Mahkemede, Ankara GATA'da bulunan Kenan Evren ile İstanbul GATA'da bulunan Tahsin Şahinkaya'ya sesli ve görüntülü sistemle bağlanıldı. Evren ve Şahinkaya, yataklarında yastık desteğiyle, yarı yatar vaziyette duruşmayı takip etti. Duruşma salonunda bu celsede, çevik kuvvet polislerinin bulunmasına müdahiller ve avukatları tepki gösterdi. Tepkilerin artması üzerine Mahkeme Başkanı Oktay Saday, çevik kuvvet mensuplarını dışarı çıkardı. Duruşma salonundakiler, bu kararı alkışladı.

Savcı mütalaasında Maraş, Fatsa olayları ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin 12 Eylül davasına zemin hazırladığını, toplumsal kaos yaratılarak, ülkenin yönetilemez hale getirildiğini, derin bir yapının olayları kurguladığı ve sanıklar Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya'nın darbe yapmaya 1 yıl önceden karar verdikleri savundu. Savcı, darbenin halka meşru gösterilmesi için de, terör olaylarının bilerek üzerine gidilmediğine mütalaasında yer verdi.

RÜTBELERİ SÖKÜLECEK

Mahkeme, 12 Eylül davasında Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya'yı, 765 Sayılı TCK'nın "Devlet kuvvetleri aleyhine cürümler" başlıklı 146. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı. Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi heyeti, 12 Eylül davasında sanıklar hakkında takdir indirim uygulayarak ağırlaştırılmış müebbet cezasını, müebbet cezasına çevirdi. Karar gereğince; Evren ve Şahinkaya'nın rütbeleri de sökülecek ve orgenerallikten erliğe düşürülecek.

CEZA HAFİFLETİLDİ

Mahkeme, bugünkü duruşmada Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya, 765 sayılı TCK'nın "Devlet kuvvetleri aleyhine cürümler" başlıklı 146. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Ancak mahkeme heyeti, sanıklar hakkında takdiri indirim uygulayarak ağırlaştırılmış müebbet cezasını, müebbet cezasına çevirdi.

SAVCI AĞIRLAŞTIRILMIŞ MÜEBBET İSTEMİŞTİ

12 Eylül davasıyla ilgili olarak esas hakkındaki görüşünü açıklayan Cumhuriyet Savcısı, Evren ve Şahinkaya'nın, TCK'nın "Türkiye Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye Kanununun tamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül etmiş olan Büyük Millet Meclisini iskata veya vazifesini yapmaktan mene cebren teşebbüs edenler, ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezasına çarptırılır" hükmünü içeren 146. maddesi uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmalarını istedi.

Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, esas hakkındaki görüşünü açıklayan Savcı, sanıkların, 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) 146. maddesi uyarınca cezalandırılmalarını talep etti. Ankara GATA'daki Evren ile İstanbul GATA'daki Şahinkaya, savcının görüşünü duruşma salonu ile bulundukları yerler arasında kurulan sesli ve görüntülü sistem üzerinden izledi. Savcı sanıkların, 2 Ocak 1980'de Cumhurbaşkanı Korutürk'e verdikleri uyarı mektubuyla başlayan suçu, 12 Eylül 1980 ve devamında da işlediklerine işarete dilen görüşte, haklarında 765 sayılı TCK'nın 80. maddesindeki "zincirleme suç" hükümleriyle aynı kanunun 146/1. maddeleri uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmalarını istedi.



DAHA ÖNCE DE MÜEBBET İSTENMİŞTİ

Dava 12. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görüldüğü sırada, 2013 yılının Ekim ayında, Savcı Selçuk Kocaman, verdiği mütalaasında sanıklar için müebbet hapis cezası ve rütbelerinin sökülmesini istemişti.

MÜTALAADAN

Emekli Orgeneral Kenan Evren ile emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya' hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının istendiği mütalaada, Anayasa ve Anayasal düzen ortadan kaldırılarak, kişi hak ve özgürlüklerin tamamen Milli Güvenlik Konseyinin inisiyatifine terk edildiği, başta yaşam hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlükler açısından hiçbir güvencenin kalmadığı vurgulandı.

12 Eylül askeri darbesine ilişkin, dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Kenan Evren ile Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya'nın yargılandığı davanın duruşması bugün yapıldı. Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmada, sanıkların avukatı Bülent Hayri Acar, müdahilliğine karar verilen bazı gerçek ve tüzel kişiler katıldı. Sanıklar Evren ve Şahinkaya, duruşmaya telekonferans yöntemi ile katıldı.

Duruşmanın başında salonda müdahiller ile izleyicilerin arasında bir sıra boyunca oturtulan çevik kuvvet mensupları gerginliğe neden oldu. Mahkeme Başkanı,duruşma salonunda bulunanları, "Laf atanı dışarı atarım, bağıranı müdahale edeni hemen dışarı çıkaracağız sesiz sakin bir duruşma olsun istiyorum, kimsenin sözüne müdahale edilmeyecek aksi halde duruşmayı yürütemeyiz" dedi. Bunun üzerine salonda bulunan izleyiciler itiraz ederek, "Çevik kuvvet ne olacak, darbecilerin yanında mısınız? Biz bunları 12 Eylülde çok gördük" dedi. Söz alan Avukat Kazım Genç mahkeme başkanına "Ağzını açanı dışarı atarım ne demek? Ben avukatım elbette ağzımı açacağım" dedi. Avukatlarında duruşma salonunda çevik kuvvet mensuplarının silahlı bir şekilde bulunmasına itiraz etmesi üzerine, salonda bulunan polisler çıkarıldı. İzleyicilerin polislerin salondan çıkarılmasını alkışlaması üzerine Mahkeme başkanı, bu kez "Alkış istemiyorum" diye uyardı.  

ANAYASAL DÜZENİ ORTADAN KALDIRMIŞLARDIR

Belgelerin okunması ve itirazların alınmasının ardından Savcı Erdinç Hakan Özdabakoğlu, esas hakkındaki görüşünü açıkladı. 18 sayfalık mütalaada savcı Özdabakoğlu, sanıkların Anayasal düzeni ortadan kaldırdığını belirterek, o tarihte yürürlükte bulunan 1961 Anayasasına atıfta bulunarak, sanıkların millete ait olan egemenlik yetkisini, Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olan yasama yetkisini ve Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kuruluna ait olan yürütme görevini, silahlı güç kullanılarak ele geçirdiklerini anlattı. Sanıkların ülke yönetimini ele geçirdikten sonra çıkardıkları 12 Aralık 1980 tarihli ve 2356 Sayılı Milli Güvenlik Konseyi Hakkındaki Kanunun 1. maddesindeki "Milli Güvenlik Konseyi; Devlet ve Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren, üyeleri; Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Tahsin Şahinkaya, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Nejat Tümer ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Sedat Celasun'dan teşekkül eder." şeklindeki düzenleme ile Milli Güvenlik Konseyini oluşturduklarının belirtildiği mütalaada, Anayasada yer alan, Türkiye Büyük Millet Meclisine, Cumhuriyet Senatosuna ve Cumhurbaşkanına ait yetkilere cebren el konulduğu ifade edildi.



TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİN GÜVENCESİ KALMADI

Milli Güvenlik konseyinin bildiri ve kararlarında yer alan ve yer alacak olan hükümlerle 12 Eylül 1980 tarihinden sonra çıkarılan ve çıkarılacak olan Bakanlar Kurulu Kararnamelerinin ve üçlü kararnamelerin yürütülmesinin durdurulması ve iptali isteminin ileri sürülemeyeceğine ilişkin düzenlemeler yapıldığını kaydedildiği mütalaada, "Bu düzenlemelerle, Anayasa ve Anayasal düzen ortadan kaldırılarak, kişi hak ve özgürlükleri tamamen Milli Güvenlik Konseyinin insiyatifine terk edilmiştir. Başta yaşam hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlükler açısından hiçbir güvence kalmamıştır" denildi.

Sanıklar 12 Eylül 1980 tarihinde gerçekleştirmiş oldukları askeri darbeden sonra yönetimleri boyunca, demokratik kurumların kurulmasına ve faaliyet göstermesine engel olduklarının kaydedildiği mütalaada, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı oluşturuluncaya kadar 6 Aralık 1983 tarihine kadar suçları işlemeye devam ettikleri vurgulandı. Sanıklar 27 Aralık 1979 tarihinde Cumhurbaşkanı aracılığıyla hükümetteki siyasi partilerle diğer tüm siyesi parti liderlerine TSK İç Hizmet Kanununu hatırlatarak muhtıra niteliğinde uyarı mektubu verdiklerinin anımsatıldığı mütalaada, şöyle denildi:

"Verilen muhtıra doğrudan siyasi parti mensuplarına verilmiştir. Ancak dolaylı olarak Cumhurbaşkanına verilmiş muhtıra olarak kabul etmek gerekir. Demokratik sistemin başı olan Cumhurbaşkanın altındaki Başbakana verilmiş muhtıra aynı zamanda Cumhurbaşkanına verilmiş bir muhtıradır. Çünkü askeri darbe yapıldığında Cumhurbaşkanının görevde kalma garantisi yoktur. Anayasal demokratik sistem içerisinde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, bağlı olduğu Başbakanın da içerisinde bulunduğu, siyasi parti liderlerine göndermiş olduğu mektupta kullandığı, "Türk Silahlı Kuvvetleri;... uzlaşmaz tutumlarını sürdüren siyasi partileri uyarmaya karar vermiştir." şeklinde, üstelikte mektubun devamında Cumhuriyet Tarihimiz boyunca askeri darbe gerekçesi olarak kullanılan İç Hizmet Kanununu da hatırlatarak uyarması demokratik rejim açısından kabul edilemez bir tehdit ve suçtur. Askeri darbeye teşebbüs suçu ancak bu şekilde işlenebilir. Aksi halde Silahlı Kuvvetleri elinde bulunan silahlarla harekete geçtikten sonra engelleme imkanı yoktur."

MUHTIRA TEHDİT NİTELİĞİNDEDİR

Sanıkların vermiş oldukları muhtıra ile ayrıca Anayasayı ortadan kaldırmaya ve Türkiye Büyük Millet Meclisini ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs suçunu işlediklerinin altının çizildiği mütalaada, eylemin Sayılı TCK'nun 146.maddesinin ihlali niteliğinde olduğu vurgulanarak, "Madde de "cebren" denilmiştir. Buradaki cebir unsurunu mutlaka maddi cebir olarak anlamamak gerekmektedir. Cebir hem maddi hem manevi olabilir. Elinde, devlet içerisinde başka bir kurumca karşı konulamayacak bir güç bulunan Silahlı Kuvvetlerin, Anayasal demokratik sistem içerisinde hiyerarşik olarak bağlı olduğu, Başbakan ve tüm siyasi partileri doğrudan, bunların temsil edildiği TBMM ile Cumhurbaşkanını dolaylı olarak, üstelik Türkiye Cumhuriyet tarihi içerisinde darbe gerekçesi olarak kullanılan TSK İç Hizmet Kanununun 35. maddesini ima ederek uyarı mektubu göndermesi, tehdit niteliğindedir" denildi. Bu tehdidin manevi cebir niteliğinde olduğunun ifade edildiği mütalaada, "Uyarı mektubuyla 146. madde ihlal edilmiştir. Ancak sanıklar 2 Ocak 1980 tarihindeki suçu, 12 Eylül 1980 tarihi ve devamında işlemiş oldukları Anayasayı ihlal (askeri darbe) suçunun icrası kapsamında işlediklerinden haklarında 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 80. maddesindeki zincirleme suç hükümleri uygulanarak, Sanıkların eylemlerine uyan ve suç tarihi itibarıyla lehlerine olan 765 sayılı Türk Ceza Kanununun 146/1,80,31 ve 33 maddeleri uyarınca ayrı ayrı cezalandırılmalı" denildi. Sanıklar hakkında verilen adli kontrol kararının devamının istendiği mütalaada, sanıklar hakkında 1632 sayılı Askeri Ceza Kanununun 30. maddesi gereğince işlem yapılmasına, Yurt-Kor isimli belgenin mahkemeye gönderilmeyip imhasını sağlayan görevli subay Abdullah Recep hakkında suç duyurusunda bulunulması talep edildi. (ANKA)

'Yargıya bırakmam intihar ederim' demişti

Kenan Evren, 26 Haziran 2009'da 12 Eylül davasında yargılanması gündeme gelince Ertuğrul Özkök'e ''Beni yargılamak mı istiyorsunuz? Buyurun gidip halka sorun. Bir referandum yapın. Evren Paşa yargılansın mı diye sorun. Eğer halk ’Evet yargılansın’ derse, milletimin önünde herkese söz veriyorum. Bu işi yargıya bırakmam. İntihar ederim'' demişti.