İstanbul 23. Ağır Ceza Mahkemesi'nce, Silivri Ceza İnfaz Kurumları Yerleşkesi'nin yanında bulunan adliye binasındaki salonda görülen duruşmada ÇHD avukatlarından Şükriye Erden, Avni Güçlü Sevimli, Naciye Demir ve Betül Kozağaçlı tahliye edildi.

Savunma yapan Sevimli, ÇHD bünyesinde, işkence ve kötü muameleyle karşılaşanlar için avukat yardımı sağlayabilmek adına ''İmdat polis'' hattı kurduklarını, ''Olağan şüpheliler'' başlıklı seminerler düzenleyerek, ''risk grubu"ndaki sendika, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve öğrencilere, gözaltına alındıklarında ya da tutuklandıklarında haklarının neler olduğunu anlattıklarını, kentsel dönüşüm yapılan bölgelerdeki halka hukuki yardım sağladıklarını, Engin Çeber davası gibi davalara bakarak, insan hakları mücadelesi adına önemli kararlar alınmasını sağladıklarını, tutuklu haklarıyla ilgili mücadele ettiklerini, bu çalışmalar ve bu dosyalar nedeniyle emniyetin tepkisini çektiklerini belirtti. 

Bazı polislerin, kurdukları ''Polis imdat'' hattını arayarak kendilerine küfür ettiğini öne süren Sevimli, sorguda da bu faaliyetlerinin suçmuş gibi kendilerine sorulduğunu ifade etti. Sevimli, 1974'te kurulan derneklerinin bugüne değin pek çok baskıyla karşı karşıya kaldığını, bunların kendilerini yıldırmadığını, bundan sonra da mücadeleye devam edeceklerini söyledi.  

"Suriye'ye meslektaşlarımızın daveti üzerine gittik" 

Tutuklu sanık Nazan Betül Vangölü Kozağaçlı da duruşmalar için getirildikleri Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu'nun erkekler için düzenlendiğini ve çok sayıda kamera olduğunu, bunu kapatmak istediklerinde ise görüş yasağı gibi disiplin cezalarıyla karşı karşıya kaldıklarını söyledi.

Gözaltına alınırken ''İnsanlık onuru işkenceyi yenecek'' şeklinde slogan attığını, iddianamede bunun örgütsel bir tavır olarak nitelendirildiğini kaydeden Kozağaçlı, Türkiye'de onlarca kişinin gözaltında işkence gördüğünü öne sürerek, ''İnsanlar gözaltına alınırken, çevredekilerin duyması için isimlerini bağırıyor ve gözaltına alındığının bilinmesi için bu sloganı atıyor. İnsanlar niye buna ihtiyaç duyuyor? Bunun sorgulanması lazım'' ifadelerini kullandı. 

Kozağaçlı, Suriyeli meslektaşlarının çağrısı üzerine bu ülkeye gittiğini, Suriye'deki hak ihlallerinde Türk hükümetinin de payı olduğunu belirlediklerini, kendilerine yönelik operasyonun gerçekleşmesinde bu ziyaretin ve bu konuda yaptıkları açıklamaların etkili olduğuna dikkat çekti.

Tutuklu sanık Şükriye Erdem de avukat olarak görevlerinin işçilerin yanında yer almak ve işçilere hakları hakkında bilgi vermek olduğunu belirterek, ''İşçiler, patronlar ne derse onu kabul ederler. Ama biz onlara ulaştığımızda, haklarını hatırlattığımızda çok iyi direnirler. İşçiler, sürekli patronlar tarafından ezilir ve hep patronlar tarafından muhtaç hale getirilirler'' dedi.

Patronların değil, sürekli işçilerin yanında yer alacaklarını ifade eden Erdem, işçilerin avukatı oldukları için yargılandıklarının altını çizdi.

Tutuklu sanık Günay Dağ ise son yıllarda iş kazalarında ölen kişi sayısının arttığını, sağlık ve eğitimin özelleştirildiğini, yolsuzlukların arttığını ve muhalefetin susturulduğunu söyleyerek, mücadeleye devam edeceklerini kaydetti.

Tutuklu sanıkların ifadelerinin tamamlanmasının ardından avukatların savunmalarına geçildi. 

Tüm sanıkların avukatı Evrim Deniz Karatana, Halkın Hukuk Bürosu'nun 1989'dan bu yana hak ve özgürlük mücadelesi verdiğini, operasyonun bu mücadelelerine hiçbir engel teşkil edemediğini ve mücadelelerini sürdürdüklerini söyledi. 

Tüm sanıkların avukatı Hasan Fehmi Demir de iddianamenin üç dayanaktan oluştuğunu ifade ederek, ''İddianame, Hollanda ve Belçika'dan elde edilen dijital veriler, mesleki faaliyetler ile gizli tanıklardan oluşmuştur. Meslektaşlarımızın müvekkillerinin cenazelerine gitmeleri, avukat tutacak parası olmayan yoksullara avukatlık yapmaları tutuklama gerekçesi olamaz siz de takdir edersiniz. Soruşturmanın genişletilmesi talebimizi, tutuksuz sanıkların savunmalarını tamamlamasından sonra değerlendirerek size sunacağız'' diye konuştu. 

Söz alan tüm avukatlar, tutuklu sanıkların tahliyelerini talep etti.

İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal da yapılan aramalarda ve barolarına gönderilen evrakta hiçbir kurala uyulmadığını belirtti. Kocasakal, yargılanan avukatlara, ''Neden sanıklara susma hakkını hatırlatıyorsunuz?'' şeklinde sorular sorulduğunu belirterek, bunun avukatın görevi olduğunu, aksi halde suç işlemiş olacaklarını söyledi. 

Yargılanan avukatlara, ''Neden örgüt davalarına bakıyorsunuz?'' şeklinde de soru yöneltildiğini kaydeden Kocasakal, ''Buna verilecek tek yanıt, 'Sana ne? Ben avukatım, istediğim davayı alırım' şeklinde olmalıdır. Örgüt davalarına bakanlar suçlanırsa, o zaman kaçakçılık davalarına bakan avukatlar için 'kaçakçı'; cinsel suçlarla ilgili davaları alan avukatlara ne deneceğini ise tahmin bile etmek istemiyorum'' ifadelerini kullandı. 

Mahkeme heyeti başkanı Mustafa Bağarkası, kendisine ''Efendim'' şeklinde hitap edilmesine gerek olmadığını belirterek, ''Biz kimsenin efendisi değiliz'' dedi.

Taleplerle ilgili görüşünü açıklayan Cumhuriyet Savcısı Durmuş Yiğit, sanık avukatlarının soruşturmanın genişletilmesi talebinin mahkemenin takdirine bırakılmasını, tutuklu sanık Avni Güçlü Sevimli'nin üzerine atılı suçun lehine değişme ihtimali ve tutuklu kaldığı süre göz önüne alınarak tahliyesini, diğer tutuklu sanıkların ise DHKP-C terör örgütü ile iddianamede anlatıldığı gibi organik ve hiyerarşik bağları olabileceğinden, mevcut delil durumu ve kuvvetli suç şüphesi sebebiyle tutukluluk hallerinin devamını istedi.

Mahkeme heyeti, duruşmaya ara verdi.