluyum. Ruhum bu adaletsizliğe isyan ediyor. Sayın heyet adaletinizden başka sığınacak liman yoktur. Hangi eylemden tutuklandığımı halen bilmiyorum. Adil yargılanma hakkım ihlal edilmiş, delil toplama ve savunma hakkının engellenmiştir" dedi. Suçun ağırlığı ve kişilerin sıfatı dikkate alınarak yargılamanın Yüce Divan'da yapılması gerektiğini ifade eden Dağ, mahkeme heyetinden davadaki görev konusunu yeniden değerlendirmesini istedi.

Konutunun polis tarafından aranması sırasında yasal şartların yerine getirilmediğini ifade eden Dağ, evde bulunmadığı bir zamanda 14 kişilik bir arama timinin konutuna girdiğini ve kendisinin bulunmadığı bir durumda aramanın gerçekleştirildiğini anlattı. Evinde bulunduğu iddia edilen belgelerin kendisine ait olduğunu düşünmediğini dile getiren Dağ, "Önce görmediğim belgeler eşyalarımın arasından mı çıktı, kötü niyetli kişilerce mi eşyalarımın arasına sıkıştırıldı bilmiyorum. Evimden çıkmış gibi gösterilen bazı belgenin sahte olduğunu düşünüyorum" dedi. Duruşmaya verilen aranın ardından öğleden sonra devam edilecek.

28 Şubat sürecinde Genelkurmay Başkanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı emekli Kıdemli Kurmay Albay Hüsnü Dağ, BÇG'nda çalışmadığını söyleyerek, "Bırakın BÇD'de çalışmayı ben BÇG'nin çalışma yeri diye belirtilen yerin neresi olduğunu bile bilmiyorum" dedi. Dağ, 7 Nisan 1997 tarihinde bir toplantı yapıldığını iddianameyi inceleyince gördüğünü belirterek, "Savcılık makamı bu toplantıya katılıp katılmadığımı bana sormadı bile dolayısıyla adil yargılanma hakkım ihlal edilmiştir. Ben bu toplantıya katılmadım" ifadelerini kullandı. İddiaların gerçek dışı olduğunu savunan Dağ, evinde bulunduğu belirtilen belgelerin sahte olduğunu ileri sürdü.
 28 Şubat dönemine ilişkin, 103 sanık hakkında "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini cebren devirmeye, düşürmeye iştirak" suçundan açılan davanın 24'üncü duruşması başladı. Ankara 13. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya, tutuklu ve tutuksuz sanıklar, müştekiler, sanık yakınları ve avukatlar katılıyor. Dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı bu duruşmada hazır bulunmuyor. Duruşmanın öğleden sonraki oturumunda dönemin Genelkurmay Başkanlığı Basın ve Halkla İlişkiler Daire Başkanı emekli Kıdemli Kurmay Albay Hüsnü Dağ, savunmasını tamamladı.

Dağ, 7 Nisan 1997 tarihinde bir toplantı yapıldığını iddianameyi inceleyince gördüğünü belirterek, "Savcılık makamı bu toplantıya katılıp katılmadığımı bana sormadı bile dolayısıyla adil yargılanma hakkım ihlal edilmiştir. Ben bu toplantıya katılmadım" dedi. Söz konusu toplantıya katılanları Genelkurmay Başkanlığı'na 7 Nisan 1997 tarihinde İrtica Konusunda Alınacak Tedbirler konulu bir toplantı yapılıp yapılmadığını ve kimlerin katıldığını sorduklarını kendilerine "Toplantı ile ilgili her hangi bir kayıta rastlanılmıştır" şeklinde bir yazı geldiğini anlatan Dağ, "Sahte liste iddianamede delil olarak kullanıldığından savcılık makamı ve mahkeme iradesini yanıltmaya yönelen kamu görevlilerini gerçeğe aykırı belge düzenleme fiilini işlemişlerdir. Bu toplantı general-amiral toplantısıdır. Buna daire başkanları toplantısı değildir, hiçbir general amiral toplantısına çağrıldığımı hatırlamıyorum. Toplantının içeriğini ve katılanları hatırlamıyorum, bu toplantını tutanağında görüşlerim de yer almamaktadır" dedi.
İddiaların gerçek dışı olduğunu savunan Dağ, evinde bulunduğu belirtilen belgelerin sahte olduğunu ileri sürdü

 -"BELGE HUKUKUN HUKUK DIŞI AMAÇLARLA KULLANILMASI BELGESİDİR"-

28 Şubat sürecinde Sivil toplum örgütlerinin koordinasyonunu sağladığı gerekçesiyle Çevik Bir imzalı takdir belgesi verdiği iddiasını reddeden Dağ, "Bu konuda bir takdir belgesi almadım. İçerik olarak gerçek dışı ve uydurmadır. Emir komuta içerisinde Genelkurmay İkinci Başkanı benim ikinci amirimdir. Bir takdir belgesi verilmesi konusunda bir ast olarak benim hiçbir bilgim ve yetkim olmaz, amirler verirler" dedi.
 Dağ, gazetecilere verilecek temalar başlıklı belgenin de gerçeği yansıtmadığını savunarak, "Bu belge sahte bir belgedir. Bu belgenin hukukun hukuk dışı amaçlarla kullanılması belgesidir. Bu belge şerefli insanları lekeleme amaçlı bir belgedir. Bu belge benim evimde çıkan bir belge değildir. Bu belgeyi ilk kez iddianamede gördüm. Benim evimde çıktığı iddia edilen belge terörle ilgiliydi. O belgenin de benim evimde nasıl bulunduğunu da ifade etmiştir. Evde bulunmadığım bir sırada 14 kişi gelip arama yapıyor ve gazetecilere verilecek temalar başlıklı belge benim evimde çıkıyor. Bu mantığa sığmıyor. Neden saklayayım? O belgeyi kasıtlı olarak birileri koymuştur. İki adet fotokopi paraf vardır. Bu paraflarla oynandığını göstermektedir. Yargılama makamları belgelerin güvenirliliğini de denetlemek zorundadır. Bu belgenin delil olma niteliğine haiz olmadığı gayet açıktır. Bu belgenin benimle ilgili hiçbir ilgilisi olmadığından ve bilgisayar çıktı" değerlendirmesinde bulundu. Gazeteci Fikret Bila'dan kesinlikle köşe yazısı yazmasını istemediğini ifade eden Dağ, bu durumun açıklığa kavuşması için Bila'nın tanık olarak dinlenmesini istedi.

 -"BÇG'NİN ÇALIŞMA YERİNİ BİLE BİLMİYORUM"-

BÇG'nda çalışmadığını söyleyen Dağ, "Bırakın BÇD'de çalışmayı ben BÇG'nin çalışma yeri diye belirtilen yerin neresi olduğunu bile bilmiyorum" dedi. Tutuklu kalmasına delil olarak gösterilen belgelerin gerçeği yansıtmadığını, somut olmadığını savunan Dağ, delilleri soyut ve hayali olarak nitelendirdi. Olayın üzerinden 16 yıl geçtiğini ve delillerin karartılması gibi bir durumun söz konusu olmadığını ifade eden Dağ, "Tutukluluğumun devamı hukuka uygun haklı gösterilebilecek kuvvetli suçu gösteren bir olgu mevcut değildir. Haksız ve hukuksuz bir şekilde hak ve özgürlüğümden mahzun bırakıldı. Bu vatan ve millet uğrunda her zaman can vermeye hazırım ama canımı acıtan hukuk, bunca yapılan haksızlıklara araç olarak kullanılmasıdır. Bana çektirilen sıkıntılara ben katlanabilirim ama beni derinden üzen dışarıda ailemin maruz kaldığı..." değerlendirmesinde bulundu. Davada yargılama şartı gerçekleşmediğinden düşme kararı verilmesine tahliyesini ve beraatını isteyen Dağ'ın savunması sırasında gözlerinin dolduğu dikkat çekti. Savcılıktaki ifadeleri üzerine heyetten gelen sorulara savcılıktaki ifadesinin özgür beyanları olmadığını ifade eden Dağ, gerek iddianame gerekse tutuklamada kuvvetli suç şüphesi olarak gösterilen belgelerin hiç birini görmediğini, ilk kez Emniyet'te TEM Şube Müdürlüğü'nde gördüğünü kaydetti. Mahkeme heyeti Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreterliği'ne yazı yazılarak, 7 Nisan 1997 tarihinde Genelkurmay Başkanlığı İnönü Salonu'nda yapılan İrtica Konusunda Alınacak Tedbirler konulu toplantı tutanağının örneğinin nerede ve ne zaman, kim tarafından nasıl bulunduğu, belgenin arşiv kayıtlarında olup olmadığı, sonradan bulunmuşsa her hangi bir işlem yapılıp yapılmadığı ve bu konuda tutanak tutulup tutulmadığının sorulmasına karar verdi. Duruşmaya yarın kaldığı yerden devam edilecek. (ANKA)