Danıştay'a 17 Mayıs 2006'da yapılan silahlı saldırıda ağır yaralanan Danıştay 2. Dairesi tetkik hakimi, kendisi için 150 bin, eşi için 75 bin, 3 çocuğu için 25 bin, 20 bin ve 15 bin, kardeşi ve annesi için ayrı ayrı 50 bin lira olmak üzere toplam 385 bin lira manevi zararın yasal faiziyle ödenmesi istemiyle dava açtı.

Ankara 4. İdare Mahkemesi, olayda Danıştay Başkanlığı ve İçişleri Bakanlığı'nın hizmet kusuru bulunduğuna karar vererek, tetkik hakimine 60 bin, eşine 10 bin, çocuklarının her birine 5 bin, annesine 3 bin ve kardeşine 2 bin lira olmak üzere toplam 90 bin lira manevi tazminatın davalı idarelerce yasal faiziyle ödenmesine karar vererek, fazlaya ilişkin manevi tazminat istemini reddetti.

İdare Mahkemesi'nin gerekçesinde, Danıştay'a yapılan saldırı öncesinde süreklilik arz edecek şekilde bazı gazetelerde fotoğraflarıyla birlikte yer alan haberlerde Danıştay 2. Dairesi'nin başkan ve üyelerini terör örgütlerine hedef gösterir biçimde ifadelere yer verildiği belirtildi.

Gerekçede, Daire Başkanının, basın organlarınca hedef gösterildiğini ve tehdit telefonları aldığını belirterek, İçişleri Bakanlığı'ndan koruma talebinde bulunduğu,Danıştay Genel Sekreterliği'nin de 27 Eylül 2005 ve 11 Nisan 2006 tarihli yazılarıyla hakim ve savcılara yönelik eylem hazırlıklarına dikkat çekilerek gerekli güvenlik önlemlerinin artırılması İçişleri Bakanlığı'ndan istendiği vurgulandı.

Bunun üzerine sadece Daire Başkanı için çağrı üzerine koruma tedbiri uygulandığı, dairenin diğer üye ve tetkik hakimleri için herhangi bir koruma tedbiri alınmadığı belirtilen gerekçede, oysa 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu uyarınca terör örgütlerinin hedefi haline gelen veya getirilen kamu görevlilerinin bir başvurusu olmaksızın haklarında İçişleri Bakanlığı'nca koruma tedbiri alınmasının zorunlu olduğu kaydedildi.


-''Bakanlık tedbir almadı''-


Buna rağmen, İçişleri Bakanlığı'nca yüksek mahkemenin koruması ve güvenliği için etkin ve yeterli tedbir alınmadığı, böylece İçişleri Bakanlığı'nın harekete geçmemek suretiyle meydana gelen olayda hizmet kusurunun bulunduğu, Danıştay binasında görev yapan polis memurlarınca düzenlenen raporlarda ''x-ray cihazının sağlıklı çalışmadığından güvenli bir arama yapılamadığı, güvenliğin en iyi şekilde sağlanabilmesi için personel girişi ile ziyaretçi girişinin ayrı kapılardan yapılması, çanta, poşet ve benzeri eşyaların yeterli aranabilmesi için günün şartlarına uygun x-ray cihazının temin edilmesi, gelen ziyaretçilerle ilk etapta müracaat görevlilerinin muhatap olması, içeri girecek şahısların güvenlik görevlilerine yönlendirilerek üst aramasının yapılması'' gerektiğinin tespit edildiği bildirildi.

Gereğinin yapılmasının Ankara Emniyet Müdürlüğü'nün 2 Aralık 2003 tarihli yazısıyla Danıştay BaşkanlığI'ndan istendiği, ancak Danıştay idaresince güvenlik önlemlerinin artırılması için gerekli cihazlar temin edilmediği gibi binaya giriş sisteminin değiştirilmediği, yapılan uyarıların gereğinin yerine getirilmediği ifade edilen gerekçede, şöyle denildi:

''Bu haliyle olayda Danıştay idaresinin de hizmet kusurunun bulunduğu, davacının yaralanmasına neden olan olayın görevi başındayken meydana gelmiş olması, olayın oluş şekli itibarıyla toplumda yarattığı infial, davacının olayda yaralanmış olması gibi hususlar dikkate alındığında davacıya, eşine, çocuklarına, annesine ve kardeşine toplam 90 bin lira manevi tazminatın olayda hizmet kusuru bulunan davalı idarelerce yasal faiziyle birlikte ödenmesine davacıların fazlaya ilişkin manevi tazminat isteminin reddine karar verilmiştir.''


-Karşılıklı temyiz-


Ankara 4. İdare Mahkemesi'nin bu kararı taraflarca temyiz edildi. Temyiz istemini görüşen Danıştay 10. Dairesi, Danıştay'a yapılan silahlı saldırıda, açıkça hedef gösterilmesine karşın, Danıştay Başkanlığı ve İçişleri Bakanlığı'nın etkin ve yeterli koruma ve güvenlik tedbirini almadığını, koruma ve güvenlik hizmetlerinin gereğini yapmayan davalı idarelerin meydana gelen olayda müştereken ve müteselsilen ağır hizmet kusurunun bulunduğuna karar vererek, saldırıda yaralanan hakime ve ailesine verilen manevi tazminatı az buldu. Daire, bu gerekçelerle idare mahkemesinin davanın kısmen kabulüne ilişkin bölümünü onadı. Kısmen reddine ilişkin bölümü ise bozarak, bozulan kısım için yeniden bir karar verilmek üzere dosyayı idare mahkemesine gönderdi.

Dairenin kararında, koruma hizmetlerinin etkin ve verimli şekilde yürütülmesini sağlamanın İçişleri Bakanlığı'nın görev, yetki ve sorumluluk alanında bulunduğu belirtilerek, Danıştay'ın kendi görev ve yetki alanı dışında kalan, İçişleri Bakanlığı'nca yürütülen, teknik bilgi ve uzmanlık gerektiren hizmet binasının ve personelinin korunmasına yönelik koruma ve güvenlik hizmetlerini yerine getirmesine, bunun için gerekli araç, gereç ve personeli temin etmesine olanak bulunmadığı vurgulandı.


-İlk güvenlik zafiyeti 2003 yılında tespit edildi-


Kararda, İçişleri Bakanlığı'nın koruması ve güvenliğini sağladığı binanın fiziki şartlarının, ziyaretçi sayısını, yürütülen kamu hizmetinin niteliğini, toplumsal etkisini, güvenlik ihtiyacını, talep ve önerilerini de göz önünde bulundurarak kurum yetkilileriyle birlikte belirli bir eş güdüm içinde koruma ve güvenlik hizmetini yerine getirmesinin zorunlu olduğuna işaret edildi.

Yargı hizmetinin yürütüldüğü hizmet binasında güvenliğin yeterince sağlanması zorunluluğunun, öncelikle İçişleri Bakanlığı'na daha sonra ilgili yargı kurumuna ait olduğu belirtilen kararda, güvenliğin sağlanamaması suretiyle ortaya çıkan hizmet kusurunun da yine öncelikle İçişleri Bakanlığı'na, yeterli talep ve öneride bulunulmaması halinde ise anılan bakanlık ile yargı kurumuna ait olacağı kaydedildi.

Kararda, saldırıdan önce Danıştay'ın koruma ve güvenlik hizmetlerini yürüten İçişleri Bakanlığı personelince, Danıştay'da güvenlikle ilgili yaşanan aksaklık ve eksikliklerin, ''personel ile ziyaretçi giriş ve çıkışlarının ayrı kapılardan yapılmaması, turnikeli geçiş sistemiyle x-ray cihazının bulunmaması, gelen ziyaretçi ile ilk etapta Danıştay görevlilerinin muhatap olmamasından kaynaklandığının'' ilk defa 20 Kasım 2003 tarihli tutanakla tespit edildiğine dikkat çekildi.

Ankara İl Emniyet Müdürlüğü'nün, 20 Kasım 2003 tarihli yazısıyla tutanağın bir örneğini Hassas Bölgeler Koruma Şube Müdürlüğü'ne gönderdiği ve tutanağın gereğinin yapılmasının şube müdürlüğünden ve Danıştay Başkanlığı'ndan istediği, aynı yönde 8 Temmuz 2005 ve 13 Şubat 2006 tarihlerinde düzenlenen raporları da adı geçen şube müdürlüğüne göndermek suretiyle gereğinin yapılmasını talep ettiği kaydedildi.


-Olay öncesi tedbir istendi-


Yine olaydan önce Danıştay Başkanlığı'nın, 27 Eylül 2005 ve 11 Nisan 2006 tarihli yazılarıyla ''Danıştay Başkanlığı hizmet binasının çevresinde kurum çalışanlarının güvenliği tehdit ediği ve tehlikeye düşürücü mahiyette çeşitli olayların meydana geldiğinin tespit edildiği, 7 Nisan 2006'da meydana gelen olayda 4 kurum çalışanının yaralandığı, hakim ve savcılara yönelik eylem hazırlıkları da gözönüne alındığında hizmet binasının dış güvenliğinin daha sıkı tedbirlerle korunması gereğinin ortaya çıktığı, bu nedenlerle bina çevresinde gerekli tedbirlerin alınmasının İçişleri Bakanlığı'ndan istendiği'' ifade edilen kararda, şunlar kaydedildi:

''Saldırının yapıldığı Danıştay 2. Dairesi'nin Başkanı tarafından verdikleri bir karar nedeniyle bazı basın yayın organlarınca hedef gösterildiklerini ve tehdit telefonları aldıklarını belirterek koruma talebinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Görüldüğü üzere, Danıştay'ın koruması ve güvenliğinin sağlanması noktasında tespit edilen ve davalı idarelerin bilgisi dahiline giren eksiklik ve aksaklıkların giderilmesi amacıyla her iki idarenin üzerine düşen iş ve işlemlerin gereğini yapmadıkları görülmektedir. Bir başka ifadeyle x-ray cihazını ve turnike sistemini kurmayan, koruma ve güvenlik önlemlerini artırmayan ziyaretçi ve personel giriş çıkış kapısını ayırmayan, ziyaretçilerin güvenlik kontrolünü yeterince yapmayan davalı idarelerin meydana gelen olayda hizmet kusurunun bulunduğu görülmektedir.''


-Manevi tazminat, caydırıcı ve cezalandırıcı olmalı-


Kararda, manevi tazminatın kişinin mal varlığında meydana gelen eksilmeyi gidermeye yönelik bir tazmin aracı değil, manevi değerlerde bir eksilme meydana gelen yaşama sevinci ve zevki azalan kişinin manen tatminini sağlamaya yönelik olduğu belirtildi.

Manevi zararın başka türlü giderim yollarının bulunmamasının parasal olarak belirlenmesini zorunlu kıldığı kaydedilen kararda, manevi tazminatın olay nedeniyle duyulan elem ve ıstırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçladığı ifade edilen kararda, tazminat miktarının idarenin hizmet kusurunun ağırlığını ortaya koyacak, hukuka aykırılığı özendirmeyecek, benzeri olayların bir daha yaşanmaması için caydırıcı ve aynı zamanda cezalandırıcı bir miktarda olması gerektiği vurgulandı.

Olayda Danıştay'a yargılama faaliyetini yürüttüğü sırada 17 Mayıs 2006'da düzenlenen silahlı saldırıda, Danıştay 2. Dairesi üyesi Mustafa Yücel Özbilgin'in yaşamını yitirdiği, daire başkanı, diğer meslek mensupları ve davacı tetkik hakiminin de yaralandığı hatırlatılarak, şu tespitler yapıldı:

''Ülkemizde bir yüksek mahkemenin yargılama faaliyeti sonucunda vermiş olduğu bir karardan dolayı Danıştya'ın bazı yayın organlarınca hedef haline getirildiği, olayın basın-yayın organlarında saldırıya maruz kalanların fotoğraflarıyla birlikte geniş şekilde yer aldığı, saldırının toplumun hemen hemen tüm kesimlerinde ve yargı camiasında infial yarattığı ve tepkiyle karşılandığı, saldırıyla ilgili açılan ceza davasının hala devam ettiği, bu yönüyle olayın güncelliğini koruduğu ve ileride de korumaya devam edeceği, dairenin açıkça hedef gösterilmesine karşın, davalı idarelerin etkin ve yeterli koruma ve güvenlik tedbiri almadığı, koruma ve güvenlik hizmetlerinin gereğini yapmayan davalı idarelerin meydana gelen olayda müştereken ve müteselsilen ağır hizmet kusurunun bulunduğu anlaşılmaktadır. Olayda koruma ve güvenlik hizmetinin yerine getirilmesi noktasında her iki idarenin ağır hizmet kusurunun bulunduğu, olayın oluş şekli ve zararı niteliği dikkate alındığında mahkemece davacılar için takdir edilen manevi tazminat miktarının duyulan elem ve ıstırabı kısmen de olsa giderecek, idarelerin olaydaki kusurunun ağırlığını ortaya koyacak düzeyde olmadığı görülmektedir. Dolayısıyla mahkemece takdir edilen manevi tazminat miktarı yetersiz bulunduğundan manevi tazminatın amaç ve niteliği dikkate alınarak belirtilen ölçütlere göre mahkemece yeniden belirlenmesi gerekmektedir.''




AA