AYM’nın, Cumhuriyet Halk Partisi'nin 6526 sayılı Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un bazı hükümlerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması ile ilgili yaptığı başvuru hakkındaki verdiği kararının gerekçesi Resmi Gazete’de yayımlandı. 

AYM’ye kamu görevlileri hakkında uygulanan atama, görevden alma, göreve son verme, naklen veya vekaleten atama, yer değiştirme, görev ve unvan değişikliği işlemleri ile ilgili olarak verilen iptal ve yürütmenin durdurulmasına ilişkin mahkeme kararlarının gereğinin boş kadro olması halinde bu kadroya baş olmaması halinde ise aynı kurumda kazanılmış hak aylık derecesinde uygun bir kadroya atanması ile ilgili maddeyi iptal etti. 

İtiraz konusu kurallarla yargı kararlarının uygulanması, kadronun boş olması koşuluna bağlandığını kaydeden AYM, uygulamada ise söz konusu kadroların boş bırakılmama, bu kadroların söz konusu işlemler sonrası diğer kamu görevlileriyle doldurulma ihtimali çok yüksek olduğunu vurguladı. 

AYM’nın kararında ayrıca şu ifadeler yer aldı: “Bu durumda yargı kararıyla dava konusu işlemin hukuka aykırılığı tespit edilmiş olsa bile kadro boş olmadığından bu karar uygulanamayacaktır. Dolayısıyla yargı kararlarının uygulanmasının bu şekilde kadronun boş olması koşuluna bağlanmış olması hak arama özgürlüğünü etkisiz hale getiren ölçüsüz bir sınırlamadır.” (Cihan)


KORUMA TEDBİRLERİNE YÖNELİK MAHKEMELERİN OYBİRLİĞİYLE KARAR VERMESİ VE MAHKEME KARARLARININ YERİNE GETİRİLMEMESİ DURUMUNDA AÇILACAK TAZMİNAT DAVALARINA İLİŞKİN KARARIN BASIN DUYURUSU

(Karara ulaşmak için tıklayınız)

Anayasa Mahkemesi 25.11.2015 tarihli toplantısında, 6526 sayılı Kanun’la değiştirilen, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 128., 135., 139. ve 140. maddelerinde yer alan taşınmazlara, hak ve alacaklara el koyma, iletişimin denetlenmesi tedbirleriyle gizli soruşturmacı görevlendirilmesine ilişkin taleplerle ilgili olarak ağır ceza mahkemelerinin oybirliğiyle karar vermeleri hakkında düzenlemeler ile mahkeme kararlarının süresi içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi durumunda, tazminat davasının ancak ilgili idare aleyhine açılabileceğini düzenleyen 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28. maddesinin (4) numaralı fıkrasının iptali taleplerinin reddine karar vermiştir.


Dava ve İtiraz Konusu Kurallar

Dava ve itiraz konusu kurallarda taşınmaz, hak, alacak ve diğer malvarlığı değerlerine el koyma, şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişiminin dinlenmesi, kayda alınması ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi ile kamu görevlilerinin gizli soruşturmacı olarak görevlendirilmesi ağır ceza mahkemesinin oybirliğiyle vereceği karara bağlanmaktadır.

Dava ve Başvuru Gerekçeleri

Dava ve itiraz başvurularında özetle daha önce tek hâkim tarafından karar verilebilen söz konusu tedbirlere dava konusu kurallarla ağır ceza mahkemelerinin oybirliğiyle karar vermeleri koşulunun getirilmesinin kanuni hâkim ilkesiyle çeliştiği, çok daha ağır sonuçları olan hükümlülüklere tek hâkimle ya da heyetin oyçokluğuyla karar verilebilmekte iken bu koruma tedbirlerine karar verilebilmesi için oybirliği koşulunun aranmasının suç failleri yönünden eşitsizliğe neden olduğu, yargılama sürecini uzatacağı, bu nedenle hak arama özgürlüğünün gerektiği gibi kullanılmasına engel olacağı, ayrıca davaların en az giderle ve süratle sonuçlandırılmasının da mümkün olamayacağı, derdest bir davada görevli ve yetkili olmayan bir mahkemenin karar verme mercii olarak belirlenmesinin ve başka bir mahkeme tarafından karar verilen koruma tedbiriyle elde edilen deliller çerçevesinde yargılama yapılmasının mahkemelerin bağımsızlığı ilkesiyle bağdaşmadığı belirtilerek kuralların, Anayasa’ya aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa Mahkemesine göre koruma tedbirlerine hangi mahkemeler tarafından karar verileceği, bu mahkemelerin inceleme usulleri ve kararların tek hâkimle ya da heyetle, oybirliğiyle ya da oyçokluğuyla verilmesi, itiraz üzerine nasıl bir yöntem izleneceği gibi konular, Anayasa’nın 142. maddesi uyarınca kanun koyucunun mahkemelerin kuruluşu, görev, yetki ve yargılama usullerini belirleme yetkisi kapsamındadır. Bu kapsamda kanun koyucu tarafından söz konusu tedbirlerle ilgili taleplerin inceleneceği mahkemelere ve bu mahkemelerde uygulanacak yargılama usullerine ilişkin özel düzenlemeler getirilmesinde hukuk devleti ilkesine aykırı bir yön bulunmamaktadır.

Tedbir kararlarının alınması yönündeki uygulamanın dava sürecinin uzamasına yol açacağı düşünülebilirse de kuralların, hukuk devleti ilkesinin, mülkiyet hakkının, özel hayatın gizliliğinin ve haberleşme özgürlüğünün daha etkin biçimde korunmasını amaçladığı dikkate alındığında yargılamanın en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması ilkesine ve hak arama özgürlüğünün kullanılmasına ölçüsüz bir sınırlama getirdiği söylenemez.

Bunun yanında ceza yargılamasında bazı mahkemeler belirli işlemler konusunda yetkilendirilebilir. Bu kapsamda söz konusu tedbir kararlarını vermeye ağır ceza mahkemelerinin yetkili kılınmasının da Kanun’da yer alan “tutuklamaya itiraz incelemesi”, “reddi hâkim talebinin incelenmesi” gibi bazı yargılama işlemleri bakımından mahkemeler arasındaki işbölümü kurallarına göre öngörülen bir yetki düzenlemesi niteliğinde olduğunun kabulü gerekir. Tedbir konusunda karar verme işlemleri tamamlandıktan sonra, toplanan delillere göre sanık veya sanıklar hakkında hükmü verecek olan yine asıl mahkemesidir. Dolayısıyla yargılama sürecindeki bazı işlemlerin yürütülmesi için yapılan böyle bir yetkilendirme, kanuni hâkim ilkesine aykırı olmadığı gibi mahkemelerin bağımsızlığına müdahale olarak da değerlendirilemez.

Diğer yandan ağır ceza mahkemelerinin oybirliğiyle karar vermeleri şeklindeki kurallar yeni bir mahkeme kurulması niteliğinde olmayıp Kanun’un yürürlüğe girmesiyle birlikte taşınmazlar, hak ve alacaklar ve diğer malvarlığı değerleriyle ilgili el koyma kararlarının verilmesine ilişkin yetki ve koşulları düzenlemektedir. Bu yönüyle kuralların, kanuni hâkim ilkesine aykırı bir yönü de bulunmamaktadır.

Sonuç olarak dava konusu kurallar Anayasa’ya aykırı bulunmayarak iptal talebinin reddine karar verilmiştir.

B. Mahkeme Kararlarının Yerine Getirilmemesi Nedeniyle Açılacak Tazminat Davasına İlişkin Düzenleme

Dava Konusu Kural

2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 6526 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle değiştirilen 28. maddesinin değiştirilen (4) numaralı fıkrasında, mahkeme kararlarının süresi içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi durumunda, tazminat davasının ancak ilgili idare aleyhine açılabileceği düzenlenmiştir.

Dava Gerekçeleri

Dava dilekçesinde özetle yargı kararlarına uymamanın ilgili kamu görevlisinin kişisel kusuru olduğu, kamu görevlilerinin mahkeme kararlarını keyfi olarak yerine getirmemelerinin önüne geçen koruyucu mekanizmayı ortadan kaldıran kuralın hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı belirtilerek kuralın, Anayasa’nın 2. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.

Mahkemenin Değerlendirmesi

Anayasa Mahkemesine göre Anayasa’nın 129. maddesinin beşinci fıkrasında yer alan “Memurlar ve diğer kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurlardan doğan tazminat davaları, kendilerine rücu edilmek kaydıyla ve kanunun gösterdiği şekil ve şartlara uygun olarak, ancak idare aleyhine açılabilir.” hükmü, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri her türlü kusurdan kaynaklanan tazminat davalarının muhatabının idare olduğunu açıkça ifade etmektedir. Ancak düzenlemeyle kusurlarıyla idareyi zarara uğratan kamu görevlisinin sorumluluğu ortadan kaldırılmamıştır. Anayasa’nın 129. maddesi uğranılan idari zarar için sorumlu kamu görevlisine rücu edilmesini zorunlu kılmaktadır. Nitekim maddenin gerekçesinde bu husus, “Kamu hizmeti görevlilerinin görevleri ile ilgili olarak kusurlu eylem ve işlemleri ile idareye verdikleri zarardan sorumlu olacakları ise esasen uygulanmakta olan bir ilkenin tekrarıdır.” şeklinde ifade edilmiştir.

Ayrıca Anayasanın 138. maddesinde yasama ve yürütme organları ile idarenin, mahkeme kararına uymak zorunda oldukları, mahkeme kararlarını hiçbir şekilde değiştiremeyecekleri ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyecekleri belirtilmiştir. İdari yargı kararlarının süresi içinde yerine getirilmemesi halinde tazminat davasının ancak idare aleyhine açılabilecek olması, kararı uygulamayan kamu görevlisinin hukuki sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır. Anayasa koyucunun, kamu görevlisinin kusurunun niteliğine bakmaksızın bu kusurun ilgili kamu görevlisine ait bir yetkinin kullanılması sırasında işlenmesini esas alması ve kamu görevlilerinin söz konusu kusurlarından dolayı ancak idare aleyhine dava açılabileceğini kabul etmesi, idare ile arasındaki rücu ilişkisi dolayısıyla ilgili kamu görevlisinin hukuki sorumluluğunu sona erdirmemektedir. Öte yandan idarenin, kamu görevlilerinin yetkilerini kullanırken işledikleri kusurdan doğan zararın tazmini ile yükümlü kılınmasının, kamu görevlilerinin hükmedilen tazminat miktarını tam ve zamanında ödeyememe ihtimali gözetildiğinde davacıların zararının karşılanması bakımından bir güvence niteliği taşımaktadır.

Sonuç olarak itiraz konusu kural Anayasa’ya aykırı bulunmayarak iptal talebinin reddine karar verilmiştir.