Yüksek Mahkemenin, avukatlıktan hakim savcı adaylığına geçmek için kanunla getirilen kuralların Anayasa'ya aykırı olduğu iddiasıyla ilgili ret gerekçesinde, kanun koyucunun, kanunda belirtilen fakülteleri bitiren mezunlar ile fiili olarak en az 5 yıl avukatlık yapmış olanları farklı iki grup olarak değerlendirdiği ve bu grupların yazılı sınav ve mülakatlarının kendi aralarında yapılmasını öngördüğü hatırlatıldı.
Avukatların adalet sisteminin vazgeçilmezlerinden olduğuna işaret edilen gerekçede, kanun koyucunun hukuk fakültesini bitirdikten sonra bir yıl avukatlık stajı yapmış ve fiilen en az 5 yıl bu mesleği icra eden, bu nedenle de yeni mezunlara göre tecrübe sahibi olan ve uygulamayı bilen kişilerin hakim ve savcılık mesleğine geçişlerine imkan tanıyan bir düzenlemeye yer verdiği kaydedildi.

Tecrübenin, hakimlik mesleğinde önemli bir rolü olduğu ve hakimlik sıfatının kazanılmasının özellikle kişilik, yetenek ve tecrübeye dayandırılması gerektiğinin BM Yargı Bağımsızlığının Temel İlkeleri arasında da yer aldığı anımsatılan gerekçede, fiilen en az 5 yıl avukatlık yapanların diğer mezunlara göre farklı bir kaynak olarak değerlendirildiği ve adaylık için yapılacak sınavın her bir kaynaktan alınacaklar için kendi aralarında yapılmasının öngörüldüğü belirtildi.

En az 5 yıl süreyle fiilen avukatlık mesleğini yapanlarla tecrübeye sahip olmayan diğer mezunların hukuksal durumlarının eşit olmadığı vurgulanan gerekçede, "Adaletli bir hukuk düzeni kurmak Anayasa’nın 2'nci maddesinin gereğidir. Bu nedenle 5 yıl avukatlık tecrübesi bulunan kişilerin bu tecrübeleri göz önünde bulundurularak kendi aralarında yapılacak yazılı yarışmada bilgilerinin ölçülmesini öngören dava konusu kuralın hukuk devletine aykırı bir yönü bulunmamaktadır" ifadesine yer verildi.

Yazılı yarışma sınavının Adalet Bakanlığı ile imzalanacak protokole göre ÖSYM tarafından yapılacağına ilişkin fıkranın iptal isteminin ret gerekçesinde de Kanun'da yer verilmeyerek idarenin takdirine bırakılan yazılı sınavın yeri, sınavın yürütülmesinde gözetilecek hususlar, tarihi, süresi, kazananların belirlenmesi gibi konuların, kanunla düzenlenecek genel ve soyut niteliği bulunmayan, zamanın şartlarına göre değişkenlik gösteren, ayrıntı ve uzmanlık gerektiren konular olduğunun altı çizildi.

-"Yüksek yargının değerlendirilmesi Mülakat Kurulu'na yansıtılmış"

Mülakat Kurulunun oluşumuna ilişkin ret gerekçesinde de mülakatın, bir kişinin davranış ve düşünceleri üstüne bilgi edinmek amacıyla sorulu cevaplı görüşme yapılarak ilgilinin muhakeme gücünü, bir konuyu kavrayıp özetleme ve ifade yeteneğini, genel ve fiziki görünümünü, davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğunu ve liyakatini, yetenek ve kültürünü, çağdaş bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığını puan vermek suretiyle değerlendirme olduğu hatırlatılarak, Mülakat Kurulunda yer alan kişilerin bu nitelikleri belirleyecek bilgi ve tecrübeye sahip olmaları gerektiği vurgulandı.

Gerekçede, "İptali istenen altıncı fıkrada Mülakat Kurulu; Adalet Bakanlığı Müsteşarı veya görevlendireceği Müsteşar Yardımcısı başkanlığında, Teftiş Kurulu Başkanı, Ceza İşleri, Hukuk İşleri ve Personel Genel Müdürleri ile Türkiye Adalet Akademisi Yönetim Kurulunun her sınav için kendi üyeleri arasından belirleyeceği 2 üye olmak üzere toplam 7 üyeden oluşmaktadır. Kurulda yer alan herbir üye farklı alanlarda tecrübeye sahip genel müdürlerden belirlenerek, bu konuda farklı bakış açılarının oluşması sağlanarak, özellikle Yargıtay ve Danıştay üyesi olan ve Adalet Akademisi Yönetim Kurulunda görev yapan üyelerin katılımıyla yüksek yargının bakış ve değerlendirmesi de Mülakat Kuruluna yansıtılmıştır" değerlendirmesinde bulunuldu.

Mülakatta "çağdaş bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığın puanlanması"nın çağdaş dünya görüşüne sahip kişilerin hakim ve savcı adaylığına kabulünü destekleyici olmadığına ayrıca mülakatın denetlenebilir, ölçülebilir ve objektif olma şartlarını ve unsurlarını taşımadığına ilişkin iddiaların ret gerekçesinde de şunlar kaydedildil:

"Hakimlik ve savcılık mesleğine seçimde muhakeme gücünün, karar vermek veya iddiada bulunmak için bir konuyu kavrayıp iddianame veya karar şekline getirerek özetleme yeteneğinin, mesleğin temsilinde fiziki görünüm ve davranışları ile olaylara verilen tepkinin, mesleğin kariyer meslek olması nedeniyle temsilde çağdaş bilimsel ve teknolojik gelişmelere açık ve kültürlü olmanın ölçülmesi doğaldır. Genel idari hizmetler sınıfında yer almakla birlikte ileride hakim ve savcı olacak adayların mülakatlarına ilişkin dava konusu kuralda belirlenen bu ölçütlerin hukuk devletine aykırı bir yönü bulunmamaktadır."

Dava konusu olan "doktora yapmak suretiyle hukuk alanında belirli bir yetkinliğe sahip kişilerin yazılı yarışma sınavı olmaksızın mülakatla hakim ve savcı adayı olarak atanmalarını" düzenleyen kuralla ilgili iptal isteminin reddine ilişkin olarak da hukuk alanında doktora yaparak belirli bir yetkinliğe ulaşmış kişilerle lisans düzeyinde hukuk eğitimi alan diğer mezunların aynı hukuksal durumda bulunmamaları nedeniyle bu kişilerin farklı kurallara tabi tutulmasının Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı olmadığı ifade edildi.

-Karşı oy gerekçeleri-

Kararda, üyelerden Osman Paksüt, Fulya Kantarcıoğlu ve Zehra Ayla Perktaş'ın karşı oy gerekçelerine de yer verildi.

Paksüt, hakim ve savcı adaylarının, mesleğe giriş yönünden aynı konumda bulunduklarını belirterek, bunların meslek dışındaki ve öncesindeki deneyim veya donanımlarının, hukuki değil eylemli farklılıklar olduğunu savundu. Hukuk bilgisinin ölçülmesi amacıyla yapılacak bir sınava girişe ilişkin hukuki statüde leh veya aleyhte değerlendirilme yapılamayacağını savunan Paksüt, avukatlık mesleğinden gelenlerin kendi aralarında ayrı bir sınava tabi tutulmalarını öngören kuralın, Anayasa'nın 10'uncu maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine aykırı olduğunu iddia etti.

Kanunda yer verilen kurallara göre, mülakat heyetinin çoğunlukla Adalet Bakanlığı yetkililerinden oluştuğunu ifade eden Paksüt, "Hakim ve savcı adayı statüsünün Anayasa'nın 128'inci maddesinin öngördüğü anlamda bir devlet memuriyeti olarak kabulüne olanak bulunmadığı açıktır. Adaylar, özlük hakları bakımından memur kabul edilseler de devlet adına yürütmekle yükümlü bulundukları asli ve sürekli bir görev söz konusu değildir. Devlet memurları yürütme organının siyasi program ve direktiflerine göre hareket etmekle ve konusu suç teşkil etmemek şartıyla her türlü emir ve talimata uymakla yükümlüdürler" değerlendirmesinde bulundu.

Bu durumun hakim ve savcı adayı için geçerli olmadığını dile getiren Paksüt, bu nedenle kuralların, Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürdü.

Yasadaki başka bir kuralla da hukuk alanında doktora yapmış kişilerin yazılı yarışma sınavına girmeksizin mülakatla hakim ve savcı adayı olarak atanmasının düzenlendiğini anımsatan Paksüt, doktora yapmış olanların, söz konusu hukuk disiplinlerindeki bilgisinin ölçülmüş ve değerlendirilmiş olmayacağını, bu yönüyle ilgili kuralın, Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı olduğunu iddia etti.

Üyeler Kantarcıoğlu ve Perktaş da hakim ve savcıların mesleğe alınabilmeleri için yapılan mülakatta, Kurul'un 7 üyesinden 5'inin bürokratlardan oluşmasının Adalet Bakanlığını belirleyici konuma getirdiğini öne sürerek, bu durumun ise Anayasa'ya aykırı olduğunu ve dava konusu altı, yedi, sekiz ve dokuzuncu fıkraların iptalinin gerektiğini savundu.

CHP ve DSP'nin, söz konusu "Hakimler ve Savcılar Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun"un bazı hükümlerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle 2008'de açtığı dava, 18 Mayıs 2011'de karara bağlanmıştı. Davayı esastan sonuçlandıran Anayasa Mahkemesi, iptali istenen düzenlemelerin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin reddine karar vermişti. Heyet, söz konusu düzenlemelerin yürürlüklerinin durdurulması istemini de reddetmişti.