HAKKARİ’nin Şemdinli İlçesi’nde, 9 Kasım 2005 günü Umut Kitabevi’nin bombalanmasıyla ilgili olarak Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde verilen görevsizlik kararının, gerekçeli kararı açıklandı. 34 sayfadan oluşan gerekçeli kararda, Yargıtay 9’uncu Ceza Dairesi’nin bozma gerekçeleri ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından meslekten ihraç edilen Van Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya’nın hazırladığı iddanameye yer verdi.

Gerekçeli kararda, sanıkların TCK’nın 302'nci maddesinden değil, 82'nci maddesinden yargılanabileceklerini geniş şekilde açıkladı. Gerekçeli kararda, Savcı Sarıkaya tarafından hazırlanan iddianamede, Kürt miliyetçiliği ve siyasi İslamın tehlike yaratmayacağının da üstü örtülü şeklinde verildiği vurgulandı. Davaya neden görevsizlik verildiği gerekçeli kararda şöyle sıralandı:

ASKERİ MAHKEMELERİN GÖREVİ DEĞİL
“Barış zamanında asker olmayan kişilerin Askeri Ceza Kanunu'nda veya diğer kanunlarda yer alan askeri mahkemelerin yargı yetkisine tabi bir suçu tek başına veya asker kişilerle iştirak halinde işlemesi durumunda, asker olmayan kişilerin soruşturmaları cumhuriyet savcıları, kavuşturmaları adli yargı mahkemeleri tarafından yapılır. Şekilindeki düzenleme karşısında sivil sanık Veysel Ateş ile ilgili yargılama görevinin asker mahkemelere ait olmadığı anlaşılmaktadır. 5918 sayılı kanunla yapılan değişiklikte barışta sivil kişiler tarafından işlenen suçlar bakımından suçun askeri bir suç olup olmadığına ve asker kişiler tarafından müşereken işlenip, işlenmediğine bakılmaksızın askeri mahkemelerin yargılama görevinin sona erdiği belirtilmiştir.”

ASKER VE SİVİL SANIKLAR BİRLİKTE YARGILANMALI
Astsubaylar Ail Kaya ile Özcan İldeniz’in de asker olmayan Veysel Ateş'le birlikte yargılanmaları gerektiğine dikkat çekilerek bununla ilgili de “Asker sanıkların durumu ele alındığında, öncelikle sivil ve asker sanıkların üzerine isnat olan eylem arasında 353 sayılı kanunun 12'nci Maddesinde ön görülen bir bağlılık bulunduğu ve bu bağlılığın dikkate alınarak aynı mahkemede yargılanmaları gerektiği, dolayısıyla 5918 sayılı kanunla CMK’nın 3’ncü maddesinde yapılan değişiklik gereğince sivil sanık Veysel Ateş hakkında adliye mahkemelerin görevli olması sebebiyle asker sanıklar ile ilgili olarak yargılama görevinin de askeri mahkemelere ait olmadığı açıktır” denildi.

İDDİANAMEYE ELEŞTİRİ
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 20 Şubat 2007 tarihli kararında bazı Yargıtay üyelerinin görüşlerinin altı çizilerek hazırlanan gerekçeli kararda, yaşanan bombalama olayla ilgili, iddianameye konulması gereken hükümlerin dışına da çıkıldığı vurgulandı. Açıklanan gerekçeli kararda, “Yerleşik Yargıtay ve askeri Yargıtay kararlarında hükümün konusunun iddianamede gösterilen eylem olduğu, iddianamede açıklanan fiilin dışına çıkılarak kararar verilmesinin açılmayan ve mevcut olmayan bir davadan dolayı karar verilmesi sonucu doğacağı, bir olayın açıklaması sırasında başka bir olaydan söz edilmesinin, o olay hakkında da dava açıldığını göstermeyeceği, dava konusu yapılacak eylemi bağımsız olarak açıklaması gerektiği kabul edilmektedir. Öğretide ve uygulamada kabul edildiği üzere ceza davasının konusu iddianamede açıklanan ve ferdileştirilmiş olan bir fiildir. Mahkeme hüküm verirken, bu fiili değiştiremez. Ancak duruşma sırasında ortaya konulan delillere göre eylemin nitelendirilmesinde, işleniş biçiminde, yer ve zamanında değişiklik yapabilir. O halde hangi eylemler yönünden dava açıldığının belirlenmesi için iddianamede ortaya konulan olayın saptanması gerekmektedir. Bu saptama yapılırken iddinameyi tanzim eden savcının anlatımının esasas alınacağı doğaldır. Ancak bu hususta objiktif bulgulara dayanılmalıdır. Savcının sanığa yüklediği suçlar, onun amacını açıklığa kavuşturmak açısından önemli olmakla beraber sevk maddeleri dava açılıp, açılmadığının temel göstergesi değildir.”

SOMUT DELİL OLMADAN KİŞİSEL YORUMLAR YAPILDI
Gerekçeli kararda, Sarıkaya’nın hazırladığı iddianamede de bulunan bölgede yapılan bombalama eylemlerinin güvenlik güçlerine mal edildiği, bunun akla ve mantığa uygun olmadığı belirtildi. Gerekçeli kararda, “Sanık ve sanıkların bu suçu işlediklerine ve bu suçu işlemek için aralarında anlaştıklarına dair her hangi bir somut delil bulunmadığı, etkin ve eksiksiz bir soruşturma yükümlülüğü yerine getirilmeden bölgede terör örgütü tarafından üstlenilmemiş olan daha önceki bombalama eylemlerinin güvenlik birimleri tarafından gerçekleştirildiği gibi akla ve mantığa uygun olmayan pek çok değerlendirmeler yapıldığı, bu sonuçlara ise somut delillere dayanmayan ve iddianamede bulunması hukuki açıdan uygun olmayan sadece kişisel yorumlara yer verilerek ulaşılmaya çalışıldığı anlaşılmaktadır” denildi.

SEÇİLMİŞLER-ATANMIŞLARIN TARTIŞMASI İDDİANAMEYE TAŞINDI
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun bir kısım üyelerinin bozma gerekçeleri, hazırlanan gerekçeli kararda altı çizilerek verildi. Yargıtay’ın şu gerekçelerine dikkat çekildi:
“Sanıkların üzerine atılı bu suçların maddi ve manevi unsurları itibari ile oluştuğuna ilişkin her hangi bir delil bulunmadığı gibi asker kişiler olan ve devletin birliğini, ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik eylemlerde bulunan bölücü terör örgütü ile mücadelede görev alan sanıkların bu örgütün işlediği suçlarla aynı suçu işledikleri şeklindeki suç vasfına ilişkin niletendirmenin, hayal gücünün de çok ötesinde tamamen var sayımlara dayalı, hukuku değerden yoksun bir sonucu olduğunun belirtilmiş olmasıdır. TBMM’de alınan bir ifade tutanağı ile açık kimliklerinin doğru olup, olmadığı değerlendirilmeden dilekçe sahiplerinin bilgilerine baş vurulmadan, dilekçe içerikleri tespit edilmeden, araştırılmadan doğrudan doğruya iddianameye yazıldığı, hiç bir iddianamede görülmeyecek, iddianame düzenleme sorumluluğu ile bağdaşmayacak ölçüde ihbar dilekçeleri birbirlerine eklenerek, olayla bağlantısı somut olarak gösterilmeden soruşturma konusu maddi olayı iki katı uzunluğunda bir takım çözümlemeler yapılarak iddianame tamamlanmış ve özel yetkili mahkemeye tebliğ edilmiştir. Ancak yasa dışı örgüt iddianamelerinde ve doğru olarak yapıldığı halde uyarlanması olanağı mevcut olmamamasına karşın, sanıklar PKK Kongre-Gel terör örgütü üyesi gibi kabul edilerek, örgütün analizi yapıldıktan sonra temelde devlet denilen bürokratik aygıt ile seçilerek gelen siyasi hükümetler arasında bir gerilim mevcuttur. Bu gerilim, zaman zaman gizli ve açık çatışmaya dönüşebilmektedir. şeklindeki varsayımdan hareketle bu kez seçilmişler, atanmışlar gibi gereksiz ve yapılmaması gereken bir tartışma iddianameye taşınmıştır. Çözümlemeden dolaylı olarak, seçilmişler tavır alınmak süretiyle siyasal kimlik takınılarak iddianame yazım tekniğinden uzaklaşılmıştır. Gerçekten de devletin bakasını korumak ve temsil etmekle görevli olan bürokratik aygıt içerisine sızmalar olması halinde bürokrasinin kendisi devletin bakasını tehdit eden noktaya gelebilir değerlendirmesi, yaptığımız yorumu haklı kılmaktadır.”

KÜRT MİLİYETÇİLİĞİ VE SİYASAL İSLAMA DİKKAT ÇEKİLDİ
Gerekçeli kararda ayrıca konuyla ilgili şu yoruma da dikkat çekildi:
“Öte yandan Osmanlıdan Cumhuriyete miras kalan ve cumhuriyetin ilanında kabul edilerek devam ettirilen modernik projesi, Kürt milliyetçiliğini ve Siyasal İslamın devletin temel yaklaşımlarına hakim olmasını temel tehdit unsurları olarak belirlemiştir. Bugün kimi çevrelere göre siyasetin gizli ajandası bu iki temel tehdidi içermektedir. Ayrıca çevreden gelerek merkezi ele geçirme çabası içerisinde olan unsurlar, madernik projesinin sahibi olan sivil-askeri bürokratik etiği oldukça rahatsız etmektedir. O halde devlet içerisinden kimi idolojik gruplaşmaların çıkar çevreleri ile işbirliği içerisinde temel risk faktörü olarak gördükleri siyasi iktidara karşı tavır geliştirmesi beklenmeyen bir durum olmalıdır. Analizi ise doğruluğu tartışmalı olsa da bir sosyolojik değerlendirmesini ve toplum bilimsel olarak karşı görüşlerin olabileceği gerçeğini yok saymaktadır. Türkiye Cumhuriyetini kuran kadronun kuruluştan kaynaklanan ulus ve ulus-devlet yaratma projesinin getirdiği ve iddianamede siyasetin gizli ajandası şekilindeki niteleme ile adeta suçlama konusu yapılan duyarlılıkların doğruluğunun tartışılacağı yerin iddianame almayacağı düşünülmediği gibi, İslam ve etnik milliyetçiliğin tehlike yaratmayacağı üstü örtülü şekilinde vurgulanarak bu hasasiyetlerin yanlış olduğu izlenimi verilmekte ve dahası siyasal söylem yüklü değerlendirme yapılmaktadır. Bu denli yersiz değerlendirmelerle yüklü iddianame, öyle anlaşılıyor ki, CMK’nın 174'üncü maddesi içeriği göz önüne alınmadan mahkemece de kabul edilmiştir.”
Gerekçeli kararda, bu hususlara dikkat çekildikten sonra Sanık Veysel Ateş, Astsubaylar Ali Kaya ve Özcan İldeniz’in sivil mahkemelerde yargılanmasına dikkat çekildi. Kararda, “Sanıkların üzerine atılı TCK’nın 302’nci maddesinde düzenlenen ‘Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak’ suçunu işlediklerine dair hiç bir delil bulunmadığından iddianamede konu edilen eylemin sabit görülmesi yani umut kitapevine bomba atan kişilerin sanıklar olduğunun kabul edilmesi durumunda sivil sanık Veysel Ateş’in eyleminin TCK’nın 82'nci maddesinde düzenlenen ‘Nitelikli kasten adam öldürme’ ve ‘Nitelikli kasten adam öldürmeye teşebbüs’, asker sanıklar Ali Kaya ve Özcan İldeniz’in eylemlerinin ise ‘Nitelikli kasten adam öldürme’ ve ‘Nitelikli kasten adam öldürmeye teşebbüs suçlarına azmettirme veya yardım etme’ suçlarını oluşturabileceği anlaşılılmıştır” denildi.

DOSYANIN ARKASINDA ERGENEKON VAR
Müdahil avukatlarından Dincel Aslan, mahkemenin iddianameyi hazırlayan savcı Ferhat Sarıkaya'yı yerden yere vurduğunu belirterek, gerekçeli kararda bir takım siyasi mülahazalarda bulunduğunu söyledi. Daha önce haksız ve hukuka aykırı bir şekilde Savcı Ferhat Sarıkaya’nın görevine son verildiğini belirterek şunları söyledi:
“Sarıkaya’nın iddianamesi bir çok yerde eleştirildiği yerden yere vurulduğu birçok yerde açık şekilde görülmektedir. Mahkemenin kararına baktığımızda daha çok birtakım siyasi mülahazalara gitmiştir. Bu Ülkede Cumhuriyetin kurulması ile birlikte temel problem olarak kabul edilen Kürt sorunu türban sorunu hiçbir şekilde hal edilmemiştir. Kürt sorunu bu ülkenin en büyük sorunudur. Gerekçeli karardan da anlaşıldığı gibi Kürt sorunu ve Siyasi İslam bir tehdit olarak kabul edilmektedir. Peki Kürtler ve Siyasi İslamcılar tehdit iseler bunların dışındaki kişiler nedir. Bunu kabul etmek mümkün değildir. Askeri Ceza Mahkemesi Askeri Yargıtay genel kurulunun birtakım üyeleri muhalefet şerhlerine dayanarak Kürtleri ve Siyasi İslamcıları tehdit olarak görmüştür. Yargıtay ceza genel kurulunun bir kararı olmadığı için veya Yargıtay dairelerinin bir kararı olmadığı için bunun varlığı ile ilgili taraf bulunmamaktadır. Kanaatimizce bu olayın arkasında bir takım karanlık güçler vardır. Sayın Ferhat Sarıkaya da iddianamesinde bunu açıkça dile getirmektedir. Ve bunların açığa çıkarılması gerekmektedir. Bu dosyasının arkasında Ergenekon terör örgütünün bir bağlantısının olduğunu düşünmekteyiz.”


Davanın seyri

Hakkari’nin Şemdinli İlçesi’nde 9 Kasım 2005 tarihinde PKK eski hükümlüsü Seferi Yılmaz’a ait Umut Kitapevi’ne yapılan bombalı saldırıda 1 kişi ölürken, 5 kişi yaralandı. Atılan bombayla ilgili astsubaylar Ali Kaya, Özcan İldeniz ve PKK itirafçısı Veysel Ateş ‘Devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmaya yönelik eylemde bulunmak, adam öldürmek ve adam öldürmeye teşebbüs etmek, şuç işlemek için anlaşmak’ suçlarından Van 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılandı. Mahkeme, 19 Haziran 2006 tarihinde sanıkları 39’ar yıl 10'ar ay 27’şer gün hapis cezasına çaptırıldı. Yargıtay 9’uncu Ceza Dairesi’nin 16 Mayıs 2007’de ‘eksik soruşturma’ gerekçesi ile bozduğu Şemdinli davasına, Van 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi, 14 Eylül 2007’deki 4’üncü duruşmasında görevsizlik kararı verdi. Askeri mahkemeye gönderilen Şemdinli Davası’nın ilk duruşması, 14 Aralık 2007 tarihinde yapılırken tutuklu Astsubaylar Ali Kaya, Özcan ildeniz ile PKK itirafçısı Veysel Ateş tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Askeri Mahkemede de görevsizlik kararı vererek dosyayı Hakkari Ağır Ceza Mahkemesi'ne gönderdi.Osman BEKLEYEN- Murat ÇAĞLAR/VAN, (DHA)