Türkiye’de 2012’deki insan haklarının fotoğrafının yansıtıldığı raporda, “Devletlere insanlık adına dayatılarak tanınması sağlanan insan hakları, günümüz Türkiyesi’nde, ancak yönetenlerin ‘himmeti’ sayesinde yararlanılabilen haklar haline gelmiş gibidir” denildi. Hak ihlallerinin kendisi kadar, hakların korunmasına ilişkin güvence mekanizmalarının çalışmıyor ve hatta tersine çalışıyor olması, endişe verici bulundu. 2010 anayasa değişikliğiyle insan hakları, yargı bağımsızlığı açısından geriye gidildiği, siyasallaşmış bir yargı yaratıldığı da vurgulandı.

2010 yılında, tüm uyarılara karşın gerçekleşen anayasa değişikliklerinin sorunların tırmanmasında zemin yarattığını belirten Komisyon Başkanı Serhan Özbek, “Haklı uyarılara karşın gerçekleşen bu değişikliklerin yargıya ilişkin olanları, açıklanan amacının aksine yargının, yürütmenin daha da etkin rol oynadığı bir yapıya dönüştürülmesi sonucunu vermiş bulunmaktadır. Böylelikle yürütme, yargıdan elini çekmek yerine, HSYK aracılığı ile etkisini iyice artırmıştır. Öngörülmüş zincirleme reaksiyonun gerçekleşmesi sonucunda da kısa sürede, yüksek yargıda, yerel yargıda ve özel yetkili ağır ceza mahkemelerinde; seçim, atama, görev yeri değişiklikleri yoluyla bağımlı ve siyasallaşmış bir yargı modeline ulaşılmıştır” dedi.

Raporun önsözünde, yurttaşların bağımsız ve tarafsız mahkemede yargılanma hakkından söz edebilmek için, hukuken oldukça güçlü bir hayal gücü gerektiği belirtildi. Savunma hakkının engellendiği, “savunmasız yargı” özleminin, günümüz Türkiyesi’nin adalet yönetiminde bir “anlayış” olarak ortaya çıktığı vurgulandı.

2013 yılında sorunun trajedi boyutlarına eriştiği, tutuklama kararlarının siyasi kurgulara dayalı olarak verilmekte olduğu izleniminin güçlendirildiği dile getirildi.