Alınan bilgiye göre, memurlara grev ve toplu sözleşme hakkı verilmesi için yapılan ''uyarı grevi'' sağlık alanındaki sendikacıları karşı karşıya getirdi.

     Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesinde çalışan ve aynı zamanda Memur-Sen'e bağlı Sağlık-Sen'in iş yeri temsilciliği yapan Gencer Yılmaz, 25 Kasım 2009'da yapılan eyleme katılan KESK'e bağlı SES'in işyeri temsilcileri doktor İsmail Karademirci ve psikolog Mevlüt Ülgen hakkında ''memuriyeti suiistimal ve keyfi muamele'', ''görevi kötüye kullanma'' ve ''temel sağlık hizmetlerinin kullanılmasına cebir ve zor kullanarak engel olma'' iddiasıyla İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulundu.
     Suç duyurusu dilekçesinde, eylem sırasında hastane önüne gelen hastaların, poliklinik muayenesi için sıra numarası almalarının engellendiği, bu kişilerin başında Karademirci ve Ülgen'in bulunduğu belirtildi.
     Eylemin, insanların temel sağlık hizmetlerini almasına engel olduğu ifade edilen dilekçede, eyleme katılanların görevlerinin gereğine aykırı davranarak kişilerin mağduriyetine veya kamunun zararına yol açtığı öne sürüldü.
     ''Hastalarla hekimlerin buluşmasına engel olmanın insanlıkla, ahlakla ve meslek etiği ile bağdaşmadığı ve hak aramakla ilişkilendirilemeyeceği'' iddia edilen dilekçede, şunlar kaydedildi:
     ''Tüm bu insanların tedavi hakkı, sadece kendi haklarını düşünen bir grup eylemci tarafından gasp edilmiştir. Bir çok hasta sabah çok erken saatlerde sıraya girerek güçlükle aldığı sıra numarasına ulaşamadan geri dönmüştür. Bahsi geçen kişiler ve orada bulunan diğer memurlar hiçbir yasal dayanağı olmadan numara dağıtılan birimin kapısına 'Bu iş yerinde grev vardır' pankartı asmış ve kapıya dikilmek suretiyle de içeride ön büro elemanlarının bulunmasına rağmen hastaları içeriye almamıştır.''
    
     -''HASTA DA ÇALIŞAN DA ENGELLENMEDİ''-
    
     Mevlüt Ülgen, iddialara verdiği yanıtta, sendikasının üyesi olduğu KESK'in kararı uyarınca, memurlara toplu sözleşme ve grev hakkının tanınması için bir günlük ''uyarı grevi'' yapılması kararı alındığını ve katıldığı eylemin sendikal faaliyet kapsamında değerlendirilmesi gerektiğini belirtti.
     Sendikanın kararına hastalar, sağlık çalışanları ve üyelerinin kendi istekleri ile katıldığını veya destek olduğunu ifade eden Ülgen, hiçbir hastanın hastaneye başvurma hakkının engellenmediğini, sağlık çalışanlarına da baskı yapılmadığını kaydetti.
     Çalışmak isteyen sağlık çalışanlarının görevlerini yaptığına dikkati çeken Ülgen, bu konuda hastaneye, hasta ve hasta yakınlarından da bir şikayet yapılmadığına işaret etti.
     Ülgen, ayrıca SES ve Türk Tabipleri Birliğinin eylem kararından çocukları, hamileleri, diyaliz, onkoloji, kemoterapi, psikiyatri ve benzeri özel hasta gruplarını kapsam dışı tuttuğunu, bu gruplara girenlerin eylemden zarar görmemeleri için özel önlem alınmasını istediğini vurguladı.
     Savcılık, yürütülen soruşturma sonunda suç duyurusundaki iddialara ilişkin takipsizlik karar verdi.
    
     -''SENDİKACILIK ADINA AYIP''-
    
     Sağlık hizmet kolundaki bir başka sendikanın, Türk Sağlık-Sen'in Genel Başkanı Önder Kahveci, tarafsız gözle değerlendirdiğinde bir sendikacının, eylem yapan memur ve sendikacılardan şikayetçi olmasını hayretle karşıladıklarını ifade ederek, ''Pes doğrusu'' ifadesini kullandı.
     Bu tür şikayetler ve suç duyurularını idarecilerin yapmasına alışık olduklarını dile getiren Kahveci, ancak bu kez bir sendikacının bu yola başvurmasının şaşkınlığını yaşadıklarını söyledi. Kahveci, şunları kaydetti:
     ''Şikayetin bir yazıyla idareye yapılması bile belki bir nebze anlaşılabilirdi. Bunun yerine savcılığa suç duyurusunda bulunulmuş olması özellikle dikkat çekici. Bunu anlamak, izah etmek, buna gerekçe bulmak mümkün değil. Bu sendikacılık adına yapılmış bir ayıp. Biz sendikal hakları geliştirelim, üyelerimizin hak ve çıkarlarını daha ileriye taşıyalım diye çaba harcarken bir sendikacının bir diğer sendikacıyı, yasal olmayan grev yaptılar diye savcılığa şikayetine gerekçe bulmak mümkün değil. Savcılığın bile bu iddialara ilişkin takipsizlik kararı vermiş olması manidardır.
     Ortada hak grevi konusunda iç hukuktaki verilmiş mahkeme kararları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları var. Ama demek ki tüm bu kararlardan bihaber olarak bu suç duyurusu yapılmış. Bu, Türk sendikacılığı adına üzüntü verici bir olaydır. Demek ki sendikacılık doğu temellere dayanmamış. İdareye yakın bir anlayışla sendikacılığa katkıda bulunulamaz, hak mücadelesi yapılamaz. Ne yazık ki son dönemde bu tür bir anlayış ortaya çıkmış durumda. Sendikacılık hak arama alandır ve bu kadarı da artık fazladır.''



AA